Bu haftaki Perşembe Sohbetlerimizde “Cumhuriyet Dönemi Nüfus Politikaları” konusuyla Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemalettin Şahin bizlerle oldu.Sayın Şahin konuşmasında özetle şunları söyledi; Cumhuriyet Dönemi Nüfus Politikaları Türkiye’de farklı nüfus politikaları uygulanmış, Cumhuriyetin ilk yıllarından 1965’e kadar nüfus artırıcı bir politika izlenmiştir. Ancak ilki 1965’te, ikincisi ise 1983’te çıkartılan nüfus planlaması kanunlarıyla, nüfus artış hızının düşürülmesine yönelik politikalara geçilmiştir. Bu politikalar neticesinde nüfus artış hızı ve doğurganlıkta yaşanan hızlı ve belirgin düşüş, ülke nüfus gelişiminde çeşitli sıkıntılara neden olmuştur. Bu nedenle nüfus artışını azaltıcı politikalardan, 2006 yılından itibaren, nüfus artırıcı uygulamalara geçilmiştir. Bu konudaki uygulamalara ana hatlarıyla aşağıda yer verilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında (1927) Türkiye nüfusu 13.6 milyondu ve kilometre kareye 18 kişi düşüyordu. Ülkemiz için oldukça az olan bu nüfus karşısında, nüfusun artması yönünde genel bir kanaat hakimdi. Nüfusun artması arzu edilmiş olmakla birlikte, doğrudan nüfusla ilgili bir kanun çıkarılmış değildi. Ancak nüfus artışına etki edebilecek bazı kanuni düzenlemeler ile nüfus artışı sağlanmaya çalışılmıştı. Bu yıllarında halk sağlığını koruma çalışmaları, salgın hastalıklar ile mücadele, çocuk düşürme ve düşürtmenin yasaklanması ve bebek ölümlerinin azaltılası gibi uygulamalar nüfusu artırma yöntemi olarak kullanılmıştır. Bu konudaki en önemli kanuni düzenleme 1930 yılında çıkartılan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’dur. Bu kanunla doğum, sağlık, ana ve çocuk sağlığı, doğum yapan kadınların çalışma şartları, emzirme izni, sütannelik, çocuk ölümlerinin azaltılması ve aşı mecburiyeti gibi çeşitli düzenlemeler yapıldı. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nda (1926) çocuk düşürme veya düşürtme eylemi yasaklanmıştı. 1965 Nüfus Planlaması Kanunu 1950’li yıllar Türkiye’de farklı ekonomik politikaların uygulanmaya başlandığı, ekonomik kalkınmanın hız kazandığı yıllar oldu. Sağlık şartlarındaki kısmi gelişmeler az da olsa bebek ve çocuk ölümlerini azaltırken, doğurganlık arttı. Bu ve diğer şartlar ülkede 1950-1960 yılları arasında hızlı bir nüfus artışı yaşanmasına neden oldu. Bu gelişmeler, bugüne kadar müdahale edilmeyen nüfus artış hızının düşürülmesi ve kontrol altına alınması için nüfus azaltıcı politikaların uygulanmasını gündeme getirdi. Bu konuyla ilgili olarak, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Plânı’nda (1963) yüksek nüfus artış hızının kişi başı milli geliri düşürdüğü, sınırlı olan kaynakların iktisadi yatırımlar yerine demografik yatırımlara harcanmasına sebep olduğu ve gelişmeyi güçleştirdiği gerekçesiyle nüfus plânlaması öngörüldü. Bundan kısa bir süre sonra da Türkiye’de ilk defa Nüfus Planlaması Kanunu (1965) çıkarıldı. Nüfus planlaması konusundaki bu ilk kanunla, 1930’da çıkartılmış olan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’ndaki bazı maddeler kaldırıldı. Böylece 1927’den sonra nüfusun artması yönündeki istek, yerini 1965’te uygulamaya konan nüfus planlamasına bıraktı. Nüfus planlamasının gündeme geldiği yıllarda ülke nüfus 27 milyondu (1960) ve bu nüfus fazla telakki edilerek artışının azaltılması yoluna gidildi. 