Kıymetli Ocaklılar,

Çanakkale zaferi ve şehitler haftası münasebeti ile toplantımızda, bu konunun konuşulmasının uygun olacağını düşündük ve edebiyatçı bir hatip davet ettik.

Takdir edileceği üzere, Çanakkale muharebelerinin ve neticesinde kazanılan muhteşem zaferin, büyük Türk Milletinin hafızasında ayrı, müstesna bir yeri vardır. Aziz milletimiz bu şanlı zaferi, türküleri, marşları, ağıtları, şiir ve romanları ile ölümsüzleştirmiş ve destanlaştırmıştır. İşte bu kahramanlık türkülerinden, kıymetli sanatkarlar örnekler sunacak.

Yine şehitler haftası vesilesi ile 23 Mart Salı günü, Şehit Aileleri Derneği mensubu hanımlarla Atışkan otelde kahvaltıda buluşacağız. Bütün ocaklı hanımlar davetlidir.

Türkiye Sağlık Çalışanları Eğitim ve Dayanışma Vakfı TÜSAV Yönetim Kurulu tarafından Osmangazi Üni. öğretim üyesi Doç. Dr. Hilmi Özden’e  “2010 Araştırmacı Teşvik Ödülü”  verilmiştir. Kendilerini kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz.

Ocağımız mensubu Sayın Mehmet Ali Kumaş’ın çocuğu Antalya’da hastanede tedavi görmektedir. Haberi olmayan üyelerimize bilgi veriyor, yavrumuza da Allah’tan acil şifa diliyorum.

Şimdi konuşmasını yapmak üzere Osmangazi Üniversitesi öğretim üyesi  Doç.Dr.Sayın Muharrem DAYANÇ’ ı kürsüye davet ediyorum.Yine saz ve söz icrası için, Bilecik Üniversitesi öğretim görevlisi Sayın Tuncay DAĞLI ile arkadaşlarını sahneye davet ediyor,

Doç. Dr. Muharrem DAYANÇ konuşmasında, “öncelikle hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Destansı değimiyle güneşli bayrak, gökyüzünü çadır yapmak isteyen bu milletin bir gün talihi döndü. Kendisine vatan yapabileceği küçücük bir coğrafya bile ona çok görüldü. Yemen onun yetiştirdiği diktiği bir gül gibiydi. Kendi kederini bırakılmazdı. Yemen benim neyime demek sonu olmayan bir yok oluşu kabullenmekti. Sarıkamış’ta sadece Rus değildi düşman, soğuktu, kıştı. Kefenleri üzerlerine yağmış karlardı. Şehitlerin aylarca sonra yüzü açılabilecekti.  Ağıtlar yükseldi her evden. Aziz ziya baba yurdum, Kafkasya ya tabya kurdum. Benim korkum bu rus değil, kara kışa kurban vedim. Birde Çanakkale; dünyada kurulan mahşer. Mizanın kefelerinde yiğitlikler tartıldı bedre şehitler. Kurşunların birbirini delerek yol bulabileceği mahşer. Çanakkale’ydi, Sarıkamış’tı, Yemen’di, şehitti Mehmet kefen istemezdi. Savaş demek bütün ayrılıkları unutup hürriyetin meşalesini tutuşturmak demekti. Önce elbette başı dik yaşamak ve sonra gerekirse ölmekti. Oysa bu gün şaire kulak verme günü. Vatan için ölmekte var fakat borcun yaşamaktır. Bu gün Çanakkale’de, Yemen’de, Sarıkamış’ta ki ruhu yeniden bürünerek vatan için çalışmak vatan için yaşamak gerekiyor. Çünkü bu gün vatan için çalışmayanların yarın vatan için ölmelerinin bir anlamı olmayacak ta ondan. Mehmet Niyazi ÖZDEMİR’in bir sözünü söylemek istiyorum. Bu gün Türk milletinin Atom bombası yapması boynunun borcudur. Farz-ı ayn dır. Demişti. Eskiden savaş cephelerde yapılıyordu. İmanınızla inancınızla. Cephede gerekirse bedeninizi siper ederek, bedenlerden oluşan kaleler oluşturarak yurdumuzun etrafını adete kalelerle çevirebiliyordunuz. Fakat bu gün savaş B52 ler le yapılıyor. Bu uçaklar yurdunuzun üzerine geliyor. Ve aylarca sizi misket bombaları ile bombalıyor. Daha sonra bir tane bile sağlam insan kalmadığını anladıktan sonra askerler yurdunuza giriş yapıyorlar. O yüzden düşmanlarınızın yaptığı uçakları düşürebilecek füzeler, düşmanlarınızın savaş gemilerini batıracak mayınlar yapmadan uyumak bu millet için gaflet uykusuna yatmaktır diye düşünüyorum. İnanıyorum ki burada bulunan herkes, tıpkı Çanakkale’de olduğu gibi bu gün de vatan için gözünü kırpmadan ölür. Ama vatan için ölmeden önce vatan için yaşamak gerekir.” Dedi.