Siyasî hayatımızda tansiyonun çok yükseldiği, tarafların birbirlerini ağır sözlerle eleştirdiği, liderlerin üsluplarını olabildiğince sertleştirdikleri çok dönemler yaşanmıştır.  Ancak ne parlamento çatısı altında, ne de yerel yönetimlerde Osman Baydemir’in sergilediği şekilde bir edepsizlik görülmemiştir.

Hükümeti ve Devleti doğrudan hedef aldığını belirterek, en adi kelimeleri seçerek bu küfürleri yapabilen bir kişinin, sadece hukukla ve kanunlarla değil, evrensel ahlâk ve edep kurallarıyla, örf ve adetlerimizle de derin bir problem yaşamakta olduğu ortadadır.

Küfürbaz Osman Baydemir fütursuzca sergilediği bu terbiyesizliğin, edepsizliğin bütün ekranlardan ve radyolardan doğrudan izlendiğini düşünerek, sözlerini aralarında kadın ve çocukların da yer aldığı ar ve haya duyguları yüksek toplum kesimlerinde nasıl bir infial doğurduğunu görmesi bir yana, pişman olmadığını, bunu bilerek yaptığını  belirtmek suretiyle yediği herzeyi katmerleştirmeye çalışıyor.

Çeyrek yüzyıldır sürüp gelen PKK vahşetini, molotof kokteylleriyle  insanların cayır cayır yakılmasının, kundaktaki bebeklerin, savunmasız kadınların, çocukların katledilmesinin hangi psikolojiyle yapıldığını merak edenler, Osman Baydemir’in iç dünyasını açığa vuran bu konuşmasını bir ibret belgesi olarak değerlendirebilirler.

Bu pespaye ve ilkel ruh haleti ve marazî karakteriyle  siyasî bir mücadele yapmaya kalkışmak ve hele hele bir “millet” iddiasıyla ortaya çıkmak son derece gülünç kaçıyor. Barış, demokrasi, insan hakları gibi evrensel değerler bu hastalıklı tiplerin ağızlarında sadece kirletiliyor, dejenere ediliyor.

Ülkemizde hukukun varlığı, yasaların geçerliliği adına, Baydemir’in hakaretine doğrudan muhatap olan Hükümet derhal harekete geçmeli, suç duyurusu yapmalı, Devlet kurumuna yapılan bu adice saldırının, galiz küfürlerin hesabı sorulmalıdır. Hiçbir mülahazayla bu terbiyesizlik ve saldırı görmezlikten gelinemez. Bilinen kesimlerin temsilcisi bazı basın organlarının yapmaya çalıştığı gibi, olay sümen altına itilmeye çalışılırsa, milletimizin ve millî vicdanın bu hakareti kabullenmesini, sineye çekmesini kimse beklememelidir. Siyasî tercihi ne olursa olsun ahlakî sorumluluk taşıyan herkes bu konudaki duyarsızlığı saldırganı himaye şeklinde algılayacak, bunun siyasî ve toplumsal bir maliyetinin bulunduğu bilinci içerisinde zihnine yerleştirecektir.