1.Eğitim stratejilerine dâir arayışların mâzisi Tanzimat’a kadar uzanmaktadır. Özellikle II. Meşrutiyet dönemi Cumhuriyet’in laboratuarı gibidir. Zira, Batılı anlamda kurumlar büyük ölçüde bu devirde tesis edilmiştir.

2.Millî Stratejiler iki temel hedef üzerine kurulur: “Bekâ” ve “Refah”. Yaklaşık iki asırdan buyana varlığını sürdürme endişesi (yâni, “bekâ kaygısı”) yaşayan Türk Devleti, eğitim sistemini bu temel hedeflerden “bekâ” çerçevesinde şekillendirmiştir.Lakin uygulamada istediği sonuçları elde edememiştir.

3.Türk Eğitim Sistemi’nde “felsefe-gaye” meselesi vardır. Teorik olarak kağıt üzerinde,yönetmeliklerde mevcut olan idealler uygulama imkânı bulamamaktadır.Yeni bir “eğitim ve okul felsefesi”nin geliştirilmesi şattır.Türk Eğitim Sistemi’nin amaçları arasında “iyi vatandaş” yetiştirilmesi bulunmakla birlikte, bu amaca yönelik “ilkeler” ve “araçlar” açık-seçik biçimde ortaya konulamamaktadır.

4.Son zamanlarda bütçeden eğitime ayrılan kaynaklarda büyük artış olmasına rağmen, “dönüşüm” oldukça yavaş gerçekleşmektedir. Zira, eğitimin en önemli aktörleri olan öğretmenler iyi yetiştirilememektedir. Ankara’da hazırlanan eğitim proğramları, memleket sathına ulaşamamaktadır. Bu proğramları üzerinde uzun soluklu çalışmalar yapılmadan çoğu zaman aceleye getirildiği için uygulayacak nitelikli kadroların oluşturulamaması, sözkonusu proğramların umûmiyetle akâmete uğramasına sebep olmaktadır.

5.Nurettin TOPÇU “Millete ait her şey okulda inşâ edilir” der. Ancak, bunun yapılabilmesi için, toplumsal bir talebin olması gerekir.Toplum olması gerekenin ne olduğunu bilmemekte ve yönetenlerden,eğitimcilerden talep oluşturmayı yapamamaktadırlar.Toplumda talep oluşmaz ise sonuç almak mümkün değildir.Cemiyet liberalleştikçe, bireysellik öne çıkmaktadır. Oysa ki, kendi çocuklarımız için arzuladıklarımızı bütün çocuklar için arzulamadığımız takdirde, maarif dâvâmızın hedeflerine ulaşabilmesi mümkün değildir.

6.Ülkemizde, her devrin siyâsî sorumluları, deyim yerindeyse, eğitimimizi “batılı bir limana” demirletmişlerdir. Bu yüzden de, ana sorunların hálli hiçbir zaman mümkün olmamış, sathî değişikliklerle zaman kaybedilmiştir.

7.”Eğitim dâvâmız” bir bütün olarak değerlendirilmeli; proğramların oluşturulması, nitelikli kadroların yetiştirilmesi, teknik / maddî imkânların hazırlanması, uygulanması gereken politikalar için gerekli toplumsal talebin oluşması vb. hususlar, bu bütüncül anlayış çerçevesinde gerçekleştirilmelidir.

8.”Okul öncesi eğitim” konusu çok ciddiye alınmalıdır. Zira, “öğrenme” ameliyesinin % 70’i bu dönemde gerçekleşmektedir.

9.Maarif Dâvâmızın başarıya ulaşabilmesi için, herşeyden önce, eğitim konusundaki en önemli aktör konumunda bulunan öğretmenlerimiz saygın bir iş yaptıklarının farkında olmalı, bunu onların hissetmelerini sağlayacak gerekli bütün tedbirler alınmalıdır.Öğretmenlerimizin evrensel bir bakış açısına sahip olmaları sağlanmalıdır.
Öğretmenlik mesleğini icra edecek olanlar, daha lisans eğitimi öncesinde, uygun yöntemlerle seçilmelidirler.Eğitimde, taraflar (okul, öğretmen, öğrenci, veli vb.) arasında karşılıklı saygı ve sevgiye dayanan etkili bir iletişim sağlanmalıdır.

10.Türk Eğitim Sisteminin en âcil ve önemli sorunlarından birisi, mevcut sınav sistemidir. Bu sınav sistemi yürürlükte kaldığı sürece, eğitim konusunda yapılan ve yapılacak hiç bir kapsamlı değişikliğin (reformun) başarıya ulaşması mümkün değildir.

11.Yüksek Öğretim Kanunu (YÖK)’nun değişmesi büyük bir ihtiyaç olmakla birlikte, yeni düzenlemelerin yapılmasına ilişkin hazırlıklar yetersizdir. Ülkemizde, eğitim konusundaki bütün kapsamlı düzenlemeler, umûmiyetle yeterli hazırlık yapılmadan, ‘mevcut’ ve ‘yapılması düşünülen’ uygulamalar yeterince tartışılmadan tatbikata geçilmekte, bu yüzden de yapılan düzenlemeler kalıcı ve başarılı olamamaktadır.