Bazı hassas meseleler kesinlikle günlük siyasete alet edilmemelidir fakat gözümüzü hırs bürüdüğünden olsa gerek bizim için dur durak yoktur. Bugün sonuçları değiştirilmesi mümkün olmayan hususları tarihe havale etmeliyiz. Tarihçilerimiz, yaşanan dram ve trajedilerin tekrar edilmemesi için olayları etraflıca değerlendirip sonuçlar çıkarmalıdır. Siyasiler bu değerlendirmeleri okuyup anlamaya çalışmalı, hadiselerin bam teline duyarsızca dokunmak yerine, ibretler çıkarıp politik tavır belirlemelidirler.

Şeyh Said isyanının ardında Musul ve Kerkük meselesi vardı. Kanaatimce Şeyh Said’in kendisini de içine alacak şekilde tezgâhlanan oyundan haberi yoktu. Olaylar onun dini hassasiyetlerini hareketlendirecek şekilde hazırlanıp geliştirildi. Dersim İsyanı’nın arkasında ise Fransızlar vardı; zira o sıralarda Fransızlar ile Hatay için çekişmekte idik. İngilizlerin bir kargaşa çıkarıp Musul ve Kerkük’ü kapması gibi Fransızlar da Hatay’ı kapmak arzusunda idiler.

Olay, Pah bucağı ile Kahmut’u birbirine bağlayan Harçık Deresi üzerindeki köprünün 21 Mart 1937 gecesi Demenon ve Haydarabanlılar tarafından yıkılmasıyla başlar. Mahalli kuvvetlerin yetersiz kalması üzerine, 3 Mayıs’ta Hava Kuvvetleri’ne ait bir uçak filosu, toplantı halinde olan aşiret reislerine gözdağı vermek maksadıyla Keçiseken köyünü bombalar. Ardından kara harekâtı başlar. İsmet Paşa, 19 Haziran’da geldiği Tunceli’de harekâta, isyanın bütün kalıntılarını ortadan kaldırıncaya kadar nezaret eder. Anamuhalefet partisinin bazı yöneticilerinin, dönemin başvekili İsmet Paşa’nın bu işle bir alakasının olmadığını iddia etmeye çalışması beyhudedir. Herhangi bir ansiklopediye nazar etseler Paşa’nın 20 Eylül’e kadar bu işin de başında olduğu görülür. Burada mühim bir husus şudur: Dönemin İngiltere Maslahatgüzarı Morgan’ın kendi dışişleri bakanlığına gönderdiği rapor… Raporda, yapılan propaganda ve ayartmalar marifetiyle ortamın nasıl alevlendirildiği anlatılır. Gerek Şeyh Said gerekse Dersim isyanlarının arka planlarını bilmememiz ne kadar acıklıdır. Bilseydik günümüzdeki benzerlerini yaşar mıydık?

Rivayetlere gelince… Hastalığı iyiden iyiye ilerlemiş olan Mustafa Kemal Paşa’nın kulağına İsmet Paşa hakkında bazı bilgiler fısıldanır. Bunun üzerine Mustafa Kemal, İsmet Paşa’yı başvekillikten almak ister. Fikrini sorduğu Fevzi Çakmak, İsmet Paşa’nın görevden alınmasına ordunun tepki göstermeyeceğini söyler. Mustafa Kemal, İstanbul’a gidecektir. Kendisini uğurlamak üzere istasyona gelen İsmet Paşa’nın koluna girer, “Beraber gidiyoruz” diyerek emrivakide bulunur. Tren Sincan’a geldiğinde radyodan İsmet Paşa’nın sağlık sorunları sebebiyle bir ay süreyle başvekillikten ayrıldığına dair meşhur duyuru okunur. Aynı duyuruda İsmet Paşa’ya geçici olarak vekalet edeceği söylenen Celal Bayar, 25 Ekim’de resmen başvekil olur.

Recep Zühdü adlı bir serdergenin İsmet Paşa’yı vuracağına dair söylentiler yayılır. İsmet Paşa’nın, gözlerden kaybolarak Hatay’ın bir köyünde gizlendiği anlatılır. Hatta İsmet Paşa’nın vefatını duyuran tek nüshalık bir “Ulus” neşredilerek Mustafa Kemal Paşa’ya gösterildiği söylenir. Bu rivayette hakikat payı olabilir; şöyle ki Mustafa Kemal, hasta yatağında İsmet’in çocuklarına mal ve maaş bağışlar. Bu rivayetlerin hakikatleri ne kadar aksettirdiğini anlamak için Dolmabahçe Sarayı’ndaki ziyaret defterlerini tetkik etmek bir fikir verebilir. Yakınlarda yayınlanan Yassıada muhakemelerine dair ses kayıtlarında Celal Bayar’ın İsmet Paşa’yı koruduğundan söz ettiğini dinliyoruz. Mahkeme başkanının azarlamaya kalkışması üzerine Bayar, ısrar ediyor ve, “Önceki dönemden söz ediyorum.” diyor. Bayar’ın sözünü ettiği dönem hangi dönem olsa gerek? İsmet Paşa’nın bu beyana bir izahat getirmemesini neye yormak gerek?