ANADOLU’NUN TÜRKLEŞMESİ VE İSLAMLAŞMASI

15. Mayıs 2013  tarihinde Nazilli Türk Ocağı tarafından Nazilli Belediye Tiyatro Salonunda “Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması” konulu bir konferans düzenlendi. Konuşmacı olarak 9 Eylül Üniversitesi İlahiyat FakültesiÖğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şeker katıldı. Sunuculuğunu Türk Ocağı üyesi Üniversite öğrencisi Yusuf İslam Kabakçı’nın yaptığı programda açılış konuşmasını Nazilli Türk Ocağı başkanı Ahmet Çekim yaptı. Ahmet çekim konuşmasında; Regaip Kandilini kutladı ve gençlere kitap okumaları konusunda tavsiyede bulunduktan sonra, “Geçtiğimiz günlerde güzel Hatay’ımızın Reyhanlı İlçesinde bombalar patlatıldı, terör saldırısına maruz kaldı. 50’nin üzerinde vatandaşımız öldü. 100’lerce yaralımız var. Terör, güzel ülkemizin başına kabus gibi çöktü. Bu illetten mutlaka kurtulmak zorundayız. Ölen vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. “ dedi.

Kısa öz geçmişinin okunmasındansonra kürsüye gelen Prof. Dr. Sayın Mehmet Şeker konuşmasında;“ İslam Medeniyetinin içinde bulunduğu buhranları yatıştırıp, bu medeniyete yeni bir hız ve yön vererek, onun 16. Yüzyıla kadar dünyanın üstün ün bir medeniyeti olarak  yaşayabilme gücüne ulaşması, göçebe Oğuzların İslamlaşması ve bunun sonucu olarak büyük Selçuklu İmparatorluğunun kurulmasının eseridir.

İKİ TARAFLI SİYASET

Oğuzların, Selçuklu Sultanları idaresinde kurdukları bu büyük İmparatorluk, İslam dünyasını siyasi ve sosyal anarşiden kurtarmakla kalmadı; başlıca düşman olan Bizanslıları ezmek gibi İslam düşünce ve gayesini de gerçekleştirdi, İslam kültürünü genişletti.

Bütün Haçlı hücumlarına ve Rumlarla Ermenilerin bitip tükenmez uğraşmalarına rağmen, Anadolu devamlı şekilde Türkleşmesine devam etmekteydi. Tuğrul Bey, Alparslan ve Melikşah gibi ilk büyük Selçuklu Sultanları için Anadolu’nun fethi; bir yandan kesif Türkmen göçlerinin baskısı ile ve onlara yurt bulmak zorunluluğu ile yapılmakta, bir yandan da kendi devletlerini, Müslüman halk ve ülkelerini istila ve asayişsizlikten korumak maksadını gütmekteydi. Zaten Anadolu’nun Türkleşmesi bu iki yönlü siyaset ve gayretleri sonucu olarak meydana gelmiştir. Bu iki taraflı siyaset yanında, Selçuklu Hükümdarları İslam’ın Sultanı ve himayecisisıfatıyla, onun eski ve yenilmez düşmanı Bizans İmparatorluğuna karşı Türkmenleri gönderiyor ve ordularıyla göçlere yol açarken İslam’ın cihat mefkuresini gerçekleştiriyorlardı.

KÜLTÜR MÜESSESELERİ

Bu Türkmen gurupların yerleşik ve oturak hayata geçme temayüllerinin Selçuklu Devletinin iskan siyasetiyle yakından alakalı olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Bu sevk ve yönetmeyle ya da boşaltılmış şehirlere veya köy ve kasabalara, hatta dağ başlarına yerleştirilen göçmen kitleleri mesken yaptıkları bölgeleri işleyerek geliştirmişler, bu zirai faaliyetin yanında kurdukları kültür müesseseleriyle de hem ilim ve irfanlarını artırmışlar, hem de tasavvuf neşesiyle ahlaki ve ruhi eğitimlerini birlikte yürütmüşlerdir.

OĞUZ, TÜRK, TÜRKMEN

Müslümanlar, Müslüman olan Oğuzlara “Müslüman Türk” manasına “Türkmen” adını vermişlerdir. Fakat, 11. Yüzyıldan beri “Oğuz” kelimesi ile eş manalı olarak yerleşik olmayan, henüz yerleşmeyen, göçebelikte devam eden kısımlarına verilmiş gibi görünmektedir. Şehirlerde yaşayan Türklere ise “Oğuz” denmeye devam edilmiştir. Zamanla bu Oğuz kelimesi tamamen bırakılmış, bunun yerine yerleşik Oğuzlara “Türk”, göçebelikte devam edenlere de “Türkmen” denmiştir.

Başlangıçta Seyhun havalisinde, Taşkent civarında ve Doğu Türkistan’da yayılan, bir Türk sufisi olan Hoca Ahmet Yesevi tarafından halis bir Türk çevresine kurulan Yesevilik tarikatı, daha sonra da Türk Dil ve kültürünün Maveraün-nehir ve Harezm sahalarında önem kazandı. Seyhun vadisinden ve Harezm’den bozkırlara ve Bulgar sahasına yayılan Yesevilik Moğol istilası sonucunda , Horasan, İran, Azerbaycan bölgelerindeki Türkler arasında varlığını gösterdikten sonra 13. Asırda da Anadolu’ya girmiştir. Bu Yesevi Şeyhlerinin geldikleri yerlerde; İslam yani dini unsurlarla; milli yani Türklerin eski unsurlarının birleşerek meydana getirdikleri eserleri, halkı kendisine çekmiştir. Dede Korkut hikayeleri, Battal Gazi menkıbeleri, Danışmendname gibi halkın ruhunu okşayan eserler, hem milli hisleri, hem de dini duygu ve inançları beslemiş olmaları bakımından dikkate değer görülmektedir.

BACİYAN-I RUM

Aynı zamanda Anadolu’da Gaziyan-ı Rum, Ahiyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum, Baciyan-ı Rum adı ile birçok kahraman mücahit gazilerin mensup olduğu teşkilatların kurulmuş olduğunu görüyoruz. Bunlar, beylerinin emrinde her zaman savaşa hazır guruplar olarak beklemektedirler.”

Konuşmasında devamla çok geniş açıklamalarda bulunan sayın ŞEKER, dinleyicilerin sorularını da cevaplandırarak konuşmasını tamamladı. Günün anısına sayın Şeker’e Türk Ocağı üyesi mimar Osman Nuray tarafından çiçek takdim edildi.