Eskişehir Türk Ocağı’nın bu haftaki Perşembe Sohbeti’nde ‘Hoca Ahmed Yesevî:Tasavvuf Dünyası ve Günümüz ’’ konusuyla Dr. Hayati Bice bizlerle oldu. Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî’nin “Hikmetler”ini yayınlayan, biyografisine ve düşünce dünyasına dair araştırmalar yapan Hayati Bice ile tasavvuf dünyamızın mayalandığı Türkistan coğrafyasında hoş bir gezinti yapıldı. Açılış konuşması Ocak Başkanımız Prof. Dr. Nedim Ünal tarafından yapıldı. Daha sonra konuşmasına başlayan Bice konuşmasında özetle şunları söyledi;

HOCA AHMED YESEVİ : Tasavvuf Dünyası ve Günümüz 

Hazret-i Türkistan olarak bilinen Ahmed Yesevî (1093-1166) Türk dünyasının inanç birliğinin oluşumundaki en önemli isimdir. 11. yüzyıl sonlarında bugünkü Kazakistan’daki Sayram kentinde başlayan maddî ve fanî hayatı, 1166 yılında Yesi (Türkistan)‘de sonlanmıştır. Ancak manevî hayatiyetini sürdüren ve Hikmet adı ile bilinen şiirlerinden oluşan Divanı Hikmet adlı eseri, 12. asırdan bu yana Türk dünyasının her köşesinde benimsenerek okunmuş ve yayılmıştır. Ahmed Yesevî, yetiştirdiği ve değişik bölgelere irşad görevi ile gönderdiği müridleri tarafından yayılan ve Yesevîlik adı ile anılan tasavvuf ekolünün de kurucusudur. Yesevî müridlerinin Doğu Türkistan’dan Balkanlara kadar uzanan geniş bir coğrafyada yaptıkları irşad faaliyetinin izlerini aradan geçen dokuz yüzyıla rağmen bugün bile izleyebilmek mümkündür.

Ahmed Yesevî hakkındaki ortalama söylem, genelde mutedil bir kabulü yansıtırken, bazı iyi niyetli -ve fakat yetersiz donanımlı- kişilerin dilinde “Türklerin müslüman olmalarını borçlu oldukları kişi” gibi aşırı bazı noktalara kadar vardırılmaktadır. Türklerin müslüman olma süreci, hicretten sonraki ilk yüzyıldan (miladî 8. yüzyıl) başlayıp süregelmiştir. Ahmed Yesevî’nin yaşadığı tahmin edilen 11.-12. yüzyıllara gelene kadar pek çok Türk kökenli insan, İslâm ile tanışmış ve Hazret Sultan Yesevî’nin vefat tarihi olarak kabul edilen 1166 yılına kadar pek çok İslâm sûfîsi Türk yurtlarında tasavvufî eğilimlerin yeşerip boy atmasına emek vermişlerdir.

Hazret Sultan Yesevî’nin kendisinden önce -ve sonra- yaşamış diğer Türk evliyası arasından öne çıkmasında kuşkusuz Dîvân-ı Hikmet adı verilen eserlerde bir araya getirilen ve özel olarak “hikmet” olarak bilinen şiirleri etkili olmuştur. Kitap üretimin çok zor olduğu yüzyıllarda yazılı olmaktan ziyade sözlü nakil ile kuşaktan kuşağa aktarılan bu hikmetlerin “Hazret Sultan Yesevî” isminin asırlara direnmesinde oynadığı rolü, ilahî rahmetin Türk yurtları üzerinde bir tecellisi olarak değerlendirmek yerindedir. Asırlarca dilden dile aktarılan hikmetler, önceleri sadece sınırlı sayıdaki el yazmaları içerisinde nakledilirken 19. yüzyıl sonlarından itibaren matbaa basımlarının gündeme gelmesi ile daha geniş kitlelerin eline -ve oradan da gönüllere- ulaşabilme mazhariyetine kavuşmuştur. Osmanlı coğrafyasına kadar yayılan bu mazhariyetin tanığı olan Kazan, Taşkend ve İstanbul basımı Dîvân-ı Hikmet nüshalarını Osmanlı aydınlarının kütüphanelerinde görebilmek de bu sayede mümkün olmuştur.

Ahmed Yesevî dilinden dökülen “hikmetler”i günümüzdeki herhangi bir “dinî manzume” ile mukayese ederek değerlendirmek de son derecede yanlıştır. Ahmed Yesevî’nin dilinde seslendirildikten sonra günümüze kadar ulaştırılan hikmetlerinden oluşan Dîvân-ı Hikmet’de neredeyse bin yıldır Türk’ün gönül gözünü ışıtan bir ışık saklıdır. Bu ışığın huzmeleri her bir hikmetin satırları arasından süzülerek ruh dünyamızı aydınlatmağa -uzun bir zulmet devrinden sonra- bütün Türk yurtlarında yeniden başlamıştır.
Ahmed Yesevî’den neredeyse dokuz asır sonra bize kadar ulaşan “Hikmetler” Türkler arasında İslâm etrafında örgütlenen bir iman birliğinin teşekkül etmesine hizmet etmesi yönüyle Türk dünyasının manevî hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Hazret-i Türkistan’ın dilinden dökülen hikmetleri okurken yüzyıllar önce bu mesajları ilk defa işiten atalarımızdan biri yerine koyalım kendimizi… İşte o zaman Yesevî’nin büyüklüğünü daha iyi idrak edeceğiz.

Ahmed Yesevî dün olduğu gibi bugün de dünya Türklüğünü dizleri dibinde bir araya getiren manevî yol göstericimiz olmağa devam etmektedir. Ahmed Yesevî’yi, gerçek kimliğiyle tanımamız dünyanın Türkçe konuşan insanları olarak ortak manevî atamız durumundaki Ahmed Yesevî’nin dergâhında kucaklaşmamızı da sağlayacaktır. ’’dedi.Program soru cevap ve çay ikramı ile son buldu.