Kasım ayında İran’la varılan nükleer mutabakatın ardından Obama ile Tahran Yönetimi arasındaki yakınlaşma dikkat edici boyutlara ulaştı. ABD Ortadoğu’da İran’la ilgili yeni bir süreç istiyor gibi görünüyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Obama iktidara geldiği günden bu yana kafasındaki Ortadoğu vizyonunu hayata geçirmeye çalışıyor. İran’la varılan geçici nükleer anlaşma ve devam eden nükleer müzakereler bunun bir parçası.

ABD BÖLGEDEN ÇEKİLİYOR
Nasıl bir Ortadoğu’ya ulaşmaya çalışıyor ABD?

Irak’ın faturası ortaya çıktıktan, 2008’deki ekonomik kriz patladıktan sonra Obama’nın iktidar dönemi başladı. Bir taraftan içeride ekonomiye odaklanan Obama Yönetimi dış politikada ana gündemin Ortadoğu değil; Asya Pasifik olacağını öngörmüştü. O yüzden Ortadoğu ile olan angajmanını azaltmak istedi. Bu nedenle Ortadoğu’daki problemlerini azaltmak için adımlar atıyor ve kendi topraklarından enerji çıkarmak için yatırımlar yapıyor sürekli…

Kaya gazındaki son gelişmelerden bahsediyorsunuz sanırım…

Evet ve bu gidişle ABD gazı Avrupalıların üçte biri, Asyalıların beşte biri fiyatına tüketebiliyor olacak. ABD kendi enerjisini ucuza üreten bir ülke olduğunda yüksek işçilik maliyetlerinin götürüsünü dengeleyecek bir ekonomik değişim yaşamış olacak ve bir süre önce yitirdiği sanayi işlerinin bir kısmını tekrar kazanabilecek. Bu da dünya politik ekonomisinde büyük bir değişim anlamına geliyor. Aynı zamanda ithal ettiği petrolü de Ortadoğu’daki kaynaklarından ithal etmemeye çalışıyor. ABD’nin şu anda en çok petrol ithal ettiği ülke Kanada. Böylece Ortadoğu’daki krizlerin Amerikan ekonomisinde yaratacağı doğrudan şoklara karşı bir dalgakıran sağlamış oluyor.

İSRAİL SAĞINDAN FARKLI
Ortadoğu’dan çekilen ABD’nin geleneksel olarak İsrail’in güvenliğini ön plana çıkaran politikalara destek verme dönemi de bitiyor mu?

Obama Yönetimi İsrail’in güvenliği meselesine İsrail sağından farklı yaklaşıyor ve diyor ki: “Ortadoğu’da önemli değişimler var. Mesela artık Ortadoğu’da İsrail’i tehdit edecek büyük Arap ordusu kalmadı. Bunları dikkate alarak İsrail’in normalleşmesi lazım.” Bir de Ortadoğu’da siyasi psikoloji değişti.

Ne kastediyorsunuz siyasi psikolojinin değişmesiyle?

Yani Filistin’e Yahudi göçünden bu yana yaşanan çatışmalarda, Arap-İsrail savaşları dâhil ölen toplam Yahudi ve Müslüman sayısı 125 bin civarında. Sadece Suriye iç savaşında ise üç yılda 130 binden fazla insan öldü. Dolayısıyla bölgede yeni öfkeler var, siyasi psikoloji değişmeye başlamış durumda. Bu da artık yalnızca İsrail karşıtlığında birleşen Ortadoğu fotoğrafı denklemini değiştiriyor. Suudilerle İsraillilerin son dönemde İran’a karşı yan yana gelme çabaları bunun örneklerinden bir tanesi. Bu da İsrail için başka bir fırsat yaratıyor. Nedir o? Filistin’le bir barış yapılırsa Ortadoğu’da İsrail’in nüfuzu kolayca yaygınlaşabilir.

İran bu denklemde nereye oturuyor peki?

