Fazlı YILMAZ . Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Eskişehirli şair Mehmet Ali KALKAN’ın GÖK ARADIK TUĞLARA adlı ikinci şiir kitabı Mart 2014’te Ötüken Yayınları arasında çıktı( İlk kitabı 2001’de yayımlanan GECEYE GÖZ EKLEDİM’dir). Kitap üç bölümden oluşuyor ve 51 şiiri ihtiva ediyor. Kitabın başında Türkçemizin yaşayan zirvelerinden Yavuz Bülent BAKİLER’in bir sunuşu var. Kitap içi desenler ise Garipkafkasyalı( Dr.Ahmet Ali Arslan) tarafından çizilmiş. 
Kitaptaki şiirleri( toplam 51 şiir) incelediğimizde hece ölçüsünün 8’li kalıbının yaygın olduğunu görüyoruz(25 şiir). On bir şiirin 7’li hece ölçüsüyle ; on şiirin 11’li hece ölçüsüyle yazıldığını tespit ettik. Üç şiir 14’lü, bir şiir 15’li ölçüyle yazılmış. Edebalı’nın Osman Bey’e Söyledikleri şiiri kafiyelenişi dikkate alındığında mesnevi izlenimi uyandırıyor.. DAĞ İLE KONUŞMAMDIR şiiri dedim , dedi sözcüklerinin altına dörder dize ilave edilmiş. Bir şiirde ise üç dizenin altına ‘Biline’ kelimesi dördünc dizeleri oluşturacak şekilde kullanılmış. BABA SENİ ÖZLEDİM şiirinin en sonuna tek mısra olarak Baba seni özledim eklenmiş. TÜRKİSTAN ÇOCUKLARINA şiirinde üçlük bent, ikilik kavuştak şeklindeki türküleri andıran bir yapı var.Diğer şiirlerde dörtlük nazım birimi egemen.
Kafiye ve redif bakımından bu kitaptaki şiirlerin yapısı sağlam. Ancak halk şiirinde alışıldığının aksine sadece yarım kafiye ön plana çıkmamış. Hatta kimi zaman tunç ve cinaslı kafiyenin güzel örnekleri var. TÜRKİSTAN ÇOCUKLARINA şiiri bu açıdan mükemmel bir örnek oluşturuyor:
Zamanı eğirirken hasreti dile dile,
Bir nice sevdâ ki beni düşürür dile
Sana sınır yok gönlün sen ne dilersen dile
Gönlüm ister dili Türk,sokağı Türk İstanbul,
Ya al beni Kandehar, ya yeni Türkistan bul…

Yazımızın başlangıcında kitaptaki şiirlerin biçiminden bahsettik ancak asıl amacımız kitabın içindeki şiirlere sindirilmiş dini, tarihi ,milli unsurları nasıl işlediğini Türkçeyi nasıl ustaca kullandığını ortaya koymaya çalışmak -kısaca dil ve zihniyet çalışması yapmak-olacaktır.
Elbet En Başa Yazdım şiiri bize şairle ilgili ip uçlarını veriyor:
Oğul ! Ben bu sözleri,
Kavim kardaşa yazdım
Dedem Korkut Ata’yla,
Verdim baş başa yazdım
Şiirin devamında yazının önemini bilgece bir söyleyişle ve sözü ödünç aldığını belirterek şöyle ortaya koyuyor:
Söylesem azı kalır
Sussam ömrüm kısalır
‘Söz uçar , yazı kalır,’
Ondandır taşa yazdım
DEDEM KORKUT DER Kİ şiirinde ise insanımıza Korkutça öğüt vermektedir:

Yay gerdiren hocayı bil, 
Ak sakallı kocayı bil, 
Ocağı bil, bacayı bil
Tok getirme aş üstüne.

