Eskişehir Türk Ocağı’nın 27 yıldır geleneksel hale getirmiş olduğu Ramazan konferansları devam ediyor.Bu hafta ikincisi gerçekleştirilen Ramazan Konferansında, “Ramazan ve Kültürümüz” konusuyla, 9 Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mustafa Yıldırım dinleyicilerle birlikte oldu. Programa Kuran-ı Kerim tilaveti ile başlandı. Akabinde Eskişehir Türk Ocağı Başkanı Prof.Dr. Nedim Ünal selamlama konuşmalarını yaptı. Daha sonra konferans konuşmasını yapan Sayın Yıldırım özetle şunları söyledi;

Ramazan Ve Kültürürmüz

İbrahim suresi 4. âyette (14/4) Yüce Allah, her peygamberi vahyi kolayca anlayabilmeleri için kendi kavminin diliyle gönderdiğini beyan etmektedir. Her dil de o kavmin kültürüne, imkan ve ihtiyaçlarına, örfüne, dil sanatlarına dair kendine özgü farklı özelliklere sahiptir. İslam vahyi de bu genel kuraldan istisna edilmiş değildir. Yani son ilahi kitap olan Kur’an-ı Kerim Arapça indirilmiş, Arap dilinin kuralları ve anlatım üslubunun yanı sıra o günkü muhatapları olan Arap toplumunun hayat tarzıyla doğrudan ilişkili ifadeler kullanmıştır. İletişim kuralları gereği bunun böyle olmasından daha tabii bir şey olamaz.

Bu ifadeler akla, Kur’an-ı Kerim’in belli dönemde belli insanlara geldiği, evrensel olmadığı gibi bir düşünce getirebilir. Bu düşünceyi, “Kur’an’ın söyledikleri, o denemdeki insanlarla kurulacak iletişim kurallarıyla sınırlı olmakla birlikte söylemek istedikleri, yani verdiği mesaj her zaman ve mekanda geçerlidir” şeklinde cevaplandırmak gerekir. İşte tam bu noktada, bu evrensel mesajın farklı toplum ve kültürlere nasıl aktarılacağı ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanaatimizce günümüzdeki din algısının temelinde bu sorun yatmaktadır.

Kur’an-ı Kerim ibadetler ve haramlar dışında çok sınırlı sayıda hüküm âyetleri içermektedir ki bunlar da büyük ölçüde o dönemdeki muhataplarının kültür, örf ve hayat tarzına göre şekillenmiştir. Kur’an-ı Kerim’ın ısrarla üzerinde durduğu husus ise, şirksiz bir inanç ve riyasız bir ahlak sahibi olmaktır.

Bizim milletimizin İslam algısı Hanefi-Matüridi anlayışı çerçevesinde oluşmuştur. Bu anlayış, İslam dinini Hicaz şartlarıyla günümüze taşıma iddiası güden selefi anlayıştan uzak felsefi bir anlayıştır. Çünkü Arap toplumunun şartlarına göre şekillenmiş bir vahyi diğer toplumlara aktarmak, vahiydeki mesajı tespit etmek ciddi bir düşünce birikimine ihtiyaç duyar. Bu birikime ve ferasete sahip olan ecdadımız, halkı farklı dini terimlerle boğmadan Yesevi ahlak yaşantısı doğrultusunda, kendi örfü ve hayat tarzıyla örtüşen bir din yorumu geliştirmiş ve asırlarca Kur’an ve sünnete en uygun ve en sade bir dini yaşama modelini ortaya koymuştur. Bir irfan sahibi hocanın, “günde kıl beşini, helalinden ye aşını, karıştırma el alemin işini” şeklindeki veciz ifadesiyle neredeyse din anlayışının tamamı özetlenmiştir.

Kültür elbisesine bürünmeyen din anlayışı sağlıklı olmaz. Bu bakımdan asırlardır İslam’la yaşayan ecdadımız dinin hukuk boyutunu büyük ölçüde örfi hukukla, duygusal boyutunu musiki, mimari, edebi pek çok kültürel değerle ifade edip uygulamıştır. Toplumun en ücra katmanlarına kadar inen mevlid geleneği, kandiller, türbeler, türküler, ilahiler, şarkılar, imeceler ve sayamayacağımız daha nice güzelliklerle bezenmiş bir din algısı ve yaşantısıyla İslam dünyasına model olmuştur.

 Sonuç olarak, “Kur’an’a ve dinin özüne dönüş” gibi kulağa ve gönle hoş gelen sözlere kanarak bin yıllık bir tecrübeyle oluşmuş kültürel değerleri “bid’at” ithamıyla hayatın dışına itmek, selefi söylemler üreten değirmene su taşımaktan öte bir şey değildir. Daha da korkunç olanı bu durum, Asya kıtasını Hıristiyanlaştırma hayalleri kuran ve bu hayalin gerçekleşmesinde en büyük engel olarak Türkiye’yi gören misyonerlerin ekmeğine yağ sürmektir.  

Program sonunda Şube Başkanı Prof.Dr. Nedim Ünal tarafından Sayın Prof.Dr.Mustafa Yıldırım’a çeşitli hediyeler takdim edildi. Bir hafta sonraki Ramazan Konferansında buluşmak ümidiyle program sona erdi.