1983 Nüfus Planlaması Kanunu Türkiye’de nüfus planlaması konusundaki ikinci kanun 1983’te çıktı. Nüfus planlaması adıyla çıkan bu ikinci kanun, 1963’te çıkarılmış olan ilk kanunla aynı doğrultuda düzenlemeler yapmış olmakla birlikte temel farkı, gebeliğin sona erdirilmesi, yani kürtaj ve sterilizasyonun (kısırlaştırma) devletin gözetim ve denetimi altında serbest bırakılması oldu. 2006 Sonrası Yeni Politikalar Doğum oranlarının düşüklüğü, nüfus azalması ve yaşlı nüfus birçok ülke için önemli bir sorunudur. Bu ülkeler bir takım teşvik ve uygulamalar ile doğumların artırması için çalışmaktadır. Almanya, Fransa, Rusya, Danimarka, Japonya ve Singapur gibi birçok ülke, çeşitli teşvik ve uygulamalar ile nüfusunu artırmaya çalışan başlıca ülkelerdir. “Fransanın çocuğa ihtiyacı var” sloganıyla Fransa 1985’de bir kampanya başlatmış, halen Rusya’da devlet başkanı olan Putin “üç çocuklu aile Rusya için ölçü olmalı” sloganıyla vatandaşlarından üç çocuk yapmalarını istemiştir. Türkiye’de de 2006’dan sonra uygulamaya konan yeni nüfus politikası kapsamında üç çocuk konusuna özellikle vurgu yapılmıştır. Nüfus artışını sağlamak için ülkelerin üzerinde durduğu üç çocuk sayısı, tesadüfi bir sayı olmayıp, nüfusun yenilenme düzeyinin 2.06 çocuk olmasıyla ilişkilidir. Zira doğurgan çağdaki kadın başına düşen çocuk sayısının bu değerin altına olması durumunda nüfus azalmaktadır. Türkiye’de doğurganlık hızı yıllar içinde giderek azalmış, 1980’de 3.4 çocuktan, 2010 yılında 2.08 ve 2015’te 2.1 çocuğa gerilemiştir. Buna göre içinde bulunduğumuz yıllarda Türkiye, nüfusun yenilenme seviyesi olan 2,06 çocuk sayısına yakın bir doğurganlık seviyesine ulaşılmıştır. Doğurganlık açısından bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye’de yıllık nüfus artış hızı 1960’dan sonra sürekli azalmış ve 2016’te % 1.3’e gerilemiştir. Yapılan hesaplamalara göre, 2023’de yıllık nüfus artış hızı % 0.9, toplam doğurganlık hızı ise 1.8 çocuk olarak tahmin edilmektedir. Buna göre Türkiye nüfusu 2050 yılına kadar artacak ve 93 milyon ile bu tarihte en yüksek değerine ulaşacaktır. Bu tarihten sonra nüfus artmayacak, giderek azalacaktır. Nüfus artış hızı ve doğurganlıkta yaşanan bu gelişmeler ve geleceğe yönelik nüfus projeksiyonları, 1965’den beri Türkiye’de uygulanan nüfus politikasının gözden geçirilmesini gündeme getirmiş, Sağlık Bakanlığı 2006 yılında doğum kontrolü ve aile planlaması yerine üreme sağlığını esas alan uygulamalara geçmiştir. Bu tarihten sonra doğumları teşvik yoluyla nüfus artışını sağlamaya yönelik bir takım düzenlemelere gidilmiştir. Bu amaçla mevcut kanunlarda iyileştirmeler ve ayrıca yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bunlar arasında en dikkat çekeni ilk defa 2015 yılında verilmeye başlanan doğum yardımıdır. Ayrıca kadınlara erken emeklilik için doğum borçlanması, engelli çocuğu olan memura 10 gün mazeret izni, işçi babaya 5 gün doğum izni, eşi doğum yapan memura aylıksız izin ve halk arasında çocuk parası olarak bilinen uygulamada, işçiye en fazla vergi indiriminin 3. çocukta verilmesi ilk defa yapılan uygulamalardır. Bu uygulamalar ile nüfus artışı sağlanması ve Türkiye’nin dinamik nüfus yapısının korunması amaçlanmıştır. Böylece ile 1965’den beri süre gelen nüfus artış hızını azaltıcı politikalar, yerini nüfus artışını teşvik edici politikalara bırakmıştır.