Değişen siyasi psikolojinin içinde İran önemli bir aktör haline geliyor ABD için. ABD’nin Ortadoğu’ya bakışında El Kaide meselesi önemli. Soğuk Savaş biterken, ABD’nin Ortadoğu’ya girişi sırasında ortaya çıkan El Kaide Amerikan hedeflerine saldıran bir terör örgütüydü. Fakat şimdi ABD Ortadoğu’dan çekilirken, El Kaide’de de dönüşmüş vaziyette.

El KAİDEYLE MÜCADELEDE TAHRAN ÖNEMLİ
Nasıl dönüştü El Kaide?

İlk başta ABD hedeflerine saldıran bir El Kaide vardı. Şu anda El Kaide ile bağlantılı örgütleri belirli bir coğrafya üzerinde egemenlik kurmaya çalışır ve bölgedeki güçlerle çatışırken görüyoruz. El Kaide’ye karşı mücadelede mızrak ucu doğrudan ABD iken; bölgedeki diğer ülkeler adeta mızrağın sapını oluşturuyorlardı. Şimdi ABD bölgeden ayrılırken, bölge ülkeleri mızrağın ucu haline dönüşüyor. Mesela Irak’ta Felluce ve Ramadi’yi El Kaide bağlantılı gruplar ele geçirmeye başladığında İran ve ABD Irak hükümetine “Kaide’ye karşı mücadelesinde yardıma hazır olduklarını” peş peşe bildirdi. Bu, gelecekte İran’ın görebileceği işleri de gösteriyor… İran’ın El Kaide ve bağlantılı gruplara karşı etkili bir mücadele enstrümanı olma ihtimali var. O yüzden Amerikalılar, İran ile masaya oturmanın avantajlı olduğunu düşünüyorlar. Ayrıca, nükleer müzakerelerdeki ilerleme İran içindeki güç dengelerini de sarsıyor. Müzakerelerin İran rejimini dönüştürücü bir etki yapacağı kanaatindeler aynı zamanda.

Yani İran’da “karşı devrim” sürecini tetikleyebilir hesabını yapıyorlar…

Evet, bugünden yarına olmasa, bütünüyle “karşı devrim” şeklinde ortaya çıkmasa bile İran’ı bekleyen dalgalanmaya etkisi olacağını düşünüyorlar.

RUSYA ALERJİK DEĞİL
İran’ın bölgede uzun yıllar müttefiki olan Rusya bu yeni sürece nasıl bakıyor?

Rusya’da iki görüş var. Birincisi, “Bizim İran ile olan ilişkimiz Tahran’ın sistem dışı olmasından kaynaklanan özel bir ilişki ise dünya sistemine geri dönmesi bizim için bir kayıp anlamına gelir” görüşü. İkincisi ise, “İran Batı ile ilişki kursa bile bu Rusya’dan bütünüyle kopuş anlamına gelmeyecek” görüşü. Bu ikinci görüş şu an için Rusya’nın resmi pozisyonunu belirliyor ve dolayısıyla “Rusya’nın şu aşamada acilen alerjik davranması için bir sebep yok” diyorlar.

Suriye denkleminin belirleyicisi İran 
Okur “Suriye Cenevre 2’de Masaya otursa da oturmasa da İran denkleminin belirleyicisi. Suriye’de bir sure sonra Esad gider ama Baas rejimi kalacak” diyor.

Türkiye İran’ın ABD ile bu yakınlaşma sürecini retorikte olumlu karşılıyor ama bir de tabii bölgedeki güç dengeleri meselesi var. Türkiye üzerinde nasıl bir etkisi olabilir bu gelişmelerin?

