Türkolog Prof. Otto Jastrow şu tesbit

de bulunuyor:
“Bu yüzden Türk Dili kültürel çokkatlılığını ve nüans zenginliğini geniş ölçüde kaybederek yeniden  ilk çıkdığı tek boyutlu bozkır diline yaklaşıyor.”

Aynı bağlamda Babam da derdi ki “Yakında artık karanlıkda konuşamayacağız. Çünki el kol işâreti yapmaksızın merâmımızı anlatabilme imkânını kaybediyoruz.”

Hazır Babamdan açılmışken:

İlkokulu bitirdiğim yaz beni bir kenara çekerek “Annene bir sürpriz yapalım.” dedi ve kütübhânede hergün Annem evin başka bir yerinde meşgûlken onar dakıykalık seanslar hâlinde bana iki haftada eski harfleri öğretdi. Sonra bir sabah Annemi çağırarak ona sürpriz yapdık. Annem önce Babamın bana belirli bir yeri ezberletdiğini sandı ama kendi seçdiği yerleri de okuyunca uğradığı şaşkınlığı unutamam. Onbir yaşındaydım. Yâni at değil deve değil! Dedelerimizin, büyükannelerimizin mezar taşlarını okuyamıyoruz! Onun için de Orhan Veli’yi “sâdeleştiriyoruz”. Mâzîsiyle kavgalı, târihiyle mahkemelik, benliğin

den nefret eden psikopatlarız!
Bakınız Arnavut asıllı büyük Osmanlı münevveri Şemseddin Sâmi Bey (1850-1904) daha 116 yıl önce ne yazmış:

“Osmanlı Lisânı üç dilden, Yâni Arabca, Farsça ve Türkçeden mürekkebdir demek âdet olmuşdur. (./.) Ne kadar yanlış! Üçdilden mürekkeb bir dil dünyâda görülmemiş şey! (./.) Bizim söylediğimiz lisan Tûran Dilleri Zümresi’ne mensub TÜRK LİSÂNIdır! Buna birinci derecede Arabî’den, ikinci derecede Fârisî’den bâzı kelime ve tâbirler girmişdir. Lâkin bu kelimeler ne kadar çok olsa lisânın esâsını değiştirmez. Meselâ İspanyolca ve Portekizce’de o kadar çok Arabca kelime vardır ki bunların mecmûu büyük bir cild teşkil etmişdir. Ama mezkû lisanlar Arabî ile falan dilden mürekkebdir denilmeyip Latin Zümresi’ne mensub müstakîl lisanlar addolunur.”

Mümtaz Soysal bile daha 1981’de “Milliyet”deki sütûnunda “Artık okullara Osmanlıca dersi konulmalıdır.” diye yazmışdı!

NOT: Doğu Kilisesi mensûbu okuyucularımın Noel Yortusu’nu kutlarım.