İçinde bulunduğumuz çağ, örgütlü insan topluluklarından oluşmaktadır. Bu örgütlü toplumsallaşma, kolektif özgürlükleri, ön plana çıkarırken, ülke ve yerel temeldeki, hatta bireysel sorunların, çözümüne de ciddi katkıda bulunmaktadır. Sivil Toplum Kuruluşları’nın, insan refahının iyileştirilmesine yönelik aktif rolleri de bulunuyor. 

Sivil toplum örgütlerinin, toplum, hükümet, devlet kuruluşları ve kişi/kişileri, belirli konularda buluşturan ve görüş alışverişi yapılmasını sağlayan, kamuoyunu her konuda aydınlatan, STK’ lar, son yıllarda, faaliyet ve etkinlikleri ile de dikkat çekiyorlar. STK’ lar, toplumda oluşan tepkilerin esnetilmesinde de önem rol alıyorlar.
Bugün sivil toplum örgütleri, başarılı olmak istiyorsa, akademisyenler, entelektüeller, sivil toplum aktivistleri ve halkımız arasındaki organik bağı, diyalogu da kurması gerekiyor. TÜRK OCAĞI, bu kuruluşlarımızdan biridir. Her hafta Perşembe günleri, örnek alınacak, “PERŞEMBE SOBETLERİ” ile yerel, ulusal, hatta evrensel sorunlar yanında, Türk dünyası ile ilgili konular üzerinde, üyeleri yanında, halkımızı, özellikle de gençlerimizi, yetkili akademisyenleri ve alanında uzman kişileri, davet ederek, aydınlatıyor. 

Elbette Eskişehir Türk Ocağı’ ndaki, bu başarının, mimarı Eskişehir Türk Ocağı Şubesi Başkanı Sayın Prof. Dr. Nedim ÜNAL’ dır. Bir yöneticide sahip olması gereken, bilgi, deneyim, önsezi, yetki ve sorumluluk trafiğini doğru yönlendirme ve başarı ve başarısızlıkları paylaşabilme, ekibini eğitebilme gibi, meziyetlere sahiptir. 
Sayın Prof. Dr. ÜNAL, fikirleri ve konuşmaları, sade, duru, pak ve moral vericidir. Dayanışmacı, bir ruha, en önemlisi de Türk Ocağı üyeleri ve halkla samimi, ilişki kurma ve empati yapma yeteneğine sahiptir. Hakla, özellikle de gençlere karşı davranışı, güler yüzü, onlarla olan iletişimi, örnek teşkil edecek niteliktedir. 
Türk Ocağı’ nın, Perşembe günkü konuğu, Anadolu Öğretim Üyesi, Doç. Dr. Mehmet Mahur Tulum’ du. Çağatayca edebiyatının oluşmasında, büyük bir rolü olan Ali Şir NEVAİ’ nin, bir şiirini üzerinde açıklamalarda bulundu. Ayrıca “MEBÛZ ÇİÇEK DÜRBÜNÜ” nü, uygulamalı olarak, izleyicilere tanıttı. 

Bir soru üzerine de, Nasreddin Hoca’ nın, son günlerde, gündemde olan mezar taşı üzerinde açıklamalarda bulundu.
Anadolu Üniversitesi Eski Türk Dili Öğretim Üyesi, Sayın Doç. Dr. TULUM, taş sandukanın deşifre edilmesiyle, Nasreddin Hoca’nın Sivrihisar’da doğduğunun ve burada öldüğünün, kesin olarak bilindiğini vurguladı. Ayrıca Sayın Doç. Dr. TULUM, “yazıyı en kısa zamanda yayınlayacağım. Taş sandukada, ’burada yatan kişi, “ŞEMŞETTİN OĞLU NASREDDİN HOCA” dır, yazısı okunuyor. Taş sanduka, Selçuklu dönemini mimari tarzını bize açıkça gösteriyor. ” dedikten sonra, “Sivrihisar, Nasreddin Hocamıza ve ailesine yaraşır bir anıt mezar yapmalıdır.” önerisinde bulundu.

Aslında Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erol ALTINSABAN da tespit edilen Nasreddin Hoca’ nın, “TAŞ SADUKA” üzerinde yaptığı açıklamada: “2003’te Nasreddin Hoca’nın kızı Fatma Hatun’un kemiklerini çıkarıp müzeye teslim etmiştik. 50 yıl önce, kızının mezarını çıkardığımız yerin, hemen ötesinde, eski mezarlıkta bir düzenleme çalışması yapılmış. Buradan çıkan değerli malzeme, Ulu Cami’nin kütüphanesinde muhafaza edilmişti.” görüşünü kamuoyu ile paylaşmıştı. 
Ayrıca Türkiye’ de, Nasreddin Hoca’nın oğlunun ve kızının Sivrihisar’da, kendisinin Akşehir’de vefat ettiği değerlendirmesinin yapıldığını hatırlatarak, “Doç. Dr. Mehmet Mahur Tulum, taş sandukanın bendeki eski fotoğraflarına bakmak istedi. Uzun emeğin ardından, taş sandukanın üzerindeki kitabenin, Nasreddin Hoca’ya ait olduğunu tespit etti” diyerek, gelişmelere açıklık getirmişti. 
Nasreddin Hoca’ nın, “TAŞ SADUKA” üzerinde yapılan araştırma, fikir ve düşünceleri üzerinde de yapılmalıdır. Çünkü ülkemizde, Nasreddin Hoca, ” MİZAH” ve “GÜLDÜRÜ” ustası olarak tanındı veya tanıtıldı. Oysa Japon Halk Bilimcisi MASUKO KOJİMA, Nasreddin Hocayı tanımak için, üç yıl Türkçe öğrenmiş, daha sonra Nasreddin Hoca üzerinde araştırma yapmıştır. Ona göre de Nasreddin Hoca, bir “DÜŞÜNÜR”, “HALK FİLOZOFU”, “SOSYOLOĞ” , “MÜDERRİS” “, ” BİLGİN “, “HUKUKÇU” ve TASAVVUFÇU” dur. Pek çok fıkra da, Nasreddin Hoca’ ya ait değildir. 

Perşembe günkü etkinlikte gördük ki, Sayın Doç. Dr. TULUM” un söylediği gibi, “Güneş Balçıkla Sıvanmıyor” veya Mızrak Çuval da Durmuyor” Yeter ki her alanda ehli insanlarımız görev alsın. Çünkü İşin ehli kişi, gerçekleri ortaya çıkarır, kaynak yaratır, ya da var olan kaynakları, en iyi şekilde değerlendirir. İşinin ehli olmak, sadece deneyim ve bilgi sahibi olmak demek değildir. İşinin ehli, her şeyi bilen, kendisi çözen kişi hiç değildir. Tam tersine, bildiğini çok iyi bilen, iyi gözlem yapan, her zaman güven ve ihtiyaç duyulan, kişidir.
Sayın Prof. Dr. ÜNAL ve Sayın Doç. Dr. TULUM’ u kutluyoruz.