Mehmet Ali KALKAN edebiyatımızın geçmişinden elbette faydalanmıştır. Yunus Emre toprağında yaşayıp ondan etkilenmemek ne mümkün? Buna Dadaloğlu ve Köroğlu yanında Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU’nu, Abdürrahim KARAKOÇ’u, Yetik Ozan(Turgut GÜNAY)ı ilave edebiliriz.Ancak İslam öncesi edebiyatımızın sözlü ve yazılı verimlerinden günümüze kadar akıp gelen kaynaktan beslenmiş olmakla birlikte bu ,etkilenme aşamasında kalmayıp kendine özgü bir dil, ve tavır haline gelmiş ve orijinal eserler vücuda getirmiştir. Bu kitaptaki şiirlerin çoğunda didaktik yönü ön plana çıkarmış şairimiz ama bunda kuru bir öğreticilik yoktur. Bu yüzden geri planda lirizmle yoğrulmuş Türkçe âdeta çağıl çağıl akmaktadır. Bütün bunların bir kaynağı da doğup büyüdüğü Sarıcakaya’ya bağlı Dağ Küplü köyünün havası , suyu, kurdu kuşu en önemlisi de insanıdır. Bu şiirler, yüzyıllardır Türk ve İslam kültürüyle yoğrulan Anadolu insanının şiire , şiir gibi konuşmaya yatkınlığının , onlardan biri olan Mehmet Ali KALKAN’ da sâdırdan satıra dökülmüş bir dışa vurumudur.
OĞUL şiirinden
Bilmez misin yel kayadan ne alır?
Gayesiz ne uzar, ne kısalır.
Bin kamıştan belki bir ney olur, 
Onu da ustası üfler hay oğul! 
Elbette olmaya zamanlar vardır,
Kuyuda olana gökyüzü dardır.
Bilene âlemler nokta kadardır, 
Al kendine sen de ondan pay oğul 
Türklüğün, -özellikle Oğuz Türklerinin- Asya’dan gün batımına doğru yeni vatan edinmek için yaşadığı süreci ASYA’DAN şiiri başta olmak üzere pek çok şiirde dillendirmiştir:
Üç ettik ayımızı
Çok ettik sayımızı, 
Asya’dan yayımızı
Bismillah’la gerdik ya!
Güneş ardınca gittik,
Türk adını dirilttik,
Gün oldu dağ erittik,
Demire can verdik ya!
Eri, hakanı, beyi,
Pir bildi Yesevî’yi
Göklerdeki maviyi
Yeryüzüne serdik ya!
KARA BULAŞIR şiir’inden kulağa küpe olası bir başka öğüt:
Kara dinliyi övenin,
Yeri gökten çok sevenin, 
Vakitsiz demir dövenin,
İşinden kara bulaşır .
Ben ya da biz zamiri genellikle Müslümanları özellikle de Müslüman Türk milletini temsil eder. Bu yolla bize Asr-ı Saadeti hatırlatır ( Bütün şiirlerde dağ motifi çeşitli çağrışımlar için kullanılmış):
İzleri var bende güller çağının, 
Şaşkınıyım bir örümcek ağının
Eteğinde durdum rahmet dağının,
Niyaz niyaz diz çöktüğüm yerdeyim (YERDEYİM Şiiri)
ATALARIMIN SÖYLEDİKLERİDİR şiirinde öğütler art arda gelir:
Gururunu dik tutma,
Güçsüzle alay olmaz.
Milletini unutma,
El yoksa halay olmaz. 
Bakılmayana bakma
Yandırmayanı yakma.
Türk adını bırakma,
Sonradan vay vay olmaz.
Ekmek bizim, tuz bizim, 
Saz bizim, kopuz bizim.
İllaki Oğuz bizim,
Başkasından bey olmaz.
BENİM şiiri hem tavrımızı hem de türkülere de sinmiş hüznümüzü ortaya koyar:
Şerre dur dedi elim,
Hayır söyledi dilim,
Hem Yavuz’dum , hem Selim,
Neyim kabahat benim?
Revan’da gülüm gider,
Balkan’da dilim gider, 
Ardınca ölüm gider, 
Her yanım serhat benim.
Vurdum sevdaya atı
Türkü bildim hayatı
Savalan’da bayatı
Kerkük’te hoyrat benim
(Revan bir zamanlar bizim olan ve şimdi Erivan olarak Ermenistan’ın başşehri. Balkanlar daha bir asır öncesinde Türk egemenliğinde idi. Savalan Güney Azerbaycan’da(İran’da) bir dağ adıdır. Kerkük’ü tarife ne hacet?)
Beylere , bey olacaklara milletin büyüklerinin olmazsa olmaz hitabı BEY OLANLARA şiirinde yer bulmuş:
Kılıç iyi, kalem iyi, 
Birisini silmek olmaz.
Bey Kayı’nın gözbebeği,
Başkasını bilmek olmaz.

Bey her zora göğüs gere,
Yüz yüzü, göz gözü göre.
Bu ki Ötüken ’den töre
Su görende dalmak olmaz.
DEDİLER Kİ şiirindeki öğütlere ise bize eyvallah demek düşüyor:
Okunu hedefsiz atan, 
Helâline haram katan,
Beytülmâl’a el uzatan,
Kendini vurur dediler.
Mâziyi bil, âtiyi bil,
Kendinden ver sebil sebil.
Yalnız Hak önünde eğil,
Arayan bulur dediler
Karalar sır değil akta,
Sabah ayandır şafakta.
Düşman ki dâim ayakta,
Belki su uyur dediler. (Su uyur düşman uyumaz.)
YERİMİZ BELLİ BİZİM şiirinde Türk tarihi şairin kaleminde dile gelmektedir :
Sanmayın ki unuttum,
Can evimde uyuttum,
Ötüken’i il tuttum,
Geldiğim yer bellidir.
Hak araya araya
Ak belledim karaya
Tanrıdağ’dan Hirâ’ya ,
Dolduğum yer bellidir.
Bu dünya bende bende
Can ki emanet tende
Galiçya’da Yemen’de
Öldüğüm yer bellidir.
MESELÂ şiirinde din güzel ahlâktır düsturunu ileri götürür şairimiz:
Gönüle sevgi ekene
Ark olmak güzel meselâ
Dert öğüten değirmene
Çark olmak güzel meselâ

