Solcu ve liberal çevrelerin eşlerini, babalarını, yakınlarını kaybeden bir grup insanı “can yoldaşları” adıyla gündeme getirmeleri, propaganda amacıyla yapılan, samimiyetten uzak sığ ve basit bir manevradır. Girişimlerinde ihlâs olmayınca toplumun tamamına hitap edemiyorlar; inandırıcı olamıyorlar. Milliyetçilerin acılarını görmezlikten geldiklerinden oluşturmaya çalıştıkları tablo eksik kalıyor.

Solcu ve liberal çevrelerde sık rastlanan bu zaaflar bir tarafa, “can yoldaşları” girişimi Türk Milliyetçileri için bir hafıza tazelemesinin ne derece zaruri olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Çünkü Arif Nihat Asya’nın dediği gibi:

        “Yoksa şu yaprakta Yavuz

        Yoksa şu sayfada Oğuz

        Biz de yoğuz, biz de yoğuz.”

Yusuf Bahri 14 Ağustos 1978’de dükkânına ziyaretine gelen milletvekillerine şöyle diyordu: “Şişli’de sokaklar solcu anarşistler tarafından tutulmuş durumda; etrafa dehşet saçıyorlar. Benim dükkânımı da defalarca bombaladılar. Şimdi haber aldım ve gene saldıracaklarmış ve beni öldüreceklermiş”.

Milletvekilleri İstanbul valiliğine başvururlar, tedbir alınmasını isterler. Gerekenin yapılacağı vaadiyle uğurlanırlar. Ancak bir önlem alınmaz. 17 Ağustos’ta teröristler aynı mıntıkada üç-beş yeri daha bombalarlar. O sırada Yusuf Bahri Genç dükkânında değildir. Çırağının üzerine gaz yağı döküp ateşe verirler ve “ustanı da öldüreceğiz elimizden kurtulamaz” derler.

Birkaç gün sonra gazetelerde bir isim ve bir resim yer alır. Haberde şöyle denilmektedir: “Dükkânı 18 defa (on sekiz) saldırıya uğrayan milliyetçi genç vitrinine duvar ördürdü ve duvara utanç duvarı ismini koydu.”

Ne var ki duvarlar bile komünistlerin kurşunlarını önleyemez. Yusuf Bahri Genç önüne duvar ördüğü işyerinde sekiz yerinden kurşunlanarak 14 Mayıs 1979 da şehit edildi.

MHP Bakırköy İlçe Başkanı Mehmet Başak 20 Kasım 1979 da vuruldu. Bu tarihten kısa bir süre önce Genel Başkan Türkeş’e telefonda şöyle demişti: “ Ben bu ilçenin üç yıl içindeki altıncı başkanıyım. Benden evvelkiler hep vuruldular. Ben de bekleyeyim mi” ?

İstanbul İl Başkanı Recep Haşatlı imanlı, vatansever, yüreği insan sevgisiyle dolu herkese yardımcı olmaya çalışan, çevresinde çok sevilen bir iş adamıydı. Gencecik oğluyla birlikte aracının içinde şehit edildi. Aynı günlerde Beyoğlu İlçe Başkanı Hüsnü Tepe’nin çalıştığı postaneyi basan kızıl teröristler “burada faşist var öldürmeye geldik” diye bağırıp kurşunlarını sıktılar.

Bu olaydan birkaç gün sonra Bingöl’ün Milliyetçi Belediye Başkanı Hikmet Tekin’e üst üste iki saldırı yapıldı. Başkan ilkinden yaralı olarak kurtuldu ancak teröristler öldürmekte kararlıydılar. Arabasını pusu kurdular; annesi ve kardeşiyle birlikte şehit ettiler.

Aynı tarihte Ankara İl Başkanı ve Kars senatör adayı Av. Hüseyin Cahit Aküzüm bürosunda, ilçe başkanı mühendis Şahin Bingöl evinin yanında, Çankaya İlçe Başkanı Hamza Uzgören sokak ortasında vuruldular. Oluk gibi kan akıyordu. Gazetelerde her gün ortalama yirmi kişinin ölüm haberi yayınlanıyordu. 27.12.1979 da çevresinde çok sevilen, parlak bir gelecek vaat eden, genç bir bürokrat Ercüment Yahnici pusu kurularak çapraz ateşe tutularak hunharca katledildi.

O günlerde milliyetçi bir yayın organı olan Her gün gazetesinin başyazarı Taha Akyol şunları yazmaktadır: “Bir nizami harp” karşısında olmadığımıza göre, Türk Devleti’nin terör olaylarını önleyecek hazırlığı yok mu? Yoksa terör sıkıyönetimin bile baş edemeyeceği kadar güçlü mü? Ey fazla konuşmayı, cübbelerle direnmeyi sevenler! Meslektaşımız öldürüldü, neredesiniz? Ey insanlıktan bahsedenler, ülkemizde katliam var neredesiniz? Ey devlet var mısın yok musun? Nerede inandığımız gücün hareketi?

Terör ülkeyi kasıp kavurmakta, acılar katlanarak artmaktadır. 4 Nisan 1980 de gazeteci İsmail Gerçeksöz vuruldu.

