Eskişehir Türk Ocağı’nın bu haftaki sohbetinde ‘’Kürselleşme ve Milliyetçilik’’ konusuyla Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yücel ÖZTÜRK bizlerle oldu. Öztürk konuşmasında özetle şunları söyledi;

Kürselleşme ve Milliyetçilik

Avrupa’da Milletler sisteminin kuruluşu, 1648 Westfalya Anlaşması’ndan başlatılır. Bu antlaşma ile milli egemenlik meşruiyet kazandı ve artık belli bir coğrafya üzerinde hakimiyeti kabul edilmiş ulus devletler çağı başladı. Bu antlaşma, ulus üstü yapıların meşruiyetini ortadan kaldırdı. Bununla birlikte, Avusturya İmparatorluğu varlığını sürdürecektir. Ancak, özellikle Fransız, İngiliz, Hollanda ve İsviçre’nin oluşumu artık milli monarşik gelenek çizgisinde olmuştur. Avrupa’da milli monarşilerin kuruluşu, parlamenter sistemlerin oluşumu, laikliğin ortaya çıkışı gibi büyük önem taşıyan gelişmelerin de önünü açmıştır. Avrupa modern çağının başlangıcı, ulus devlet modelinin ortaya çıkışı ile ilgilidir.
Türkler, Asya, Türkistan, İdil Boyu, İran, Anadolu coğrafyalarında kurdukları imparatorluklarla bu geleneği en güçlü şekilde devam ettirmişlerdir. Türklerin kurduğu en güçlü imparatorluk, şüphesiz Osmanlı İmparatorluğu’dur. 

Osmanlı İmparatorluğu, Orta Çağ’da kurulmuş, Yeniçağ’da en olgun dönemini yaşamış, Yakın Çağ’da ise parçalanarak tarih sahnesinden çekilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu, Türklerin milletleşme sürecine geç intikal etmelerinin de en önemli sebepleri arasındadır. Türkler, İtalyanlar ve Almanlar, bu nedenle ortak bir tarihi gelişmeyi yansıtırlar.
Yine de, İtalyanlar ve Almanlar, Fransız ve İngilizlerden önemli ölçüde geç bir zamanda, ancak, Türklerden ise bir hayli erken dönemde milli devlet modeline geçmişlerdir. Türkler, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra modern Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak ulus devlete geçeceklerdir.

Mevcut sohbetimizin konusunu teşkil eden küreselleşme, bahsettiğimiz bu tarihi yapıyı tasfiye ederek onun yerine ikame edilmek istenen yeni sistemi ifade etmektedir.
Küreselleşmeyi iyimser anlamda ele alanlarla ona şüpheyle, hatta olumsuz olarak yaklaşanlar arasında ciddi bir ayrım yapmak gerekir. Önce olumlu yaklaşanların bu kavrama yükledikleri anlamı ele alalım.

Küreselleşme tabirini ortaya atanlar, bu kavramın sosyal, kültürel, siyasi, dini, iktisadi bir evrimi ifade ettiği iddiasındadırlar. Bu düşünce taraftarları, dünyanın küçük bir köye dönüştüğünü, mesafelerin kısaldığını, iletişim vasıtaları ile en ücra köşede cereyan eden bir hadisenin artık evimizin içine taşındığını, bu nedenle bütün dünya üzerinde artık tek tip bir insan, toplum, kültür anlayışını meydana getirecek ortamın mevcut bulunduğunu öne sürmektedirler. Milli devlet sınırlarının artık önemini kaybettiği düşüncesi, bu anlayışın en ileri noktasıdır. 

Küreselleşme, adeta her kapıyı açan, her kavramı dönüştürerek başka bir kimliğe büründüren bir kavram olarak ele alınmamktadır. Belirtildiği üzere, ekonomik anlamda faiz, ticaret, sermaye, mal ve finans kurumlarının hareketliliği ve küresel ölçekte uyumluluğunu, demografik hareketlilikte göç, göçmen sorunlarının uluslar arası antlaşmalarla organize etme çalışmalarını kapsamaktadır.
Bununla birlikte, Küreselleşme kavramını, değerden soyutlayarak onu sosyal, siyasi, kültürel, dini, iktisadi rekabetlerin bir evresi olarak gören kötümserciler de bulunmaktadır.

Tarihin belli bir çizgide değiştirici, dönüştürücü, yakınlaştırıcı evrimci bir karakterinin olduğu şüphesizdir. Ancak, tarihin gelenekten moderniteye doğru gelişen değişim çizgisinin bütün farklılıkları yok ettiği, bütün kültür, inanç, devlet ve siyaset unsurlarını ortadan kaldırdığı, dünyanın mutlu ve müreffeh yaşanan küresel bir köye dönüştüğü düşüncesini bütünüyle evrimsel bir tarih hareketi olarak kabul etmek mümkün görünmemektedir. 
Küreselleşme kavramına tarihi hakimiyet mücadelelerinin bir evresi olarak bakan görüşler de bulunmaktadır. Bu görüşe göre, 1870–1914 sürecinde doruğuna çıkan dünya güçler arası hakimiyet mücadeleleri iki cihan harbi sonrasında belli bir ara verdikten sonra yeniden sahneye çıkmaktadır. Bu görüşe göre, küreselleşme, batılı güçlerin yeni kolonyalizminin bir boyutunu teşkil etmektedir.’’dedi. Program soru cevap ve çay ikramı ile son buldu.