Kuzey Suriye’nin akıbeti Türkiye’yi ve istikbalini kuşkusuz doğrudan etkileyecek.

Suriye Kürtleri arasında iki belirleyici aktör öne çıkmış durumda.

1- Suriyeli Kürt muhalif partilerin en yoğun şekilde temsil edildiği Mesut Barzani’nin efekt aryasındaki Kürt Ulusal Konseyi. (KUK.)

2- Diğer asli aktör ise, izlediği farklı stratejiler sayesinde Suriyeli Kürtler arasında en kazançlı örgüt konumundaki KCK/PYD.

KUK’a üye olmayan Suriyeli iki Kürt partisi vardı. Biri PYD, diğeri Suriye Ulusal Konseyi’ne üye olan, bölgenin 3. büyük Kürt partisi Şepal.

KUK ile PYD arasındaki ilişkilerde her daim devam eden gerilim yerini bugünün kontrollü ittifakına bıraktı.

Dahası KUK içindeki bazı Kürt partileri son zamanlarda taraf değiştirerek PYD’ye yaklaştılar.

İşin hakikati, KUK’un PYD’nin bölgede kendisinden daha etkili ve güçlü bir hale geldiğini görmesiydi. Suriye’de mevcut 14 Kürt siyasi grubundan 12’sinin kaynağı 1957’de kurulan Suriye Kürdistan Demokrat Partisi olduğu halde, PYD bu güçlü/örgütlü/silahlı konumuna nasıl ulaştı?

1- PYD, KUK bünyesindeki Kürt gruplar arasındaki fikir ayrılıklarını siyasal ve askeri hamlelerle çok iyi kullandı.

Diğer Kürt örgütleri birbirleriyle rekabetle liderlik mücadelesine kapılırken, PYD örgütlenmesini güçlendirdi. Geçen eylül ayından itibaren PKK yöneticilerinin kademeli olarak Kuzey Suriye’ye geçtiği ve PYD’nin silahlı kanadını ve eylemlerini düzenledikleri bilinmekteydi.

Vahim çatışma içinde

2- Bölgedeki Kürt siyasal haritasındaki değişimlere Türkiye’nin ilgisizliği ve etkisizliği, diğer Kürt gruplarına nazaran örgütlü/etkili bir silahlı gücü olan KCK’ya yaradı.

PYD’nin bölgedeki diğer Kürt partileriyle mücadelesi sona erdi.

PKK, güneydoğuda Kürt iradesini/profilini nasıl silahla dizayn ettiyse, PYD de aynı şekilde bölgedeki siyasal zemini pasivize etti.

3- ÖSO, Esed güçleriyle ölüm kalım savaşı verirken, PYD süreci azami seviyede değerlendirdi.

Net bir siyasal pozisyon göstermeyerek, krizi Rojava hayalini gerçekleştirebilmek için kullandı.

PYD’nin ikiyüzlü politikalarını başından beri açıklayan ÖSO, bugün PKK-PYD ile vahim bir çatışma içinde. Türkiye’nin büyük hatası, KCK/YPG’nin göz göre göre Suriye Kürtleri’nin rakipsiz tek silahlı gücü haline dönüşmesine seyirci kalmasıdır.

Daha önemlisi ise PYD’nin El Nusra korkusuyla kendilerine sıcak bakan Hıristiyanlar’ın da hamisi imajına oynamasıdır ki, Batı mahfillerini fethedebilecek bir tavırdır bu. Cephetü-n Nusra’nın Batı’da zirveye taşıdığı İslamofobi’yle seküler PYD’nin uluslararası camiada meşruiyete ve muhataplığa yakınlaşmasıyla, PKK ve KCK’nın Türkiye’ye karşı kesin zaferi ufukta görünmüş olur.

Sessiz kalmasını istiyor

PKK-PYD çözüm süreciyle Kürt kimliğini kendisiyle özdeşleştirme konusunda ciddi mesafeler katetti.

Bugün konuyu manipüle eden pek çok BDP’linin ağzından PKK ve PYD’ye husumet Kürtler’e husumet olarak lanse edilmektedir.

Maalesef çözüm sürecini azami istifadeyle kullanan KCK’ca, PKK ve PYD “Kürtler’in ta kendisi hatta tek temsilcisi” olarak önemli ölçüde kurumsallaştırılmıştır. 

Bugün PKK-PYD ile Mesut Barzani’nin KDP’si arasında işbirliği başlamıştır.

KCK/PYD’nin özellikle iki kritik tezi Türkiye’yi ve çözüm sürecini doğrudan ilgilendirmektedir:

1- Suriye Ulusal Konseyi, Türkiye’nin bir aracıdır.

PYD’nin Suriye muhalefetine nihai bakışı budur. 

KUK’un SUK ile irtibat gayretlerine rağmen başarısızlıkla sonuçlanan bu girişimlerine, SUK Başkanı Burhan Galyun’un “Suriye Kürdistanı yoktur” ifadesinin eklenmesi, KUK’un itibarını zedelerken PYD’nin yıldızını parlatmıştır.

2- PYD’nin en önemli tezi ve söylemi ise, asıl düşmanın Türkiye olduğudur. Türkiye sadece Türkiye’deki değil bölgedeki tüm Kürtler’in asıl düşmanıdır. Ve KCK çözüm sürecinin iyi gitmesi için Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki terör yapılanmasına sessiz ve zararsız kalmasını istiyor.

Yani Türkiye’ye hem “asıl düşman sensin” diyor hem de “PKK’ya inşa ettiğim yurdu sessizce seyredeceksin” diyor.

Takdir şevketlu devletimizin!

http://gundem.bugun.com.tr/asil-dusman-turkiye-haberi/732078