Eskişehir Türk Ocağı’nın bu haftaki sohbetinde ‘‘Avrupa Birliği ve Azınlıklar Meselesi‘’ konusuyla  Dumlupınar  Üniversitesi  Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi  Prof. Dr. Abdullah İlgazi bizlerle oldu. Açılış konuşması Ocak Başkanımız Prof. Dr. Nedim Ünal tarafından yapıldı.Daha sonra konuşmasına başlayan İlgazi konuşmasında özetle şunları söyledi;

Avrupa Birliği, İkinci Dünya Savaşı’nın ağır bilançosu karşısında büyük bir maddi ve manevi çöküntü yaşayan Avrupalı büyük devletlerin öncülüğünde, Almanya’nın kontrol altında tutulması temel gerçeğinden hareketle, savaş hammaddesi olarak büyük bir öneme sahip olan demir-çelik üretiminin ortak kullanılması anlayışına dayanılarak kurulmuştur. Gelişen ve hızla artan üretim için ulusal pazarların yetersiz kalması ve ABD ile SSCB gibi yeni dünya güçlerine karşı ekonomik anlamda güç birliğine duyulan ihtiyaç AB’nin kurulmasını gerektiren bir başka neden olmuştur.

Başlangıçta ekonomik amaçlarla kurulan bu birlik zamanla suçlularla mücadele, çevre koruması, insan hakları ve buna bağlı olarak düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, işkence ve ölüm cezasının kaldırılması, kültürel mirasın korunması ve demokratikleşme gibi konulara yönelmiş ve üye ülkeler açısından bağlayıcı kararlar almıştır. Yeni üye olacak ülkeler için de bu değerler ön koşul haline getirilmiştir.

22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi’nde, Avrupa Birliği’nin genişlemesi kabul edilerek, bu genişlemenin Doğu Avrupa ülkelerini kapsayacağı ilan edilmiştir. Avrupa Konseyi’nin bu kararı üzerine, Türkiye gerekli girişimleri başlatmış ve Kopenhag Kriterleri’ni imzalamıştır. Bu gelişme, Türkiye’nin aday olma sürecini hızlandırmıştır. Kopenhag Kriterleri’nden itibaren Türkiye’nin taraf olduğu ve imzaladığı bütün belgeler bağlayıcı niteliktedir.

Azınlıklar meselesi ile ilgili tespitler ve beklentiler, hem Katılım Ortaklığı Belgeleri’nde hem Düzenli İlerleme Raporları’nda sürekli yer almış ve ısrarla takip edilmiştir. Dolayısıyla Türkiye’ye yöneltilen eleştirilerin başında gelmekte ve Türkiye-AB ilişkilerinde önemli bir rol oynamaktadır.

 AB, Lozan’da Azınlık olarak Ortodoks Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerin tüzel kişilikleri olmasına rağmen, bu tanımın genişletilerek; Protestan, Katolik, Süryani, Keldanilerin, Kürtlerin, Alevi ve Çingenelerin(Romanların) de bu statüye kavuşturulması istemektedir.  Türkiye’den beklentiler ise şu başlıklar altında öztelenebilir:

–           Ekümenik ve seçim sorunu

–           Ruhban okulu

–           Vakıf Tüzel kişiliği ve1936 yılında el konulan malların tescili

–           Bozcaada ve Gökçeada’daki Rumları durumu

–           Türkçe dışındaki azınlık dillerinin resmi dil olarak kabulü

–           Din adamı yetiştirmek için yüksekokul açma talebi

–           Cüzdanlardaki dini hane kısmının tamamen ortadan kaldırılması

–           Kamuda istihdam

–           Azınlık okullarındaki ikili yönetim

–           Din Kültür ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu olmaktan çıkarılması

Çok ilginçtir ki Sünni olan Müslümanların hakları hiçbir zaman gündeme gelmemiştir. Çok lokal olayları büyüten AB, mesela başörtü sorunuyla ilgili hiçbir laf etmemiş ve eğitim hakkının bir insan hakkı olmasın rağmen raporlarda yer bulmaması çok ilginçtir. Yine Kürt sorunundan yararlanarak zaman zaman Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmekte Kürtlerin yeni bir azınlık sınıfı olarak kabul edilmesi konusunda ısrarı devam etmektedir.’’dedi.Program soru cevap ve çay ikramı ile son buldu.