27 Mayıs 1980 de Türk siyasetinin yüz akı, kısa bakanlık döneminde sergilediği icraatla ahlak, fazilet ve dürüstlük timsali olarak anılmayı hak eden eski Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak aracından inerken evinin önünde katledildi. Şehitler kervanının sessiz, mütevekkil, imanlı ve vakur yürüyüşü çoğalarak sürmekteydi. 25 Ağustos 1980 de evli iki çocuk babası Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok eşi ve kızıyla birlikte bu kervana katıldılar.

Üç binden fazla şehidin her birinin ve onların eşlerinin çocuklarının, ana-babalarının her birinin yürek yakan ayrı bir hikâyesi vardır. Aradan 20–30 yıl geçtikten sonra geride bıraktıklarının kapısını kim çalar, mezarlarının yakınlarından başka ziyaretçisi var mıdır? Birkaç ay önce Necip Altınok’un kızı evlendi. Gözlerinde bir yaşındayken evlerinin önünde kurşunlanan ve simasını tahayyül bile edemediği babasının otuz yıldır yüreğindeki saklı tuttuğu özlemi vardı.

“Can yoldaşları” jargonunun anlamlı ve inandırıcı olabilmesi için ülkücü-milliyetçi şehitler silsilesi içersinden en azından bir kaçına olsun yer vermeyi düşünmeleri gerekirdi. Bu girişimi düzenleyenler eksikliğin ne anlama geldiğini, samimiyetlerini kuşkulu kılan bir ayrımcılık yaptıklarını acaba fark edecekler mi?

Evet Türkiye’nin 1980 den önce bu coğrafyayı bölmek, parçalamak, Kızıl Rusya’ya Peşkeş çekmek isteyen vatan haini solcu anarşistlere ve teröristler karşı, Göğüsleri İle, yürekleri İle, İmanları İle bu solcu teröristlerin karşısında duran bir yiğit kahraman nesil vardı. O kahraman neslin birçoğu bu toprağın kara bağrında yatıyor.” Dedi.

06 ocak 2011 Perşembe Sohbeti Pesendide Musiki Topluluğu

Eskişehir Türk Ocağının 06.01.2011 Perşembe günkü sohbetinde, Pesendide Musiki Topluluğu, Sultan Bestekarlar konulu bir konser verdi. Programdan Önce bir konuşma Yapan Ocak Başkanımız, Prof. Dr. Nedim ÜNAL, konuşmasında; Büyük milletler Kolay olmuyor. Kendiliğinden tesadüfi olmuyor. Büyük devletler büyük insanlarla beraber büyüyor. Bir milletin şairi Baki ise, şairi Fuzuli ise,    Mimarı Sinan ise, Şeyhül İslamı zembilli ise o millet büyük bir millet oluyor. Yine hakanı muhteşem Süleyman ise, Yavuz ise hakanları sultanları böyle olan milletler büyük millet oluyor. Bu milletler büyük devletler inşa ediyorlar ve biliyor musunuz ki bu sultanların hemen hepsi şairdi, bestekardı, bu sultanların hepsinin mahlası vardı.  Ve divanları vardı. İşte bu akşam pesendide musiki topluluğu, sultanlarımızın bestelerinden örnekler seslendirecekler.” Dedi.

Daha sonra söz alan Osmangazi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Topal, Pesendide Musiki Topluluğunun seslendireceği eserlerin ve makamların sahibi olan Osmanlı Sultanları ve eserleri hakkında bilgi verip; “sultan 1. Mahmut’un saz eserleri çoğunluktadır. Aynı zamanda kendisi iyi bir kemanidir. 3. Selim de büyük bestekârlarımızdandır. Günümüze ulaşan 39 tane saz eseri vardır. Padişahların pek çoğunun saz eseri vardır. Ama günümüze ulaşan pek azdır. Osmanlı sultanlarını saraydaki faaliyetlerinin en önemli bölümünü musiki oluşturmaktadır. Bu aslında dünya tarihinde bir ilktir. Sadece siyasete yön veren değil, musiki tarihine de yön veren bir saray sadece Osmanlıdadır. Osmanlının dışında yoktur. Aslında 2. Murat döneminde hoca Abdül Kadir Merami’nin, 2. Murat’a sunmuş olduğu eser ile beraber Osmanlı Sarayının Musiki Yolculuğu başlar.

İptidai Anlamda da Osmanlının kuruluşunda Musiki vardır. Selçuklu Sultanının, Sultan Osman Gaziye vermiş olduğu alametlerden biriside davuldur. Bu davuldan hareketle bir mehteran bölüğünün oluşturulması, Osmanlının bu musikinin merkezinde olduğunu gösteriyor.

3. selim aynı zamanda tamburi ve neyzendir. 15 civarında makam terkip etmiştir. Bestekârlık ayrı bir meziyet, icra ayrı bir meziyettir. Ama bunların hepsinin fevkinde olan makam terkip etmektir. Dolayısı ile özellikle 18. Yüz yıl Osmanlı musikisinin zirvesi olarak kabul edilir. Bu zirvenin şahikası da   sultan 3. Selimdir.

Sultan 2. Beyazıt da adli ve meri mahlasıyla şiirler yazan ve bir divanı olan padişahlarımızdandır. “ dedi.

Daha sonra Pesendide Musiki Topluluğunun Seslendirdiği muhteşem eserler ile Ocaklılar ve misafirlerimiz harika bir akşam geçirdiler.