Prof. Dr. Saadettin Ökten dostumuz kapıldığı tatlı hayalde Ziya Nur’a hitap ederek tarihi hakkında şöyle bir değerlendirmede bulunur: “I. Murad’ın Kosova’daki savaştan bir gece önce çadırında yalnız kalınca okuduğu uzun münacaatı kim dinlemiş de kayda geçirmiş, diye sorsam gülümseyerek “Melekler” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Sonra ciddileşiyor, “Osmanlı ma’şeri vicdanı ve ma’şeri zevki” diyorsunuz.” Bu sorunun cevabını elbette değerli Saadettin de biliyor. Çadırın etrafı muhafızsız kalmaz; padişahın okuduğu münacaat duyulur, nakledilir, kayda geçilir. Fakat burada Saadettin çok ciddi bir hususa işaret ediyor; ma’şeri vicdanı ve ma’şeri zevki bilinmeden bir cemiyetin tarihi yazılamaz. Yazılsa da ancak şematik ve mekanik bir tarih olur; olaylar kronolojisinden öteye geçmez; ne gerçeği ifade eder, ne de okuyana bir şey verir.

Osmanlı’nın vicdanı bilinmeden şu olayları anlamak kabil değildir. Viyana bozgunundan iki gün sonra Yanıkkale Konağı’na gelen Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa buraya ulaşan ilk beylerbeyinin Uzun İbrahim Paşa olduğunu öğrenince, ihanet ettiği zehabına kapılarak idamını emreder. Bu emrin yerine getirildiği esnada Uzun İbrahim Paşa, padişaha şu arzularının bildirilmesini vasiyet eder. Kendisinin haksız yere idam edildiğini belirttikten sonra, sonsuz hürmetlerini arz ettiği padişahtan diğer devlet ricalinin kışkırtmalarına kapılarak Kara Mustafa Paşa’yı azletmemesini ister, Devlet-i Aliye’yi içerisine düşülen muhataradan ancak onun çıkarabileceğinden kuşku duymadığını belirtir.

IV. Murad devletin buhranlı dönemlerinde tahta oturur. İsyan eden yeniçeriler on yedi devlet adamının kendilerine verilmesini isterler. Padişah vermek taraftarı değildir. Ziya Nur Bey hadisenin devamını şöyle anlatır: “Vezir-i azam Hafız Ahmed Paşa bu sırada iç kapının arkasında abdest alıyordu. Sultan’ın sözlerinin asker tarafından dinlenmediğini görünce huzura yaklaşıp “Padişahım, hezar Hafız gibi kulun yoluna fedadır. Ancak ricam şudur ki beni sen katletmeyip bırakasın şu zalimler haksız yere şehit etsinler…” der. Hafız Ahmed Paşa okuyarak yeniçerilerin üzerine yürür. Askerlerden biri öne çıkıp kendisine hücum edince paşa onu bir tokatta yere yuvarlar. Bu tokat o kadar şiddetlidir ki halk arasında uzun zaman “Hafız Paşa tokadı” tabiri dolaşır. Gerek Uzun İbrahim Paşa’nın gerekse Hafız Ahmed Paşa’nın tavırlarını onların vicdanlarına nüfuz etmeden anlamak mümkün mü? Vicdanlar gökten inmez; oluşmalarında en büyük pay cemiyete aittir.

Bugünkü sıkıntılarımızın çoğu son dönem tarihimizi yeterince bilmememizden kaynaklanmaktadır. 77-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nı gerektiği şekilde anlamamız için tarihçiler tarafından hürriyet kahramanı ilan edilen, caddelere adı verilen Mithad Paşa ve arkadaşlarını derinliğine tanımalıyız. Resmi görüş haline gelmiş konuları doğru olarak sadece dünyevi bir kaygıya kapılmayanlar yazabilir. Mithad Paşa’yı biz Ziya Nur’dan öğrendik ama iş Mithad Paşa ile bitmiyor. Ortalıkta Ziya Nur’un bir benzerini göremediğimiz gibi onun da hastalığı giderek ağırlaşıyor; Rabb’imden onun için şifa dilerken gözkapaklarımın altına bir sıcaklık yayılıyor.