Türkiye bölge jeopolitiği ile ilgili bir kısım adımlar atarken İran’ın sistem dışında bulunmasını Batı ile ilişkileri bakımından pozitif bir unsur olarak kullanabiliyordu. 2010’da BM’de İran’a yönelik yaptırımların tartışıldığı dönemlerde takınılan tavır bunun örneklerinden bir tanesiydi. Yalnız fotoğrafın şöyle bir yanı da var: Suriye krizi sırasında, Batılı müttefiklerin çok desteklemediği bir atmosferde İran ile yüz yüze geldik. Ve bu rekabetin sonucunda sistem dışındaki İran’ın elindeki araçlara cevap verecek araçların elimizde olmadığını da gördük. İran sistem dışında olduğu için uzak coğrafyalardaki örgütleri destekleyebiliyor, silah sistemleri ile bunları donatabiliyor. Biz ise bir NATO ülkesiyiz, hukukla sınırlıyız. Dolayısıyla bizim sınırlarımız dışında bir vekâlet savaşı yürütebilmemiz çok zor. Eğer yeni İran sisteme girdiğinde vekâlet savaşı yapmayacak, sistem içi aktör gibi davranacaksa bu yeni İran’ın Türkiye bakımından daha rekabet edilebilecek bir aktöre dönüşeceği anlamına gelir. Ama İran hem sisteme girer hem de bölgedeki ittifaklarını koruyarak vekâlet savaşı kapasitesini perçinlerse bu senaryo güç dengelerinde Türkiye’nin elinin daha zayıflayacağı bir denklem çıkarır karşımıza.

Siz hangisine ihtimal veriyorsunuz?

Müzakereler devam ederken Hamas’la ilişkilerini yeniden ısıtmaya başlaması İran’ın kafasında “Batı ile el sıkışayım ama Hizbullah, Hamas gibi diğer örgütlerle olan ittifakımı da korumayı sürdüreyim” fikrinin olduğunu gösteriyor. Böyle olursa, güç dengesi Türkiye’nin aleyhine dönebilir.

MASAYA OTURMASI ÖNEMLİ DEĞİL
İran’ın Cenevre 2’ye katılması ihtimalini ciddi görüyor musunuz?

Suriye’de Beşşar Esad rejiminin bir süre daha kalması gündemdeyken Cenevre’de bir de İran’ın fotoğrafta olmasını itirazsız kabul etmek istemiyor ABD. Çünkü Batı blokunun İran- Hizbullah-Rusya-Esad blokuna tamamen teslim olmuş gibi bir görüntü vermesini istemiyor. Ama masaya otursa da oturmasa da şu andaki Suriye denkleminin belirleyicisi İran oldu. İran o masada bulunmasa bile masayı etkilemeye devam edecek.

Esad’ın hâlâ kalıyor olmasını İran’ın başarı hanesine mi yazıyorsunuz tümüyle? Rusya’nın etkisi?

Rusya da etkili ama Rusya burada desteğinin karşılığını ödeme olarak isteyen aktör. Yani silah satıyor, parayı alıyor, koruma sağlıyor, karşılığında stratejik avantaj elde ediyor. İran’ın durumu biraz daha farklı. İran doğrudan savaşın bir parçası. Suriye’de hep muhalefetin saflarında savaşanlar konuşuldu ama Suriye’ye çok sayıda savaşçı rejimin yanında savaşmak için geldi. 4 bin civarında Hizbullah ve 4 bin civarında Iraklı Şii milis ve 1500 civarında doğrudan Devrim Muhafızları’na bağlı unsurlar dönüşümlü ama sürekli olarak Suriye içerisinde bulundu ve rejimin elini rahatlattı. Bunun yanında İran hem silah sevk etti, hem maddi yardım yaptı, hem de maaşların ödenmesini sağladı… Yani Suriye’de rejimi düşmeden ayakta tutan asıl unsur İran’dır.

ESAD GİDER, REJİM KALIR
Cenevre 2’den ne bekliyorsunuz? Esad daha uzun yıllar devam edecek mi Suriye’de? Türkiye tekrar Esad yönetimi ile ilişki kurmak zorunda kalacak mı?

Şu kesin: Rejim ana unsurlarıyla ayakta kalacak. Yani ordu ve istihbarat. Çünkü El Kaide tarzı yapılanma ve diğer radikal unsurlar ana tehdit olarak görülüyor. Bu nedenle büyük güçler Baas Rejimi’nin omurgasının yerinde kalması konusunda hem fikirler. Ama Esad figürü sürecin bir aşamasında geri çekilecektir. Bu Cenevre’den hemen sonra olur, biraz sonra olur, o bilinmez. Ama İran, İsrail… Yani bölgede aklınıza gelebilecek güçlerin neredeyse tamamı şu andaki Suriye fotoğrafına baktıklarında rejimin omurgasının yerinde kalmasını istiyor.

