Orhan Arslan özetle şunları ifade etti:

Galip Erdemin hayatı boyunca inandığı değerler içerisinde mücadelesini yapan bir dava adamıydı. Zaman
ne çabuk gelip geçiyor.Galip Erdem Ağabey’in rahmete kavuşalı tam on beş sene olmuş. Dile kolay! Galip Ağabey benim için ilk tanıdığım andan, ölümüne kadar hep ağabey oldu. Bazan Ağabeyden de yakın,belki babamız yerine koyduğumuzda çok oldu. 12 Eylül günlerinin hemen başlangıcında Galip Ağabey Ankara Barosuna gitmiş kaydolmuştu. O da Avukat bürosunda yedi yıl sürecek olan görevine başlamıştı.Galip Ağabey Avukatlıktan ziyade Davayı derlemek toplamak, Ceza evine alınan arkadaşlarımızın maddi ve manevi yardımlarına koşmak için vardı.O günlerde İcad ettiği mektup toplama kampanyası ile büyük ölçüde de bütün mağdur ve mağdurelerimize de ulaştı.Galip erdem Efsanesine bir efsane daha ilave edildi.Tutuklu arkadaşlarımızın eşleri, Galip ağabey’imizin kızları ve çocukları da torunları olmuştu. O güzel yavruların,boynu bükük yavruların cümlesinin umut dağıtan, onları hayata bağlayan DEDELERİ olu vermişti.Yani Galip ağabey’in bir sıfatı da ”GALİP DEDE”idi bundan böyle.

Galip ağabey’i anlatabilmek kolay değil elbette. “Galip Ağabey, sadece ahlaki ve insani vasıflarıyla bir gönül adamı değil, fikir adamlığı konusunda ulaşılması zor bir zirve, dava adamlığı bakımından yıkılmaz bir kaleydi” dedi. Erdem’i, “ağabeylerin en şefkatlisi, en fedakar olanı” şeklinde nitelendiren Arslan, “Galip Ağabey, ahde vefanın timsaliydi. 12 Eylül sonrasında Mamak’ta, demir parmaklıklar ardında gördüğümüz ilk sivil yüz, O’nun yüzüydü. O bizim dert ortağımız, arkadaşımız, sırdaşımız, yardım meleğimizdi” diye konuştu.