Ocağımız tarafından ayda bir olarak düzenlenen konak sohbetlerinin ikincisinde Hitit Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Hilmi Demir Hocamız bizlerle oldu. Sayın Demir konuşmasında özetle şunları söyledi;

Ortadoğu, Selefilik, İslâm

Suriye meselesinin bölgedeki güçler tarafından gittikçe bir Sünni Şii çatışmasına doğru evirileceği çok konuşuldu. Çünkü 1980’den beri İslam düşüncesinin Ortadoğu ve Türkiye’de iki mezhep tarafından motive edilmesinin, elbette bu noktaya gelinmesinde önemli bir payı vardır. X. Yüzyıldan itibaren İslam dünyasının kaderinde etkili olmaya başlayan Türklerle beraber Hanefilik ve Matüridilik, Selçuklu ve Osmanlı ile beraberde felsefe, hikmet, irfan ve riyazi ilimler, bu coğrafyalarda nazari düşüncenin güçlenmesini sağlamıştı. Modernleşme ile birlikte terk edilen bu gelenek maalesef yerini 1960’lardan itibaren körfez eksenli selefi hareketlere bıraktı. 1979 İran devrimi ve Afganistan işgaliyle birlikte de Müslüman coğrafyalarda gelenek belki de en ölümcül darbeyi aldı.

Marks “katı olan her şey buharlaşır demişti” bu yüzden İslam düşüncesinde Hanefi gelenek içtihad, te’vil ve rey’ yoluyla dini düşüncenin katılaşmasına engel olmaya çalışmıştı. Ama olmadı. Hanefilik sürekli hırpalandı ve örselendi. Buna karşılık Türkiye’de İslami düşüncede körfez etkisi her zaman yerli ve Hanefi düşünceye tahakküm edebilmiştir. Çünkü bizim Vahhabi dediğimiz aslında Selefilik olarak bilinen körfezin büyük enerji kartellerinin mezhep anlayışı sahip olduğu finans kapital ile her zaman güçlü bir lobi olarak Türkiye ve Batı dünyasında etkili olmayı başarmıştır.
Görülüyor ki artık Türkiye’de ve genelde İslam dünyasında dini düşüncede genel bir selefilik hakim olmaya başladı. Bununla dini düşüncenin donuklaşması, entelektüel derinliği kaybetmesi, batı karşısında alternatif olma imkân ve yeteneğini de kaybetmesini kastediyorum. Yoksa Türkiye’de ulusalcı öngörüsüzlerin baktığı ve anladığı gibi şeriatın geleceğini çıkarmamız doğru değildir. Aksine uzun yıllardır ısrarla savunduğum gibi Müslümanların parçalanmış bir benlikle aşırı kapitalistleşmesi, din ile dünya arasındaki ayrımın başımıza gelen. Bu bir çelişki değildir. Yeni Selefi İslamcılık aşırı kapitalist bir yaşantı içinde İslam’ın kendi içindeki çoğulculuğu, hoşgörüyü yitirmesi anlamına geliyor.

Aslında bu gün Suriye’de olacakları ve gelecek de bölgemizde karşılaşacaklarımızı doğru okumanın yolu Selefiliğin bu yayılışını ve lobi faaliyetlerini dikkate almaktan geçiyor. Çünkü Selefiliğin canlanması hem Sünniler arasında hem de Sünni ve Şii Müslümanlar arasında sorun ve gerilimin daha derinleşmesini ve bölgesel çatışmanın yayılmasını sağlayacaktır. Bu aynı zamanda İslam düşüncesinin ihyası adına büyük bir tehdit oluşturacaktır. Batı dünyası için Selefilerle ittifakın kabul edilmemesi için hiçbir neden yoktur. Hatta bu ittifak Ortadoğu’yu kontrol altında tutmanın en etkili yoludur. Böylece Batı dünyası bir yandan Şiiliği geriletirken bir yandan da Hanefi Türk Müslümanlığının geleneği ihya imkânını ortadan kaldırmaktadır. Bu ikinci sorun için Selefiliğin sosyal ve teolojik dindarlık yapısına bir göz atmak doğru olacaktır.Aslında bu gün Suriye’de olacakları ve gelecek de bölgemizde karşılaşacaklarımızı doğru okumanın yolu Selefiliğin bu yayılışını ve lobi faaliyetlerini dikkate almaktan geçiyor. Çünkü Selefiliğin canlanması hem Sünniler arasında hem de Sünni ve Şii Müslümanlar arasında sorun ve gerilimin daha derinleşmesini ve bölgesel çatışmanın yayılmasını sağlayacaktır. Bu aynı zamanda İslam düşüncesinin ihyası adına büyük bir tehdit oluşturacaktır. Batı dünyası için Selefilerle ittifakın kabul edilmemesi için hiçbir neden yoktur. Hatta bu ittifak Ortadoğu’yu kontrol altında tutmanın en etkili yoludur. Böylece Batı dünyası bir yandan Şiiliği geriletirken bir yandan da Hanefi Türk Müslümanlığının geleneği ihya imkânını ortadan kaldırmaktadır. Bu ikinci sorun için Selefiliğin sosyal ve teolojik dindarlık yapısına bir göz atmak doğru olacaktır:
Selefilik dinin anlaşılmasında te’vil denilen yorum mantığına değil lafzi-literal anlama bağlıdır. Buda onun dini daha sabit ve statik bir biçimde anlamasını sağlar. Dinin farklı yorum biçimlerine müsaade edilmez. Bu yorum biçimleri bazen aşırı biçimde din dışı (Şiilik ve Alevilik gibi) kabul edilir. Felsefeye, eleştirel düşünceye, tasavvufi tefekkür biçimine, din adına karşı kor.

Dini salt formel ve biçimsel kalıplarla tanımlar böylece de dini düşüncenin felsefi, estetik ve ahlaki alanlardaki açılımlarına müsaade etmez. Estetikten anladığı şaşa, gösteriş, cüsse gibi unsurlar taşıyan aşırı modern, lüks tüketimdir. Giyim ve mimaride buna düşkünlük her yerde temaşa edilebilir.

Otoriterdir. Bu yüzden otoritenin selefi inançları uyguladığına inandığı sürece onun sorgulanmasına, eleştirilmesine ve de değiştirilmesine asla kalkışmaz. Selefi şekilsellik korunduğu sürece, otoriteye mutlak itaat eder.

Dine ait her türlü tefekkür ve yorum süreçlerini modernizm olarak reddederken, dini olmadığını düşündüğü nefsi ve arzuya dayalı her türlü pratiği de kolayca içselleştirebilir. Ama aynı zamanda koyu bir dindarlık tutumumu içinde olduğuna da inanır. Yeni selefi İslamcılık azametli olana, iri olana, cüsseye, şaşaya meftundur. Oysa İslam mütevazi olana, tenasübe, zarafete önem verir.

https://www.facebook.com/pg/esturkocagi/photos/?tab=album&album_id=1995069884098236