Mısır’la normalleşme seçimlerden sonra
Türkiye Mısır’daki askeri darbeye en sert tepki veren ülke oldu. Birkaç hafta önce darbe yönetimi Müslüman Kardeşler’i terör örgütü ilan etti. Ama biz yüksek tondan tepki vermedik. Bu değişimi nasıl okuyorsunuz?

Türkiye “Mısır’da özel olarak Müslüman Kardeşleri korumuyorum, demokratik meşruiyeti destekliyorum. Mısır’da Müslüman Kardeşler değil de başka bir seçilmiş siyasi aktöre karşı bir darbe gerçekleşseydi onu da desteklerdim” diyor. Şimdi Mısır’da bir seçim takvimi var. Sisi’nin adaylığı da konuşuluyor… Sisi aday olmasa bile darbeyi yapan grubun destekleyeceği bir ismin Cumhurbaşkanı seçileceğine kesin gözüyle bakılıyor. Hal böyle olunca bu sefer Türkiye’nin karşısında Mısır halkının seçtiği bir yeni yönetim olacak ve bu yeni yönetimle ilişki kurmamak için artık elinizde bir argüman kalmayacak. Tahmin ediyorum Ankara bunları okuyor ve böyle bir geçişe doğru sanki hazırlanıyor. Yani seçimler gerçekleştikten sonra ortaya çıkacak yeni Mısır yönetimiyle ilişkileri artırmaya hazırlanıyor Türkiye.

Zencani üzerinden vesayet kavgası
Rıza Zarraf’ın ortağı Babek Zencani’nin Türkiye’de başlayan soruşturmanın hemen ardından gözaltına alınması tesadüf mü sizce?

İran’daki süreç bizdeki tutuklamalardan önce başladı. Yanlış hatırlamıyorsam Zencani’nin de adı geçen meclis soruşturması raporu 5 Aralık’ta yayımlanmıştı. Yalnız, İran Babek’i “Niye altın ticareti yaptın?” diye sorgulamıyor. “Birincisi, size verilen imtiyazla haksız kazanç elde ettiniz. Yani petrolü sattınız ama yaptırımları bahane ederek, parayı getirmediniz. İkincisi, bu zenginlikle İran içindeki özelleştirmelerde haksız kazanç elde ettiniz ve bu haksız kazancı da ilişkiler ağınız için kullanıyorsunuz” diyor.

İlişkiler ağından kasıt nedir?

İlişkiler ağından kasıt Ahmedinecad’ın etrafındaki işadamları grubu. Bu İran’daki iktidar gruplarının hesaplaşması. Bu hesaplaşmanın tabiî ki Türkiye’ye de Sarraf gibi diğer uzantılara yansıması var. Bu işadamları grubu İran’daki Devrim Muhafızları’nın doğrudan uzantısı olarak görülüyor. Ruhani İran’ın normalleşebilmesi için Devrim Muhafızları’nın kendi sınırları içine çekilmesi gerektiğini düşünüyor. Nasıl bizde bir dönem askeri vesayet tartışması yaşandıysa, İran’ın da maruz kaldığı, kendi şartlarına göre yorumlayabileceğimiz bir vesayet tipi var ve Ruhani kendisini seçerek reform talep edenlerin beklentilerine yanıt verebilmek için Devrim Muhafızları’nın vesayetini geriletmeye çalışıyor. Babek, Ahmedinecad döneminin bir ekonomik aracı, o nedenle ekonomide görünen bu çatışma aslında İran içinde bir siyasi çatışmaya işaret ediyor. Şu safhadan sonra İran’daki mahkemede yapılacak olan tartışmalara Türkiye’nin de kulağı kabarmış olacak.