Evrenin “Büyük Patlama” adı verilen (Big Bang) bir olayla maddenin yaratılmış olduğu gerçeğinden giderek, nasıl bir Kâinat içinde yaşadığımız; canlı cansız her nesnenin nasıl bir hıyerarşik düzen içinde yer aldığı izah edilecektir.  

 Ağırlıklı olarak “yaratılış” konusunun ayrı bir önem ve ağırlık verileceği bu konuşmamızda; 14 milyar yıl önce küçücük bir mekândan neşir halinde yayılarak zamanımıza kadar gelen süreç içinde, Evrenin nasıl bir gelişim gösterdiği en son fiziksel bulgular çerçevesinde ve “genişleyen evren” gerçeğinden de istifade edilerek her kesin anlayacağı sade bir dille açıklanacaktır.”   

                                     **********************

 Zamanımızdan yaklaşık 14 milyar yıl önce, üzerinde doğup büyüdüğümüz, kaynakları ile beslendiğimiz bu Dünya yoktu. Güneş ve yıldızlar mevcut değildi. Semanın bir ucundan öbür ucuna kadar yayılan Samanyolu Galaksisi de yoktu.

         Bu yok’ luktan birdenbire nasıl olduysa oldu, korkunç bir patlama ile atom altı parçacıklar yaratıldı. Saniyenin trilyonda ve kentilyonda biri anında atomlar ve moleküller şekillendi. Madde oluşmağa başladı ve sonra zamanla galaksiler, güneşler ve dünyalar yerlerini alarak düzene girdiler.. Evrenin her tarafına akıl almaz bir nizam; muhteşem bir ahenk, olağanüstü bir simetri ve güzellik hâkim oldu. 

       Bilimdeki en son gelişmelerden ortaya çıkan bu sonucu; uzmanlar, bilim tarihinin en çarpıcı ve en görkemli bir zaferi sayarlar. Maddenin ve maddeyi oluşturan atom ve moleküllerin hiç mevcut olmadığı bir “zaman diliminin” varlığı, bizi ister istemez “Evrenin Yaratılışı” (Creation of the Universe) olarak isimlendirilen dev ve fakat son derecede zarif ve çekici bir konu ile karşı karşıya bırakır.        

       Yaratılıştan önce madde yoktu, enerji yoktu, uzay ve mekân yoktu. Zaman da yoktu. Bu yok’ luğu ifade edecek bir isim ve onu tanımlayacak bir sıfat sözlüklerde mevcut değildir. Zamansızlık ve mekânsızlık kavramlarını tam olarak algılayamayız. Uzay, zaman ve maddenin hiç olmadığı bir “dönemi”; şartlanmış zihnimizin, yıllardan beri alıştığı daracık çevremizin kalıplarına göre sığdırıp kavraması ve algılaması ne kadar zordur..

            Bilimcilerin BÜYÜK PATLAMA ya da Kozmolojinin en gözde deyimi olan BİG BANG olarak belirttikleri bir olayla, Evren maddesinin tüm uzay boyutlarına taşarak yayılmağa başlama “anı”, zamanın da başlangıç noktası olarak kabul edilir.   

              Zamanın bir “başlangıcı” olması demek, evren gibi zamanın da yaratılmış olduğu gerçeğini en açık olarak sergiler. Buna göre tüm evren maddesi, zaman boyutu ile birlikte yaklaşık 14 milyar yıl öncesinden şimdilere kadar ulaşıyor demektir. Bu noktadan hareketle çevremizdeki her maddenin atomlardan kurulu olduğunu hatırlarsak, o zamandan bu  yana, “yeni” hiç bir maddenin “yaratılmadığını”; sadece şekil ve yer değiştirerek geniş boyutlarda bir dolanımın her an gerçekleşmekte olduğunu belki biraz da hayretle görürüz.

Buna göre; 20, 30 veya 40 yaşında olmamız, sadece mukayeseli bir zaman çizelgesindeki silik ve titrek gölgelerin aldatıcı bir görüntüsünden başka bir şey değildir. Çünkü canlı ve cansız her varlık hep aynı yaştadır. Bu yaş, Evrenin mutlak yaşı olan 14 milyar yıl ile çakışır.

       Bu sonuca göre, ışığı bize milyarlarca ışık yılı öteden gelen dev galaksilerin içinde barındığı güneşler ve yıldızlar da bizimle aynı yaştadır demek hiç te yanlış olmaz. Damarlarımızda çağlayanlar gibi akan kanımızdaki demir atomları ile en uzak yıldızların içlerindeki demir atomları arasında hiç bir fark yoktur. Bu açıdan bakıldığında evrenle insan arasında bir ayrılık göremeyiz. Bırakınız ayrılığı, “benzerlik” kelimesi bile bu birliği ve bütünlüğü anlatmaya yetmez. İnsanla evren benzerdir bile diyemeyiz. İnsanla evren iç içedir, birdir, bütündür, küldür.

