Bu haftaki Perşembe Sohbetimizde “Eski Türk Şehirleri” konusuyla İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kürşat Yıldırım bizlerle oldu.Sayın Yıldırım konuşmasında özetle şunları söyledi; Eski Türk tarihi ve eski Türkler denildiği zaman daima bozkır ve bozkırda yaşayan Türkler anlaşılmıştır. Halbuki Türklerin mühim bir kısmı şehirlerde yaşamış ve dünyanın en eski ve gelişmiş şehirlerini kurmuşlardır. Türk tefekkürü, sanatı, ilmi, edebiyatı ve dili büyük ölçüde şehirlerde tekamül etmiştir. Şehir kelimesi eski Farsçadan gelmedir ve bunun ilk anlamları hakimiyet ve devlettir. Şehir, medeniyetin şekillendiği, servet ve zenginliğin biriktiği, ilim ve sanatın ilerlediği, insanlığın tüm sahalarda üst merhalelere çıktığı elzem bir mekandır. Bu mekanlarda en eski devirlerden beri elbette Türkler de yaşamışlardır. Eski Türk kültürünü bozkır kültürü ile özdeş kılıp şehirli Türkleri gözardı etmek Türk tarihinin ve kültürünün yanlış anlaşılmasına sebep olmaktadır. Eski Türk şehirlerinin en önemli ve şehri karakterize eden unsuru etrafını çeviren surlarıdır. Şehri müdafaa etmek üzere çekilen ve dışardan bakan biri için şehrin yüzü olan surlar, kapıları, burçları, kuleleri, dış tarafındaki hendekleri ve indirilip kaldırılabilir köprüleriyle eski dünyada dış tehditlere karşı mükemmel bir koruma sağlıyordu. Şehir ise esasen dış şehir (Arapça medine, Farsça şehristan) ve iç şehir (Arapça rebad, Farsça birun) olmak üzere iki kısma ayrılıyordu. İç şehirde yine beyin, valinin veya hükümdarın sarayının olduğu daha korunaklı ve çoğu kez nispeten yüksek yerde kurulu bir kısım daha vardır. Eski Türkçede bu kısma orduğ, iç şehre balık ve dış şehre kıy denilmektedir. Şehir içinde din adamlarının, soyluların, askerlerin ve yüksek mertebe sahibi memurların, zenginlerin yaşadıkları ayrı ayrı kısımlar vardır. Şehrin en önemli vasıflarından birisi keskin bir iş bölümünün olmasıdır. Herhangi bir malın üretim sürecine çok farklı meslekler, atölyeler ve el üretimi yapanlar dahil olur. Şehir denildiğinde akla ilk gelen ise pazardır, hatta Türkistan şehirlerini birer ticaret şehri olarak adlandırmak mümkündür. Pazarlar genelde surun hemen dışında kurulmuştur. Türkler üstün ticaret kabiliyetlerine sahip bir millet olarak türlü ticaret yolları üzerinde çok eski devirlerden beri şehirler tesis etmişler veya mevcut şehirlere hakim olmuşlardır. Şehir surlarının dışındaki ilk kuşakta şehrin sebze, meyve ve tahıl ihtiyacını karşılayan bağlar, bostanlar ve tarlalar bulunur. Bundan sonraki ikinci kuşakta ise şehrin et ve hayvani ürün ihtiyacının karşılandığı bozkırlar ve çiftlikler uzanır. Şehir binaları, tapınakları, yolları, sanat eserleri, meskenleri, yiyecek ambarları, su depoları, pazarları, atölyeleri, müdafaa sistemleri ve günlük hayattaki mükemmel nizamı ile bozkırdan çok ayrı bir yerdir ve Türklüğün bozkırlı olmayan diğer ve hatta mühim bir yüzüdür. Türk tarihi şehirli Türkler de göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Türklük bozkıra hapsedilemeyecek kadar cihanşümul ve yüksek bir medeniyete sahiptir.