İnsanın ayrıcalığı bilgi ve fikir sahibi olmasıdır. Bunu kısaca akıl sahibi olmak diye de kullanırız. Bu bakımdan diğer canlılardan farklılaşırız. Bilgi ve fikir üretebilen akıl insanın ayrıcalığıdır. İnsan bu ayrıcalığını toplum içinde kültür oluşturarak birikim ve ilerleme sağlamak için kullanır. Bilgi ve fikirlerini paylaşarak nesilden nesile ulaşmasını sağlar. Bu beceri sayesinde tarih içinde bilim, felsefe, sanat ve inanç alanında büyük başarılar elde edilmiştir. Kısaca medeniyet yaratmak diyebileceğimiz bu başarılar insanlığın bugün ulaştığı seviyeye büyük katkılar sağlamıştır. Bunu başaramayan toplumlar veya bu özelliklerini kaybettikleri dönemler geri kalmışlık ve cahillik içinde kabul edilir. İslam dininin Yüce Peygambere tebliğ edildiğinde o dönemki Arap toplumu cahiliye döneminde olarak bunun için tanımlanır. Benzeri bir cehalet dönemi Avrupa’da ortaçağ zamanında zirve yapmıştır. Bilgi arayışı ve fikir tecrübesi yasaklanmış ve toplum dogmalara mahkûm edilmiştir. Böyle bir ortamdan kurtulmadan medeniyet çıkmaz. Batı dünyası büyük bir mücadeleyle bu ortamdan kurtulmuştur.

Ortaçağ karanlığı bizim için önemli bir örnektir. Bu karanlıktan çıkışın yolu akıldan ve bilgi arayışından geçer. Bu akıl ve bilgi tartışmaları olaylardan ziyade olgular üzerinden sürdürülür. Ortaya muazzam bir tefekkür birikimi çıkar. İbret alınacak tarihi bir tecrübe elde edilir. Biz de milletimizi ve ülkemizi ileriye taşıyabilmek için bu tefekkür ve tecrübe birikiminden faydalanmak isteriz. İmparatorluğumuzun durgunlaştığı ve çözülme sinyalleri verdiği dönemde yenileşme adına bu Batı başarısı örnek alınır. Ülkemizde böylece Batılılaşma ve Modernleşme adını verdiğimiz dönem başlar. Bugüne kadar sancılı bir şekilde devam eder. Son günlerde ise büyük bir cehalet manzarası içinde tartışmalar alevlenir. Kimin ne dediği veya ne kastettiği anlaşılmadan sürdürülen bir tartışma günlük olayların yakıcı sıcaklığı içinde gündemi işgal etmiş durumdadır.

Tartışmanın odak noktası “millet ve milliyetçilik” ekseninde düğümlenmiştir. Kendi cehaletinin farkında olmayan arsız birileri meydanı boş bulmuşçasına yazıyor ve konuşuyor. Hayatlarında milletlerin varlığı ve milliyetçilik hakkında bilimsel ve tefekkür ürünü hiçbir yazı okumamış bu zatların sürdürdüğü tartışmaya girmek abesle iştigal konumuna geldi. Zaten bu tartışmadan çok içini kusmak diyebileceğimiz şekilde seviyesizleşti. Burada özetlemesi bile insanı rahatsız edecek sözler büyük bir pişkinlikle dile getirildi. Zannedersiniz ki her köşe kapan sanki büyük filozof veya âlim olmuş. Cehalet büyük bir ustalık ve yüzsüzlükle kamuoyunun gündemini işgal etti. Bize de durum tespiti yapmaktan öte yapacak bir şey kalmadı. Çünkü bu cehaletle muhatap alınarak mücadele edemezsiniz. Yapacağınız en makul şey doğru bilgi ve fikirleri sabırla işlemeye devam etmek olsa gerek.

İsterseniz kamuoyunda yanlış ifade edilen ve yanlış anlaşılan bir konuşmadan başlayalım. Bir milletvekilimiz “Kürt milliyetçiliğini bana ‘ilericilik’ ve ‘bağımsızcılık’ diye yutturamazsınız. Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eş değerde gördüremezsiniz.” sözlerini son derece iyi niyetle dile getirdi. Kendisi de bir sosyal bilimci akademisyen olan sayın milletvekili literatüre hâkim olsaydı meramını daha doğru ve etkili bir şekilde ifade edebilirdi. Bir sosyal varlık olarak milletler modern zamanlarda tanımlanmış ve sosyal bilimlere konu olmuştur. Bütün uzmanlar bilir ki milletlerin içinde farklı kabile ve aşiretlere dayalı etnisiteler vardır. Siyasi oyunlar ile bu etnisiteler millet düzeyine çıkarılmak ve içlerinde bulundukları toplumların bölünmesi istenebilir ama bu o kadar kolay değildir. Dünyada soy bağına dayalı kabile ve aşiretler ayrı milletler haline gelseydi, karşımızda binlerle ifade edilebilecek devletler doğardı. Biz biliyoruz ki şu anda bile BM çatısı altında yapay olarak kurulan “ulus devlet” aldatmacasında devletçikler ve milletçikler vardır. Bunların dışında tarihi rol üstlenen milletlerin sayısı ise tahmin edilenden çok azdır ve Türk milleti bunlardan biridir. Türk milletinin kendi bünyesindeki (sancılı olsa da) etnisitelerle mukayese edilmesi abesle iştigaldir. Sayın vekil bunu açıklamak istediyse de kasıtlı ve cahil bir kesim tarafından neredeyse taşlanacaktı. Hâlbuki bu tespiti yapmak ve kabul etmek için bir kesimin taraftarı veya milliyet aidiyeti olması gerekmez. Bu hakikati sadece bilim ahlakına sahip tarafsız bir bilim ve fikir adamı zaten teslim eder. Bunun için milliyetçilik uzmanı veya Türk milliyetçisi olmak bile gerekmez.

