Millet kavramı etnik bir homojenlik gerektirmez, birçok etnik grupları içerebilir. Etnik bir homojenlik de bazen aynı milletten olmayı bizatihi gerektirmez.

Bunlar hassas ama basit nüanslar. Bazen aydınlar, milletin tarih içinde yapıp yaşadıklarını tercüme dahi edemez. Bizde ekseriya böyle oluyor.

Şimdi, “Türk milletini kaldırıp Türkiye milleti diyelim” demenin ne anlamı var? İçeriği öyle zaten. Temel kavramlarla, sokak adları gibi oynamak, oynamayı istemek doğru mu?

… 1921 Anayasası’ndan söz ediliyor. Bu, 23 maddelik bir metinden ibarettir. İlk cümlesi de nedir, biliyor musunuz? Madde 1: “Hakimiyet bila kaydü şart milletindir.” Hangi milletin? “Tek millet” anlamı açık değil mi? Şöyle devam ediyor: “… İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müsteniddir.” Tek halk var, halklar değil… Birtakım zorlama tevillere ne lüzum var. İller de muhtar, nahiyeler de. Oradaki muhtariyetin bugünkü özerkliklerle zerre kadar alakası yok.

1876 Anayasası’nda bile, “… Heyetlerin müzâkerâtı lisân-ı Türkî üzere cereyan eder ve müzakere olunacak lâyihaların…” denildiği halde 2010 yılında Parlamento’da lisân-ı Türkî’den başka dil kullanmak isteyenler var. (Madde 37) “… İntihaplarda mebus olmak için Türkçe okumak ve yazmak dahi şart olacaktır.” (Madde 68) Bu, imparatorluk anayasası! Onun kadar bile millî olmaya itiraz eğilimleri var. Anlamak mümkün değil.

… Ne olur, biraz makul ve munsif olalım. Ne olur, asgarî hakkaniyet ve adalet duyarlılığından ayrılmayalım. Bu beşerî coğrafyada hiçbir etnik kimlik diğerinden ayrı, imtiyazlı tutulmamıştır. Kimseye, ne işin var bu tarafta, ne işin var bu kapıda, ne işin var bu sektörde, denilmemiştir. Evliliklerde ve iş hayatında, eğitimde ve makam sahibi olmakta hiçbir etnik ayrım yapılmamıştır. “Ötekileştirmek” ne kadar yanlışsa, “ötekileşmeyi istemek” de o kadar yanlıştır.

12 Eylül şunu yapmış, bunu yapmış. 12 Eylül kime ne yapmadı ki, kime şu veya bu derecede eziyet etmedi ki. Bu ülkede milletin en sevdiği seçilmiş kişi Başbakan Adnan Menderes’ti. Kalkıp onu astılar! Yargılama boyunca süren işkencelerden, son anda bir de prostat muayenesi yaparak astılar. Kimseye zarar vermek gücüne fıtraten sahip olmayan, kibar, nazik, beyefendi, duygulu, sevgi ve saygı dolu, milletinin göz bebeği bir insanı bir cani gibi astılar. Hepimiz travma geçirdik, çeşitli derecelerde hastalandık. Ne yazsam anlatamam o günleri. Demokrasimizin Kerbela’sıydı o olay. Kahrolduk, perişan olduk. Ama idamlardan bir ay sonra yaşlı gözlerle, yaralı gönüllerle seçim meydanlarına gittik.

Bu millet büyük acılar görmüş, büyük ve mazlum bir millettir. Kimse kimseyi asimile etmedi, kucaklaştık sadece. Asimilasyonu hükümetler değil, toplumlar, milletler yapar. Bizim tarihimizde, geleneğimizde yok öyle bir şey. Biz etnik ilgiyi bireyin süsü ve rengi olarak kabul ederiz ve sempati unsuru olarak kullanırız. Batı’da bile olmayan bir şeydir bu. Bizim için bireyin insanlığı önde gelir. İstisnai vakalara değil, genele bakın; göreceğiniz budur.

Yahya Kemal, bir kusur olarak gösterir; biz yaşadığımız acıların edebiyatını bile yapmadık. “Allah bir daha göstermesin” deyip geçtik. Yüreğimize, içimize bakabilen bizi sever ve hep sevmiştir. Barış bizim hem idealimiz hem hasretimizdir. Laflara değil, toplum kesitlerinin aile sıcaklığına bakın, bunu da kolayca görebilirsiniz. a.*****@za***.tr

a.*****@za***.tr