Eskişehir Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal’ın Doğu Türkistan’daki Yangın ile ilgili Basın Açıklaması

DOĞU TÜRKİSTAN’DA YANGINDA EN AZ 50 UYGUR TÜRK’Ü ÖLDÜ!

Bilindiği üzere Türkiye, İran ve Özbekistan’dan sonra Türklerin en çok yaşadığı yer, 1949 yılından bu tarafa Kızıl Çin’in işgali altında olan Doğu Türkistan’dır. Doğu Türkistan, Türk Milleti’nin tarih sahnesine çıktığı ilk yer olup, halen 30-35 milyon civarında Uygur Türkü az miktarda da Kazak ve Kırgız Türkü yaşamaktadır. Yine bilindiği üzere Kızıl Çin Hükümeti tarafından 2016 yılından bu tarafa Doğu Türkistan’ın her tarafında eğitim kampları adı altında 1200 civarında olduğu tahmin edilen Çin tipi Nazi Kamplarında 1-3 milyon arasında Müslüman Türk, her türlü insanlık dışı fiziki ve psikolojik baskı, zulüm ve işkenceler altında tutulmaktadır.  Çin yönetiminin “Eğitim Merkezleri “  olduğunu iddia ettikleri bu devasa kamplar etrafı elektrik telleri ile çevrili ve gözetleme kuleleriyle dolu tutuklular ise, 7/24 süre ile ileri teknoloji ürünü kameralarla gözetim ve kontrol altında tutulmaktadır.

En son 3 gün önce Doğu Türkistan’dan ölümü göze alarak çok zor ve gizili yollardan bize ulaştırılan bilgilere göre güya salgın sebebiyle Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de Uygurların yaşadığı bütün mahalleler sözde Karantina sebebiyle karantinaya alınmış,  evlerin kapıları dışarıdan çivilenmiş, zincirlenmiş ve kaynakla açılamayacak şekilde insanların dışarıya çıkmaları engellenmiştir. Çin yönetimi Kardeşlerimizin  “aşımız, ekmeğimiz, ilacımız bitti “ feryatlarına da kulak tıkamıştır. En son ulaşılan yeni bilgiye göre ise hangi sebeple olduğu bilinmeyen bir şekilde bu çok katlı binalardan birinde yangın çıkmıştır. Yangın yerine 810 m. uzaklıkta bulunan itfaiye yangına zamanında müdahale etmemiş ve kısa sürede 15.katta başlayan yangın 21 katlı binanın üst katlarına da sıçramıştır.   Evlerinde hapiste tutulan ve kapıları kilitlenerek dışarıya çıkmaları engellenen çoğunluğunu kadınların ve çocukların oluşturduğu insanların bütün yalvarmalarına rağmen,  dışarıya çıkmasına müsaade edilmemiş ve sonuçta 50 civarında olduğu tahmin edilen kadın ve çocuklar yanarak veya dumandan boğularak ölmüşlerdir. Çin hükümeti 10 kişinin yangında öldüğünü ve 9 kişinin yaralandığı açıklamıştır. Gerçekte ve bize ulaşan bilgilere göre ise 50 kişi cayır cayır yanarak ve dumandan boğularak ölmüştür.  Komünist Çin Hükümeti için bu vahşiyane cinayete her zaman yaptığı gibi göz yummuş ve bu felaketi  “adi bir olaydır!” olarak tanımlamıştır.

Türk Milleti’nin siyasi sınırlarla çevrili bir “Coğrafi Vatanı” yanı sıra bir de Türk Dili’nin ve Kültürünün yaşadığı ve konuşulduğu “Kültür Coğrafyası”  bulunmaktadır. Bu coğrafya hiç şüphesiz, Adriyatik denizi kıyılarından uzak doğudaki Mançurya’ya kadar devam eder. Ve bu coğrafyada bir Türkün tırnağına diken battığında bu bizim yüreğimize saplanır ve derinden yaralar ve bunun acısını yürekten hissederiz/hissedilmelidir de.

Çin yönetiminin Doğu Türkistan’daki acımasız uygulamaları ve Urumçi yangını konusunda takındığı umursamaz ve hiç de insanı olmayan tavrı Şüphesiz bir insanlık dışı bir uygulama ve vahşettir.

Nitekim 3 gün önce Konya’da Hayvan Barınağında köpeklere reva görünen muamele irkiltici ve haklı olarak insanlık dışı bir vahşet olarak büyük bir tepki ile karşılanmıştır. Nitekim devletimiz ve adli makamlarımız en üst seviyeden itibaren hemen bu konuda gereken tepkiyi ve tavrı ortaya koymuş ve zanlılar bu gün yaptıkları bu cinayetin hesabını vermektedir. Türk Milleti de top yekûn bu hadiseyi nefretle karşılamıştır.

Şüphesiz canlıların arasında böyle bir mukayese yapmaya gerek yoktur. Ama sadece hadisenin, zulmün ve yıllardan beri devam eden cinayetin daha iyi anlaşılması için bu vurgu yapılması gereği hissedilmiştir. Yıllardan beri  Kızıl Çin’in uyguladığı insanların zalimce katledildiği bu cinayetlerin ve en son bu insanlık dışı katliamın hiç mi önemi yoktur!?

 Bırakın Türk olmayı, Müslüman olmayı, insan olarak bu cinayetler karşısında susmayı vicdanımız nasıl elveriyor!? Yangında ölen çocukların yüzlerini seyrederken içimiz acımakta ve kahrolmaktayız. Bu vahşet karşısında yüreklerimiz burkulmakta ve ister istemez dudaklarımızın arasından “  Urumuçi’deki yangında yanarak ve boğularak ölen 50 civarındaki çoğu kadın ve çocuklardan meydana gelen soydaşlarımızın Konya’da öldürülen köpekler kadar değeri yok mudur?” sözleri dökülmektedir.

Ne zaman insan olduğumuzu, Türk olduğumuzu, Müslüman olduğumuzu bize uygun ve yaraşır bir tavırla ortaya koyacağız?

“Bir zulmü engelleyemiyorsanız en azından onu herkese duyurun…!” Hz. Ali