Bu haftaki Perşembe Sohbetimizde “Genel Hatlarıyla Türklerin İslamlaşma Süreci” konusuyla ESOGÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr.Oktay Berber bizlerle oldu.Sayın Berber konuşmasında özetle şunları söyledi; Türklerin İslamiyet’e geçişleri ile ilgili yazılan makale ve kitaplarda en sık rastladığımız cümlelerden birisi “751 yılındaki Talas Savaşı’ndan sonra Türkler İslamiyet’e geçmeye başlamıştır” ifadesi ve bir diğeri de “10. yüzyıldan itibaren Türkler kitleler halinde İslamiyet’e geçmeye başlamıştır” şeklindeki ifadedir. Tarih yazımımızda yer edinen bu iki ifadenin toplum nazarında ne anlam ifade ettiğini çözümleyebilmek için Türklerin İslamiyet’e geçiş süreci ile ilgili birkaç soru sormamız icap eder. “Türklerin İslamiyet’e yaklaşmasının sebepleri nelerdir”; “İnanılan bir dinin değiştirilmesi veya terk edilmesi yalnızca yeni dinin benzerliği ile mümkün müdür”; “Talas Savaşı’ndan önce İslamiyet’e inanmaya başlayan Türkler yok mudur”; “Türklerin İslamiyet’e geçişi yalnızca Türkler için mi bir ihtiyaçtır”; “Arap dünyası ile ticari ilişkiler kuran Türklerin, Araplarla ilişkisi yalnızca ticari çerçevede mi kalmıştır ve Türklerin İslam dünyasına yönelik herhangi bir fikri, algısı, tanımlamasının olmaması mümkün müdür”; “İtil Bulgarları, İbn Fadlan’ın bölgeye gelişinden sonra mı Müslümanlığa geçmiştir”; “Türk-İslam kavramının ortaya çıktığı veya kullanılabileceği dönem için tarihi bir zamanlama belirlenebilir mi?”; “Kitleler halinde Müslümanlık” ifadesinin kaynağı nedir, bu ifadeden ne anlaşılmalıdır”; “Kılıç zoruyla Müslümanlık mümkün mü” şeklinde bu soruları sıralayarak dönemin tarihi kaynakları ile Türklerin İslamlaşma sürecini doğru anlamak mümkün olacaktır. Tarihsel süreç ve ilişkiler incelendiğinde görülecektir ki, Türklerin İslamiyet’e geçmeye başlaması 751 yılında meydana gelen Talas Savaşı’ndan önce söz konusudur. Bu geçiş ise önceleri Türklerin Sasani ve Çin engeli arasında sıkışması, sonradan Abbasi Devleti içerisinde çıkan problemlerin halledilebilmesi açısından siyasi; İpek Yolu olgusu üzerinden iktisadi; sosyal hayatı devam ettirebilme ihtiyacı olarak kültürel gereklilikler neticesinde ortaya çıkmıştır. Ancak Talas Savaşı’nı, bu geçiş sürecinde önemli bir eşik olarak görmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Sorduğumuz bu sorulara İbn Fadlan Seyahatnamesi başta olmak üzere, İbnü’l-Esir’in el-Kamil Fi’t-Tarih, Narşâhî’nin Tarih-i Buhara gibi eserlerden yola çıkarak cevap vermek mümkün olacaktır. Örneğin İbn Fadlan kendisi Yıltavar’ın (İlteber) yanına geldiğinde gördüklerini anlattığı eserinde; kendisinden önce Yıltavar’ın nasıl hutbe okuttuğunu anlatır. Dolayısıyla klasikleşen tarih anlatımımızda yer edinen İbn Fadlan bölgeye gittikten sonra İdil Bulgarları Müslümanlığa geçti ifadesinin yanlış olduğu görülmektedir. Çünkü hutbe geleneği İslami kültür ile ortaya çıkan bir durumdur. “Türklerin kılıç zoruyla Müslümanlığa geçtiği”ne dair sıkça karşılaştığımız sorulardan birisine de yine tarihi kaynaklarla yanıt vermek mümkün olacaktır. Kılıç zoruyla Müslümanlık bahsi Emeviler ile özdeşleştirilen bir dönemdir. Oysaki Emeviler’den daha ılımlı politikalar ortaya koyan Abbasiler döneminde dahi Türklerin İslamiyet’e geçişinde problem söz konusudur ki, Narşâhî’nin Tarih-i Buhara adlı eserinde bu açık bir şekilde anlatılmaktadır. Bütün bu süreç doğru analiz edildiğinde 10. yüzyılın ortalarından itibaren terimsel bir niteleme olarak kullanmaya başladığımız Türk-İslam kavramının ne anlam ifade ettiğini anlamak mümkün olacaktır. İslamiyet’e geçiş sürecinin tek bir olay veya sebebe bağlı olarak açıklanamayacağı, yaklaşık 300 yıllık bir süreci kapsadığı, İslamiyet’in eski Türk dinine benzerlik ile ifade edilebilecek bir sebebin ilk sırada sayılamayacağını, ancak yan sebep gibi değerlendirilmesi gerektiğini söylemek mümkün gözükmektedir.