Ruha sindirsek edebi,
Görünür okyanus dibi,
Kum içinde inci gibi,
Fark olmak güzel meselâ
Şükür , bende ben Yaşatan
Şükür , tende can yaşatan.
Şiir şiir, vatan vatan,
Türk olmak güzel meselâ
AĞAÇ KÖKÜNDEN İÇMELİ şiirinde şairimizin ufku Oğuz Kağanca geniş, gönlü Dedem Korkutça coşkuludur
Şu yeryüzü toprağımız,
Ufuklar ki durağımız,
Say ki güneş bayrağımız ,
Çadırımız gökyüzü heeyy!
Söyleyenler düz söylesin,
Atalardan söz söylesin,
Boy boylasın , soy soylasın,
Ozanların kopuzu heeyy’ 
KAPILAR şiirinde dini-tasavvufi anlamda mükemmel insan olma yolunda kapı imgesi başka imgelerle birlikte kullanılıyor:
Uzatır dost elini
Bana hayat yâr kapısı
Ölmeden önce ölümü
Güzel eyler ar kapısı ( Din güzel ahlaktır. Haya imandandır.)
Irak eyler cihânı
Her bir nefes zikir ânı
Damlada bulmak ummânı
Kalp gözünün sır kapısı
Hz. İbrahim’in ateşe atılma kıssası HER ŞEY BİR MEKAN İÇİNDE şiirinde işlenmiş:
Yağmur yağmur sevgiyle dol,
Hakk’a çıksın gittiğin yol,
Ateş varsa İbrahim ol, 
Yanacaksan yan içinde
BİR MEZAR BAŞINDA şiirinde şairimiz ‘iyiliğe iyilik her kişinin işi;kötülüğe iyilik er kişinin işi sözünü ete kemiğe büründürüyor:
Hayatta özgürce yaylamak güzel,
Kötülüğe iyilik eylemek güzel, 
Yalnızca iyilik eylemek güzel,
Söz gönül dağının maralı işte.
BİR DÜNYA Kİ şiirinde ‘komşusu açken tok yatan bizden değildir.’emrini başka güzelliklerle birlikte işlemiş:
Gitmeli birlik izinde,
Tok olan bilmeli açı.
Senlik benlik denizinde,
Atmak gerekmez kulacı.
Mehmet Ali KALKAN şiir kitabının sonuna hakiki aşk yolunun stajyerliği demek olan beşeri aşk denizinde kulaç atıyor:
Zaptolan sevdaların yabana seferi yok,
Tapulu gönüllerde başkasının yeri yok.
Seni görmez oldum yıldızların feri yok,
Ateşimi gönderdim güneşi yakmak için ( SENİN İÇİN şiiri)
Dağ Küplü köyünde çocukluğu doğa ile iç içe geçen şairimiz âdeta nereye baksa, ne yapsa onu görüyor:
Kalbimin üstüne çökerken duman
Yıllara vedânın efkârı yaman
Yıldızlara çoban durduğum zaman
Mehtabın yüzünde donar gözlerin ( Çoban durmak. Bir sürüyü otlatmak için sürü sahibiyle anlaşmaktır(GÖZLERİN şiiri).
Türkü Türk’e ait , Türk’e özgü demektir. Kitabın son bölümünde türkülerimiz için söylenmiş iki güzelleme var:
İçinde hayat var, can var, biz varız,
Sevdâdır, kadına, ere türküler.
Her bir nağmesinde Türk’ü duyarız,
Söylenen, yaşanan töre türküler 
Yazımızı şairimizin 16. Yüzyılın Büyük Türk şairi Fuzuli’yi selamladığı bir dörtlüğü ile bitirelim:
Sabırla sığdırdım güne asırı
Gönlüme sığındım oldum esiri
Anladım ki aşkmış bu dünyanın sırrı
Aşkı, aşk içinde çözdüm bu gece ( BU GECE şiiri)
(Aşk imiş her ne var ise âlemde- İlim bir kıyl u kal imiş ancak-Fuzûlî )

Mehmet Ali KALKAN’a huzurlu, sağlıklı ve yeni şiir kitapları yazacağı günler diliyorum.