KİMİN ATATÜRK’Ü?

Eskişehir Türk Ocağı’nda Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk Ebediyete İrtihalinin 84’üncü Yıl Dönümünde Merak Uyandıran Bir Konuşmayla Yâd Edildi.

Gündem oluşturan konuları uzmanlarının dilinden dinleyicilere ulaştıran “Perşembe Sohbetleri”nde bu hafta “Kimin Atatürk’ü” gibi ilgiyle takip edilen bir konuşma yapıldı. 1988 yılından bu yana aralıksız devam ettirilen “Perşembe Sohbetleri”nde Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi ve aynı zaman da Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi (ATAM) Müdürü Doç. Dr. Volkan MARTTİN, konuşmasına bir video gösterisiyle başladı. Atatürk’ün çeşitli yönlerine yer veren video, aslında konuşmanın genel çerçevesini oluşturuyordu. “Başöğretmen, Dil bilimci, Tarihçi, Sosyolog, Antropolog, Devlet adamı, Yazar, Asker” yönlerine, çok okuduğuna vurgu yapılan video Atatürk’ün temel özelliklerine yer veriyordu. Hâlbuki Atatürk’ü anlatanların onun bir veya birkaç özelliğini ön plana çıkartarak, söylev ve demeçlerinden destek bularak farklı bir Atatürk portresi çizdiklerine rastlanılmaktaydı. Sayın Marttin, tarih ve biyografinin geçmişine ve ilişkisine tam burada giriş yaptı. Geçmişte ifrat ve tefritle ele alınan biyografi eserlerinde, esere konu olan şahsiyet farklılaşmıştı. Kusursuz biyografi meydana getirmenin adeta, mermerden bir heykel dikerek onu insan olarak tanıtılması metaforuyla konu genişletildi. O’nun askerliğiyle övünenler, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında Şam, Derne, Tobruk, Gelibolu, Sofya, Çanakkale gibi cephelerde dövüşürken hayatını feda edecek kadar cesur olduğunu anlatmakta, lakin bu durum Atatürk’ü militarist, cuntacı ithamlarıyla suçlanmasından kurtaramamıştı. Hâlbuki savaş demokrasisi olarak tanımlanan bir yönetim tarzı ve liderlikle Millî Mücadele, TBMM’deki kıyasıya tartışmalar, hesap sormalar ve ikna etmelerle başarıyla sonuçlandığı göz ardı edilmekteydi. O’nu ihtilalci, devrimci (inkılâpçı) ve halkçı olarak anlatan Yusuf Akçura’dan farklı olarak “Kadro” ve “Yön” dergileri başta olmak üzere nesillere Marksist-Leninist desenlerle farklı bir Atatürk anlatılmaya çalışılmıştı. O’nun, Bolşevik devriminden çok Fransız devrimine yakın bir liderlik örneği gösterdiği anlaşılmaktaydı. Fransız düşünürlerin halkın iradesi üzerine yazıp söyledikleri Türk İnkılâbı’nı “millî siyaset” ile işletilen bir toplumsal hareket olarak ortaya koymaktaydı. Atatürk’ün 1930’lu yıllardan itibaren dil, tarih, coğrafya, antropoloji, arkeoloji ve yazı işlerine ağırlık verdiği görülmekteydi. Bütün bunları anlatırken Atatürk’ün yanında olanlar da dahil olmak üzere Atatürk’ün fikir ve ideallerini tam anlamıyla anlayamayan veya anladığı halde kendi fikirleriyle iç içe geçirerek, hercümerç ederek, kamuoyuna sunulan biyografilerin olduğuna değinen Sayın Marttin, tüm bunların hepsinin tarihte yaşamış, büyük işler başarmış, Türkiye Cumhuriyeti gibi eşsiz bir eser ortaya koyan Atatürk’ten ayrıldığı üzerinde durdu. Böylece, herkesin kendince anladığı ve anlattığı birer Atatürk olduğunu, buradan da konuşmanın başlığında yer alan “Kimin Atatürk’ü?” açmazına gelindiğini söyledi. Atilla İlhan’ın “Anılar ve Acılar” dizinden çıkan “Hangi Atatürk?” eserinin zaman içinde ifrat ve tefritle Atatürk’ü çeşitlendirildiğine değinen Sayın Marttin, adeta bu esere nazire şeklinde kaleme alınmış Taha Akyol’un “Ama Hangi Atatürk’ü?”ne değindi. 10 Kasımlarda çocuk şiirlerine, gezdirilen fotoğraflarına, hatta anma törenlerinde otomobile bindirilen Atatürk’ün sunileştirilmeye, manasını ve ruhunu kaybettirmeye, fikir ve düşüncelerini gölgelemeye yönelik hamlelerdir. ATAM Müdürü Doç. Dr. Volkan Marttin, bilgi ve belgelere dayanan ayrıştırıcı değil, bütünleştirici, millet aşığı bir Atatürk’ün aydınlar ve halk tarafından yeniden keşfedilerek kurucu değerlerin zedelenmeden gelecek nesillere aktarılması gereğini vurguladı.

Konuşmanın sonunda soru, cevap faslında Atatürk’ün nasıl istismar edildiği üzerinde duruldu, tarihî hakikatlerle sorular yanıtlandı. Soru-cevap faslından sonra Eskişehir Türk Ocağı’nın “Şükran Beratı” takdimi için sahneyi teşrif eden Eskişehir Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal, 1970’lerde milletini seven Atatürk’ün cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı yönlerinin birileri tarafından tahrif edilerek çarpık bir Sovyet düzeniyle eşdeğer yapılma çalışmasını tek tek anlattı. Atatürk’ün şekilcilikle değil, öze dokunan bu tür etkinlikle anılmasının altını çizdi. Daha sonra iyi dilek ve temennilerle ayrılırken, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ebediyete intikalinin 84’üncü yıl dönümünde tazimle yâd edildi.