Geleneksel Cumartesi Sohbetlerinde bu hafta ESOGÜ Eğitim Fakültesinden Fatih Akman “Üç Tarz-ı Siyaset ve Yusuf Akçura” konusunu anlattı. Akman özetle şunlara değindi; Yusuf Akçura, Kazan Türklerinden olup 2 Aralık 1876 yılında İdil Nehri üzerindeki Simbir şehrinde dünyaya gelmiştir. Akçura’nın mensup olduğu Volga Tatarları Orta Asya ile Batı pazarı arasında ticari olarak köprü vazifesi görmeleri nedeniyle maddi ve kültürel açıdan zengin bir yapıya sahiptiler. 1877 yılı Türk-Rus Harbi neticesinde(93 Harbi) Rusya’da ortaya çıkan ekonomik buhrandan Akçura’nın ailesi de etkilenmiş, Yusuf Akçura’nın babasının da aniden ölmesiyle annesi ile birlikte İstanbul’a taşınmışlardır. İstanbul’da Harbiye’ye kaydolan Akçura, buradan mezun olmuş, üsteğmen rütbesiyle görev yaparken Genç Türklere hizmet ettiği gerekçesiyle Fizan’ sürülmek üzere Trablusgarp’a gönderilmiştir. Buradan iki arkadaşı ile Paris’e kaçan Akçura burada ‘Siyasi Bilimler Serbest Okulu’na kaydolmuş ve 1904 senesinde buradan mezun olmuştur. 1904’ten 1908’e kadar Kazan’da kalan Akçura, 1908 senesinde II.Meşrutiyetin de ilanıyla Türkiye’ye geri dönmüştür. Türkiye’de iken Türk Yurdu Cemiyeti, Türk Derneği ve Türk Ocağı gibi kuruluşların kurucuları arasında yer almıştır. Cumhuriyetin kurulmasıyla milletvekilliği, Türk Tarih Kurumu başkanlığı gibi görevlerde bulunmuştur. Akçura 1932 senesinde vefat etmiş ve cenazesi Edirnekapı Mezarlığına defnedilmiştir. Üç Tarz-ı Siyaset -Osmanlıcılık: Osmanlı Devleti içerisindeki tüm millet ve kavimlerin ırk,din, mezhep farkı gözetilmeksizin bir arada eşitlik ve adalet içerisinde yaşamasının öngören bir fikir hareketidir. Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan millet ve milliyet akımlarının etkisinin Osmanlı Devleti içerisinde yayılmasın önlemek ve devletin bekasını devam ettirmek üzere Osmanlı aydınları tarafından ortaya çıkarılmıştır. Yusuf Akçura bu fikri Amerikan milleti gibi bir Osmanlı milleti meydana getirmek ve Devleti muhafaza etmek olarak tanımlamıştır. Akçura bu fikrin, II.Mahmut devrinde başlayıp, Abdülmecid döneminde geliştiğini, Ali ve Fuad Paşalar döneminde ise en yüksek düzeye ulaştığını belirtmektedir. Akçura artık millet olma bilincine ulaşmış olan kavimlerin bir arada tutulmasının güç olduğunu ve bu fikrin başarıya ulaşmasının zor olduğunu belirtmiştir. Ayrıca bu fikre Rusya ve Avrupa devletlerinin de karşı çıkacağını belirtmiştir. -İslamcılık: Bu düşünce İslam’ı ahlak,siyaset,idare ve hukukta hakim kılmayı, Müslümanlar arasında birlik ve dayanışmayı tesis ederek bir İslam devleti kurma fikri olarak tanımlanmaktadır. Özellikle 1878 Berlin Anlaşmasıyla Osmanlı Devleti içerisinde Müslüman tebaanın yüzdesinin artmasıyla ve Osmanlıcılık fikrinin başarıya ulaşmadığını gördükten sonra Osmanlı aydınları tarafından bu fikir gündeme getirilmiştir. İslamcılık Osmanlı Devletinde başlı başına bir siyaset olarak II.Abdülhamid döneminde uygulanmaya başlamıştır. Yusuf Akçura’ya göre İslamcılık, Osmanlı milleti oluşturma siyasetinin başarısızlığı üzerine ortaya çıkmıştır.Akçura bu siyasetle Osmanlı tebaası arasında dini nifakların artacağını, Gayri Müslimlerin bulunduğu toprakların kaybedileceğini ve aynı zamanda Türkler arasında da soydan gelen kardeşliğin bozulabileceğin belirtiyor. Ayrıca neredeyse tüm Müslümanların Hıristiyan nüfusu altında olduğundan ötürü bu fikre Avrupalıların da karşı çıkacağını belirtiyor. -Türkçülük: Osmanlıcılık düşüncesinin İmparatorluğunun çöküşünü durduramayınca, İslamcılıktan da beklenen netice alınamayınca Osmanlı aydınları yeni bir umut olarak Türkçülük fikrine sarılmışlardır. Özellikle Avrupa ülkelerinde açılan Türkoloji bölümlerinin etkisi, gerek de dış ülkelerden gelen Türk aydınların etkisiyle Osmanlı Devletinde Türklük şuuru oluşmaya ve gelişmeye başlamıştır. Yine Osmanlı resmi edebiyatında kaba,cahil,köylü olarak algılanan Türk kelimesi artık gurur duyulan bir algıya erişmiştir. Yusuf Akçura Türkçülüğün henüz pek yeni bir fikir olduğundan bahsetmektedir. Akçura bu fikirle Asyanın büyük bir bölümü ve Avrupanın doğusuna yayılmış olan Türklerin Osmanlı Devleti altında birlik ve beraberliğinin sağlanabileceğini belirtmektedir. Ayrıca Türkçülüğün uygulanmasında diğer fikir hareketlerine göre dahili engellerin daha az olduğunu vurgulamaktadır.