Geleneksel Cumartesi Sohbetlerimizde bu hafta ESOGÜ İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Naci Kula gençlerimize “Kamil İnsan ve Erdemli İnsan” konusunda sohbet etti. Hocamız sohbetinde özetle şunlardan bahsetti:

“Günümüzde “bana ne” diyenlerin çoğaldığı bir toplumda yaşıyoruz. Örnek bir erdem olarak fedakarlığı aldığımızda bu erdemli davranışın azaldığını toplumumuzda gözlemliyoruz. Bilimsel araştırmalarda “insan neden yardım eder, neden etmez” gibi sorulara alınan cevaplar ile de bunları görebiliyoruz. Buradan yola çıkarak kâmil ve erdemli insan konusunu günümüzde ihtiyaç duyduğumuz bir konu olarak seçtik.

Kâmil ve erdemli insan olmada yaradılış amacımızı kavramakla yola çıkabiliriz. “Niçin yaratıldım” sorusu var oluşumuzu anlamlandıracak olan temel sorudur. Kâmil ve erdemli insan olmada da var oluşumuzu anlamlandırmakla ilişkilidir.

Peki kâmil ve erdemli insan nedir? Kâmil, kemale eren, olgunlaşmış manasında olmakla beraber kâmil insan olmakta önemli ölçütlerden birisi hadisi şerifte geçtiği gibi bugün ile yarın arasında bir fark ortaya koymaktır. Erdemli insan ise belli ilkeleri ve değerleri olan insan demektir. Kâmil insan ile erdemli insan arasındaki ortak nokta ise hayatında belli ilkelerle yaşayarak gelişen ve olgunlaşan insan olmaktır.

İnsan hayatındaki koşturmacanın içerisinde bir durup kendisine Kıyame suresi 36. ayetteki “insan başıboş bırakıldığını mı sanır?” sorusu gibi önemli sorular sorduğunda yaşadıkları ile yaşaması gerekenler hakkında bilinç sahibi olur. Yaşaması gerekenleri seçerken ise Mülk suresi 2. ayette buyrulduğu üzere “Hanginizin daha iyi/güzel işler yaptığını belirlemek için ölümü ve hayatı yarattım…” ifadeleri insanı en güzeli yapmaya yöneltir. Bu bilince sahip olup çevresine en güzelini yapmaya çalışan insan ise kâmil ve erdemli insandır.

Kâmil ve erdemli insan olmada bir diğer nokta ise insanın kendisini tanımasıdır. Bu noktada “Ben kimim?” sorusu önemli sorularımızdan birisidir. Kâmil ve erdemli insan kendisini tanıyarak, özelliklerini bilerek bunları dengeleyici ve düzenleyici bir şekilde kullanır.

Yine Al-i İmran suresinde geçen “Siz sevdiğiniz şeylerden Allah rızası için başkalarına harcamadıkça gerçek erdemliliğe ve hayra ulaşmış olamazsınız.”(3/92) ayeti kâmil ve erdemli insana işaret eder. O, kendi varlığıyla başkasının varlığına hayat katan, başkasının varlığıyla da kendi varlığına anlam katan insandır.

Sonuç olarak; insan, Allah’ın halifesi olarak yaratılmış ve kendisine rahmet, adalet ve ihsan özellikleri bahşedilmiş ve vazifeler yüklenmiştir. İnsan, yaratılış gayesini kavrar, bu gayeyle birlikte kendisine bahşedilen özellikleri tanır, iman eder ve vazifesini yerine getirmek için sevgiyle donandığında kâmil ve erdemli bir insan olur.

Kâmil ve erdemli insan için yapabileceğimiz en güzel tanım ise “Canın canla buluşarak canlılık kazanmasıdır”.”