27 NİSAN 2023 PERŞEMBE SOHBETİ BASIN AÇIKLAMASI

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TARIMA ETKİLERİ

Eskişehir Türk Ocağı tarafından düzenlenen 27.04.2023 tarihli Perşembe Sohbetinde; Emekli Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fahri ALTAY hocamız “İklim Değişikliği Ve Tarıma Etkileri” başlıklı konuşması ile program konuğu oldu.

Son yıllarda barajlarda su miktarının azalmasıyla görülür hale gelen susuzluk tehlikesinin, basın yayın organlarında yer almaya başlaması ile kamuoyunun dikkatini çeken kuraklık, tarımla uğraşan kesimlerin uzun yıllardan beri bildiği ve tedirgin oldukları bir durumdur. 1980li yıllardan itibaren zaman zaman yağışlarda meydana gelen azalma ve dağılışındaki dengesizlikler, o yıllarda ciddi verim kayıplarına sebep oldu. Doğrudan halkın refahını etkilemediği için pek fark edilmeyen bu durum, basın organlarında yer alan haberden sonra,  günlük hayatlarını doğrudan etkileyecek içme ve kullanma suyunu bulamayabilecekleri tehlikesiyle yüz yüze gelince endişelerde arttı.

Konu; aslında tarımla uğraşan kesimlerinin ve bilim adamlarının ilgi alanı içindeydi ve yakından takip edilmekteydi. Bütün dünyada fosil yakıtların kontrolsüz ve aşırı kullanımı ile ortay çıkan durum endişeyle takip edilmeye başladı. Yağışsız son baharlar ve kış aylarında mevsim normallerinin üzerinde sıcak ve kurak dönemler sıkça görülmeye başladı ve yaşadığımız son birkaç yıl bitkisel üretimi olumsuz olarak etkiledi.

Bu değişimin sebebi sera gazlarının emisyonunda meydana gelen artışlardan kaynaklanmaktaydı. Fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımında ki değişiklikleri,  ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazı miktarında ki hızlı artışın doğal sera etkisini artırdığı düşünülmektedir. Yeryüzünden geri yansıyan uzun dalga boylu ışınların bir bölümü, bulutlarca ve atmosferdeki sera etkisini düzenleyen sera gazlarınca ((su buharı (H2O), karbondioksit (CO2 ), metan (CH4 ), dinitromonoksit (N2O), ozon (O3), vb.)) soğurulur. Bu artış; dünya atmosfer sıcaklığının artmasına sebep olmaktadır. Bu da; buzulların erimesine, öngörülemeyen yağış modellerine ve aşırı hava olaylarına neden olmaya başladı. Sonuç olarak “Küresel Nüfus artışı” ve tarımsal kaynakların azalmasıyla birleşen iklim değişikliğinin hızlanan hızı, suyun azalmasına ve küresel olarak gıda güvenliğini tehdit eder noktaya ulaşmış bulunmaktadır.

Gelişmeleri başından beri takip etmekte olan Dünya Meteoroloji Teşkilatı (WMO), 12-13 Şubat 1979 tarihinde Cenevre’de ilk İklim Konferansını düzenledi. IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli), WMO ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) girişimi ile 1988 yılında kuruldu.  Bu yapılanmadan sonra Küresel İklim Değişikliği konusunda çalışmalar yapıldı ve değişik raporlar hazırlandı. Sonunda 1915 yılında Paris’te düzenlenen 21. Tarafla Konferansında (COP 21) anlaşma sağlandı.

Paris Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC-BMİDÇS) kapsamında sera gazı emisyonlarının azaltılması, düzenlenmesi ve finansmanı ile ilgili 2020 yılından itibaren başlayan bir anlaşmadır.  Anlaşma, küresel iklim değişikliği tehdidine yanıt vermek üzere bu yüzyılın küresel sıcaklık artışını, sanayileşme öncesi döneme kıyasla, 2 santigrat derecenin altında tutup bu artışı 1,5 santigrat derece ile sınırlamaya yönelik çabaları sürdürmeyi amaçlamaktadır.

