Bu haftaki Perşembe Sohbetinde “Horasan’ın Peçeli Peygamberi: Mukanna el-Horasanî” konusuyla Dokuz Eylül Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Erkan Göksu bizler oldu.Sayın Göksu konuşmasında özetle şunları söyledi;

Hz. Ömer döneminde Sasani Devleti mağlup edilerek İran coğrafyası ele geçirilmiş ve Ahnef bin Kays kumandasındaki İslam orduları, Amuderya (Ceyhun) kıyılarına kadar ulaşmıştı. Emevîler döneminde Amuderya’yı geçen İslam orduları Mâverâü’n-nehr içlerine doğru ilerledi ve fâsılalarla olsa da bölgenin hemen tamamı Emevî hâkimiyetine girdi.

Horâsân ve Mâverâü’n-nehr’in fetih sürecinde askerî ve siyasî harekâtta gösterilen başarı, bölge halkı arasında İslamiyet’in yayılması konusunda gösterilemedi. Bunun neticesi olarak gerek Emevîler ve gerekse Abbasîler döneminde, henüz İslamiyet’i kabul etmeyen veya İslamiyet’i şeklen kabul etmekle birlikte eski inanç ve kültürlerine bağlı olarak yaşamaya devam eden muhtelif grupların katıldığı çok sayıda isyan meydana geldi.

Bu isyanlardan birisi ve en çok ses getireni, Sepîd Câmegân, Mubeyyiza veya liderine nispetle Mukanna‘iyye adı verilen hareketti. Bölge halkının Arap hâkimiyetine karşı tepkisini, bölgeye has dinî, felsefî ve ideolojik bir temel üzerinde büyük bir ustalıkla oturtmayı bilen Mukanna‘, 770’li yıllarda başlattığı hareketini kısa sürede Horasan ve Mâverâü’n-nehr’in hemen tamamına yaymayı başardı. Yirmi yıla yakın bir süre devam eden isyanın etkisi öyle büyüktü ki, dönemin Abbâsî halifesi Mehdî’yi bile “İslâm’ın ortadan kalkacağı ve bütün cihana Mukanna‘ın dîninin yayılacağı” zehabına kapılacak kadar korkutmuştu.

İslam’ın yasakladığı her şeyi taraftarlarına helal kılarak ibadetleri kaldırdığını söyleyen Mukanna‘ ve onun hareketi, dinî bakımdan Müşebbihe ve Hulûliyye gibi sapkın fırkalar içerisinde mütalaa edilmektedir. Ancak hareketin ortaya çıktığı dönem, yayıldığı coğrafya ve etki derecesi incelendiğinde, hadisenin dinî boyutumdan çok siyasî boyutunun önem kazandığı söylenebilir. Nitekim 770’li yıllarda başlayan hareketin, Horasan ve Mevaraünnehr’in muhtelif bölgelerinde hızla yayılmasını ve uzun bir süre boyunca devam ederek bölgedeki Abbâsî idaresini oldukça müşkül bir durumda bırakmasını, sadece bölge ahalisi üzerinde oluşturduğu fikrî veya inanç eksenli bir etki ile izah etmek oldukça zordur.

Esasen bu durum, sadece Mukanna‘ hareketi için değil, gerek Emevîlerin son dönemlerinde gerekse Abbasîler döneminde Horasan ve Mâverâü’n-nehr bölgesinde meydana gelen ve ideolojik bakımdan dinî veya mezhebî olarak görünen hemen her isyan hareketi için söz konusudur. Sözgelimi Emevîlerin son yıllarında meydana gelen Bihâferîd İsyanı, Abbâsî İhtilali, bu ihtilalinin hemen ardından yaşanan ve sözkonusu ihtilalin en önemli ismi olan Ebû Müslim Horasanî’nin isyanı, Sindbad, Râvendiye ve Üstâd-ı Sis ayaklanmaları gibi hareketlerin hemen tamamı, Mukanna‘ isyanında da olduğu gibi İslam’ı henüz yakın bir geçmişte kabul eden, bu sebeple de çok tabii olarak İslam öncesi inançlarını hâlâ kuvvetle korumakta olan eski Mazdekî, Zerdüştî ve Maniheist çevreler tarafından başlatılan ve desteklenen hareketler olmakla birlikte, aynı zamanda da Emevîlerle başlayıp Abbâsîlerle devam eden menfî yönetim tarzına karşı siyasî bir başkaldırı niteliği taşımaktadır.

Bu noktada bölge halkının kabullenemediği şeyin, henüz tam olarak anlayamadıkları, mana ve mahiyetini keşfedemedikleri “İslam hâkimiyeti”nden ziyade, bölgede çok şedîd bir şekilde başlayan, daha sonra tedricen yumuşamakla birlikte bölge halkına bir türlü kendisini benimsetemeyen “Arap hâkimiyeti” olduğu söylenebilir.

Bu bakımdan sözkonusu dönemde meydana gelen diğer isyan hareketleri gibi Mukanna‘ isyanını da sadece ve sadece dinî ve mezhebî bir hareket, “İslam karşıtı ve sapkın” bir başkaldırı olarak nitelendirmek, meselenin sadece bir cephesini aydınlatmaktan ibaret kalacaktır. Dolayısıyla bu hadiseleri layıkıyla anlayabilmek için dinî ve mezhebî cepheleri kadar siyasî cephesini de göz önünde bulundurmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.