       Tüm bilim tarihinin en büyük simalarından olan Dr. Albert Einstein, uzayın en boy ve yükseklikle (x,y,z)  belirtilen özelliklerine dördüncü bir boyut olarak zamanı da ekleyerek uzay fiziğinde yep yeni bir çığır açmıştı. Ondan sonra gelen bilimciler, bir beşinci boyutu da uzaya dahil ederek evrenin karakteristiklerine olağanüstü bir yorum daha getirdiler. Bu beşinci boyuta bilinç diyenler de vardır.

       Zamanın madde ile birlikte aynı anda yaratılması, maddenin özellikleri ile zamanın özelliklerinin uyuşabilir olmasının en belirgin özelliğidir. Zamanın, maddenin içine “nüfuz” ederek sinmesi, maddenin zamandan ayrılamaz olması demektir. Başka bir anlatımla madde ile zaman birdir birliktedir, birbirinden soyutlanamaz, ayrı ayrı düşünülemez. 

       İster zaman, ister madde olsun; “yaratılış” konusuna eğilmek isteyen bir araştırıcı, önce kendisine şu soruyu sormalıdır:

       Bu Evren nasıl ve nereden ortaya çıkmıştır?

       Bu sorunun yalnız ve yalnız iki cevabı vardır:

       1. Evren, sonsuz olan bir zamandan (ezelden) beri mevcuttur.      

       2. Evren zamanımızdan belirli bir süre önce yaratılmıştır.

       Bu tartışmaların sonucunda  “yaratılış” tezi galip geldi. Ortaya çıkan deliller o kadar güçlü ve o kadar inandırıcı idi ki, karşı taraf ta yaratılış tezini benimsedi ve bilim adamları tekrar ortak sonuçta birleştiler. Bugün artık, “durgun durum” tezi, bilimin “tarihi gelişim” süreci içinde tatlı bir tebessümle anılan bir hâtıra olarak yer almıştır. Hiç bir bilim adamı evrenin “ezelden” beri var olduğu görüşünü, bundan böyle benimsemiyor. Evrenimizin büyük patlama olayı ile yaratıldığı bilimsel olarak ispatlanmış, kabul ve destek görmüş; alternatifsiz tek tez olarak, tüm bilim çevrelerince tartışmasız onaylanmıştır.

       Big Bang olayının en ayrıntılı senaryoları artık kesinlik kazanmıştır. Evrenin zamanımızdan yaklaşık 14 milyar yıl önce yaratıldığının kanıtlanması, belki tüm zamanların en önemli ve en çarpıcı bilimsel olayıdır. Evrenimizin 14 milyar yıllık bir ömürle temsil edilmesi, tüm bilim çevrelerince kabul gören bir değerdir. Hiç bir bilim adamı, evren yaşının 50 milyar yıl olduğunu ileri sürmemiştir. Hiç bir bilimsel kitapta bu ömrün, 2 milyar yıllık olduğu da belirtilmez. 14 milyar yıl değerine, farklı birkaç “evren modeline” göre belki artı eksi 2-3 milyarlık yaklaşık bir sınır değeri konulabilir.

       Yaratılış olayı, tanım olarak sonsuz küçük hacımdaki ve fakat sonsuz büyük yoğunluktaki madde ve enerji yumağının, birdenbire kendi hacmine sığamayarak uzaya büyük bir hızla taşması sonucunda mekân ve zaman boyutlarını yaratmasıdır. Sonsuz büyükle, sonsuz küçüğün aynı anda ve aynı yerde bulunması; evrenin ilk halinin en belirgin ve en çarpıcı özelliğidir. Yaratılış süreci içinde saniyenin milyarda milyarda milyarda …. biri anında neler olup bittiğinin kesinlikle bilinmesi, bilim tarihinin en büyük zaferlerinden biridir, belki de birincisidir.

       Big Bang’tan önce hiç bir şey yoktu. Madde yoktu, enerji yoktu, uzay yoktu. Zaman yoktu, mekân da  yoktu. Bu “yok” luğu, insan zihninin tam olarak kavraması çok zordur. Çünkü, yok’luk, var’lığa “göre” tanımlanan bir kavramdır. Yok’ luğu tarif edecek bir kelime, onu belirleyecek bir sıfat ta yoktur. Yokluğu matematikteki sıfır kavramı ile de tanımlamak imkânsızdır. Sıfır, var olmayan bir kemiyetin (nitelik) adıdır. Yoklukta nitelik ve nicelik te olmadığından sıfır kavramı da kullanılmaz. Yok’ luğu ifade edecek bir isim ve onu karakterize edecek bir sıfat bulunmamasına rağmen, kısaca sadece kelime olarak belirtmek zorundayız.” şeklinde konuştu.

          Eskişehirlilerin büyük bir ilgi ile dinlediği konferansının sonunda, sorular cevaplandı ve Taşkın TUNA beyefendi böyle bir konferansa vesile olduğu için Eskişehir Türk Ocağına ve kendisini ilgi ile dinleyen tüm Eskişehirlilere teşekkür etti ve kendisine bu günün ve Eskişehir’in bir hatırası olarak Eskişehir Türk Ocağı tarafından Yunus Emre plaketi verildi. Daha sonra dinleyiciler yazarın satın aldıkları kitaplarını yazar Taşkın TUNA’ya imzalattılar.