Sohbet Başlangıcında Ocak Başkanımız Prof.Dr.Nedim ÜNAL ‘Bugün 3 Mayıs 1944 68. Yıldönümünden bahisle 3 mayısları yeniden okumak ve bugünün insanlığına 3 mayıs ruhuyla yeni şeyler söylemek gerektiğini,ancak bu şekilde 3 Mayısda Türk Milliyetçiliği fikri uğruna zulme uğrayan ve bugün hepsi Hakka yürümüş olan Büyüklemizin Gayeerın tahakkuk etmiş olacağını ve huzura kavusacağını  belirtti.Türk Milliyetçilerinin vatanını ve milletini kendi şahsı menfaatleri önünde tutanların değerler için herseyini vermeye göze alanların sadece Türkiye’de böylesine zulümlere uğradıkları ve işkencelere Tabi kılındıklarını soylereyek ,12 Eylül 1980’de Türk Milliyetçilerine yapılan zulüm ve işkenceye 1944 de Yapılanın aynısı oldugunu belirtti.Daha sonra konuşmasını yapan sayın Küçükkalay özetle şunlardan söyledi;

‘Osmanlı Devleti’nin bulunduğu jeostratejik konumu gereği medeniyet havzaları arasında bir yerde bulunuyor olması, zaman zaman ona avantajlar ve dezavantajlar sağlamış ve onu, bazı siyasal, ekonomik ve sosyolojik uygulamaları pratiğe geçirmesi için zorlamıştır. M. Genç’in bulmuş olduğu teorik model dikkate alındığında, Osmanlıların yenileşme dönemine kadar uygulamakta oldukları ilkelerden bir tanesi de gelenekçiliktir. Gelenekçilik iki boyutta değerlendirilebilir. Bunlardan bir tanesi, insanlık tarihinde problemler karşısında bulunmuş olan çözümlerin ve uygulamaların, şayet İslam dinine aykırı yönleri yoksa Osmanlılar tarafından derhal uygulamaya geçirilmesidir. Böylece insanlığın ortak hafızası üzerinde ve dinler, etnisiteler ve bölgeler üstü bir devlet inşa etmek istemişlerdir. Gelenekçiliğin ikinci boyutu, değişme iradesi göstermekten kaçınmadır. Burada ise Osmanlıların, değişmeyi sürekli iyi bir şey gibi algılayan pozitivizm sonrası toplumlarda olduğu gibi, gereksiz olduğu sürece değişmenin gereksizliğine inandıkları ve değişmenin her zaman kötüden iyi doğru olduğu inancına sahip olmadıklarının göstergesidir. Yapmaya çalıştıkları, bir dünya devleti olma ideali sürecinde, bir kez sistemlerini kurup, Allah’ın iradesine de uygun bir biçimde onu dengeye getirdikten sonra, o dengenin bozulmamasını istememişlerdir. Bunu, hasta olan bir insanın tekrar sağlıklı durumuna dönmesi isteğine benzetmek doğrudur. Geriye dönüş, kadim olana, yani sistemin sorunsuz işlediği döneme dönme arzusundan başka bir şey değildir. Gelenekçilik aynı zamanda onların yaşadıkları coğrafyanın ve tarım toplumunun dayattığı, devletin sürekliliğini sağlamak için uygulanmış bir genel politikadır da aynı zamanda.

Osmanlılar bu açıdan bakıldığı zaman, Roma, Mısır, Japon ve Çin medeniyetlerini, hatta Büyük Selçuklu ve Orta Asya Türk devletlerini yıkılmaya götüren bütün negatif unsurları tek tek ayıklayarak sistemlerini inşa etmek istemiş gibidirler. Zira yapılacak bir araştırma, bu medeniyetlerde ve devletlerde çöküşü hazırlayan hiçbir uygulamanın Osmanlı’da uygulanmadığı, dahası, bunları bertaraf edecek politikaların uygulanmasında ısrarlı olunduğu ve çok titiz davranıldığı dikkati çekecektir. Biraz derinlemesine yapılacak bir incelemede, Osmanlı’nın Roma, Mısır ve bahsedilen diğer medeniyetleri çöküşe götüren uygulamaları nasıl yürürlükten kaldırdığı ve bunların oluşmaması için nasıl mücadele ettiği görülecektir. Bu uygulamaları kısaca belirtmek gerekirse:

a.Aşiret aristokrasisini kaldırmaları ve devletin topraklarının şehzadeler arasında bölüştürülmesi ilkesini ortadan kaldırmaları.

b.Devlet yönetiminde kesinlikle belirli ailelere ve aristokrat zümrelere öncülük tanımamaları, aksine, devşirme sistemi ile devlet yönetimini toplumdaki bütün insanlara açarak, devleti, halkın devleti haline dönüştürme iradesi göstermeleri.

c.Toprakta miri mülkiyet izleyerek, özellikle temel üretim faktörü olan toprağın belirli ellerde toplanmasını ve reayanın böylece ayaklanarak devletin birliğini tehdit etmesini önlemeleri. Aynı zamanda, temel üretim faktörü olan toprağın, halkın tamamına yayılmasını ve geçimlik bir ekonominin tesis edilmesinin sağlanması.

d.Sermaye birikiminin, burjuvazi ve işçi sınıfının oluşmasının engellenmesi ve bu sayede, sermayenin halkın arasında yaygın bir biçimde kullanılmasının sağlanması.

e.Yerinden yönetim izlenmesi.

f.Devlet yöneticilerinin ve yerel yöneticilerin hukuk ile bağlanmaları ve devlet yönetimi içinde özellikle yargı, siyasal yönetim, mali yönetim vb’leri arasındaki görev bölüşümün yapılarak bu bölüşümün hukuk ile korunması.

g.Bilinebilir bir sistem öngörülmesi.

h.Köylünün ve halkın üzerindeki ekonomik yükün (vergi gibi), önceden bilinebilir olması ve halkın ödeme gücünün belirli bir yüzdesini aşmaması.

Bu örnekleri artırmak ve bu örnekleri derinlemesine analiz etmek mümkün olmakla birlikte, son tahlilde, Osmanlıların dünya devleti olma ve Müslümanların yönettiği bir dünya tesis etme idealleri içinde çok rahat, tecrübeye saygılı, insanlık tarihinin hafızasına ve rasyonalitesine saygılı, dinler ve ırklar üstü bir devlet kurma peşinde oldukları, bunun içinde dünyada, kendilerinden önce gelip geçen medeniyetleri çöküşe götürecek hiçbir uygulamanın kendi devletlerinde hayat hakkı bulmamasına dikkat ettiklerini söylemek mümkündür. ‘dedi.Daha sonra Sohbete soru cevaplarla devam edildi.Değerli hocalarımızın karşılıklı fikir alışverişinde bulunulması ve fikirlerini söylemeleri ile sohbetimiz son buldu.