Cehalet sınır tanımıyor ve zırvalamaya devam ediyor. Hangisine cevap yetiştireceksiniz? Birisi çıkıyor: Anayasa’dan Türk milleti çıkarılsın diyor. Bir diğeri Türk bayrağı ifadesini kaldıralım teklifini dillendiriyor. Bir başkası milletin adını değiştirmek gerektiğini belirtiyor. Birileri Türk denilmesini adeta suç ve utanılacak bir durum gibi takdim etme cüretini gösteriyor. Bunun karşısında milliyetçiliği sadece duygu seviyesinde bırakanların kızgınlıkları ve tepkileri artıyor. Halbuki ortada yaşanan kaos bilgisizlik ve cehalet karışımı bir durum. Görüş açıklayanların birçoğu zaten içlerindeki gerçek niyetlerini ve sıkıntılarını saklayarak fırsat değerlendiriyorlar. Muhtemeldir ki PKK taraftarı ayrılıkçı Kürtçüler bile bu durumdan şaşkınlar. Kürtlerden çok Kürtçülük yapan ve Türk düşmanlığı yapan o kadar çok marazi tip ortada boy gösteriyor ki manzara tam bir kaos olarak tanımlanabilir. Bunları bizlerin çok sağlıklı bir şekilde değerlendirmesi lazımdır. Birileri ısrarla Türk milletini içindeki bir etnisiteyle kavga ettirmek istiyorsa bunun altında büyük bir oyun aramak durumundayız. Çünkü Türk milletinin yeryüzünde yüzyıllardır verdiği medeniyet mücadelesi bir kızıl elma ülküsü ufkunda şekillenir. Kimse bizden intihar etmeyi beklemesin. Bizim savaşımız dünyadaki büyük şer odaklarıyladır. Bu savaşımızda ayağımıza dolaşanlar gereken cezayı alırlar. Büyük millet olmanın gereği budur.

Türklük yüzyıllar içinde oluşmuş granit gibi sağlam bir olgudur. Bu kadar seviyesiz bir tartışmanın odağı olması haksızlıktır. Şimdiye kadar hiçbir Türk milliyetçisi düşünür Türklüğü bir etnisite veya kan meselesi olarak yorumlamamıştır. Romantik şairlerin nitelemeleri ise bir övgü ve motivasyon amaçlıdır. Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy kendisi farklı etnisiteden olmasına rağmen bu milletin bir ferdi olmasının şuuruyla İstiklal Marşı’nda “Irkıma bir gül” veya “Irkıma yok izmihlal” ifadelerini kan meselesi olarak kullanmadığını izan sahibi herkes kabul eder. Bu durum Türk milletinin ve Türk milliyetçiliğinin genel karakterini gösterir. Türklüğün oluşumunda birçok faktör etkilidir. Başta Orta Asya’dan batıya doğru yola çıkan Oğuz boyları rol oynar. Oğuz Türklerinin Selçuklu devleti ile geldikleri Anadolu’da gösterdikleri büyük medeniyet başarısı bu topraklara ve üzerinde yaşayanlara isim olarak Türklüğü tescillemiştir. Ortaçağın genel özelliği gereği örgütlenme aşiret yapısındadır ve bu topraklarda uzun yıllar beylikler mücadelesi yaşanmıştır. Zaman geçtikçe Osmanlı kendisine özgü bir medeniyet yaratmış ve Türk boylarının aşiret yapılarını dağıtmayı ve modern bir toplum haline gelmesini büyük oranda başarmıştır. Bu yapıdan kurtulamayan toplum kesimleri ise bugün hala milletin başına dert olmaya devam etmektedir. Kürtleri bu çerçevede yeniden değerlendirmek gerekir. Ortada bütünleşik ve gelişmiş bir milletten veya millet parçasından bahsetmek mümkün değildir. Bu yapının marazi yönleri herkese bedel olarak yansımaktadır. (Töre cinayetleri ve kan davaları gibi…) Kürt çocuklarının da modern Türk toplumunun içinde insanca yer almaya hakları vardır. Bunu engelleyen PKK terör örgütü yandaşları ve aşiret yapısının artıklarıdır. Modern toplumda kendi dukalıklarının yıkılacağını gören bu kesimler, kendi insanlarının canı pahasına Türklükle adeta bir savaş sürdürmektedirler. Bu savaşa odun taşıyan çok sayıda Kürt olmayan insanlar konusu bu meselenin esas boyutunu göstermektedir.

Türklük bir olgu olarak yüzyıllardır bütün dünyanın gündemindedir. Bu gerçeğe karşı savaş açan Don Kişotlar’ın varlığı sadece milletin kendi benliğini hatırlamasına vesile olacaktır. Türk milleti eğer benliğini kaybederse bu tür saldırılardan zarar görebilir. Bu konu ayrıca ele alınması gereken önemdedir. Türk milliyetçileri bu endişeyle mücadele sürdürmektedir. Bu mücadelede en büyük silahları fikirleri ve bilimsel bilgileridir. Türk Ocakları gibi milli kuruluşlar bunun hizmetkârıdır. Bu hizmetlerin hedefe ulaşmasında herkese görev düşmektedir. Marifet iltifata tabidir.