Ülkemiz, Paris Anlaşması’nı, 22 Nisan 2016 tarihinde, New York’ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni’nde 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzalamış ve Ulusal Beyanımızda Anlaşmayı gelişmekte olan bir ülke olarak imzaladığımız vurgulanmıştır.

 Tarımı etkilemesi beklenen İklim Değişikliğinin yol açacağı sonuçlar; Uluslararası İklim Değişikliği Panelinde tartışılmış (IPCC, 2007) ve ABD EPA (2011) (1) tarafından özetlenmiştir.

Ortalama sıcaklıktaki artışlar şu sonuçlara yol açacaktır:

1) yüksek enleme sahip ılıman bölgelerde gelişme döneminin uzaması nedeniyle verimlilik artacak;

2) yaz sıcağının zaten üretkenliği sınırlandırdığı alçak enleme sahip subtropikal ve tropikal bölgelerde mahsul verimliliğinin azalması ve

3) toprak buharlaşma oranlarındaki artıştan dolayı üretkenlik azalacak,

Yağış miktarı ve düzenindeki değişiklik, ürün verimi için önemli olan toprak erozyon oranlarını ve toprak nemini etkileyecektir. Yağışlar yüksek enlemlerde artacak ve çoğu subtropikal alçak enlem bölgelerinde azalacak- bazıları yaklaşık %20’ye varan oranlarda, uzun kuraklık dönemlerine yol açacak.

Yükselen atmosferik CO2 konsantrasyonları, bazı mahsullerin büyümesini artıracak ve geliştirecek ancak iklim değişikliğinin diğer yönleri (örneğin, daha yüksek sıcaklıklar ve yağış değişkenlikleri), daha yüksek CO2 seviyelerinin herhangi bir faydalı etkisini dengeleyebilecektir.

Troposferik ozonun (veya canlı dokulara zarar verebilen ve belirli materyalleri parçalayabilen kötü ozon) kirlilik seviyeleri, CO2 emisyonlarındaki artış nedeniyle yükselebilir. Bu, daha yüksek CO2 seviyelerinden kaynaklanan artan mahsul büyümesini dengeleyecek daha yüksek sıcaklıklara yol açabilir.

Sıcak hava dalgalarının, kuraklık, sel ve kasırgaların sıklığı ve şiddetindeki değişiklikler, tarımı potansiyel olarak etkileyebilecek anahtar, belirsiz bir faktör olmaya devam edecektir.

• İklim değişiklikleri tarım sistemlerini etkileyecek ve yeni zararlıların ve hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilecektir.

Günümüzde 8 milyarı bulan dünya nüfusunun neredeyse %40’ı, yani 3,2 milyarı, geçimlerini tarımdan sağlıyorlar ve bu nedenle muhtemelen en ciddi şekilde etkilenenlerde onlar olacaktır. (2)

Bu etkileri azaltmak için, mevcut tarımsal yaklaşımların değiştirilmesi ve stresli koşullarda ve sera gazı emisyonlarında net azalma ile verimli bir şekilde daha fazla gıda üretmek için yenilikçi uyum stratejilerinin uygulanması gerekmektedir.

Yağışları arttırmak elimizde değil, fakat yağan yağmur sularını iyi değerlendirmek mümkün. Yağışın düştüğü alanda buharlaşma azaltılırsa, yüzey akışı azaltılıp, toprağa sızma arttırılırsa, su kirletilmez ve gereksiz yere harcanmaz ise kullanabilir su miktarında artış sağlanacaktır. Bu da toprak ve su muhafaza tedbirlerinin alınması ve tekniklerinin geliştirilmesiyle sağlanabilir.

Bu konuda geçmişte ülkemizde ve yurt dışında uzun yıllar yapılmış araştırmaların sonuçları, yeni dönemin getireceği problemleri çözmede yardımcı olabilir. Yeter ki problemi doğru teşhis edip, doğru tedaviyi uygulayalım!

Eskişehir Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal’ın teşekkür konuşması ve şükran beratı takdimi ile program sona erdi.

HABERİN VİDEOSU: https://www.youtube.com/watch?v=-s8nMC14hjM