Eskişehir Türk Ocağı’nın bu haftaki sohbetinde ‘‘Türk Tarihinde Etnisite Meselesi ‘’ konusuyla Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi  Prof. Dr.Üçler Bulduk bizlerle oldu. Açılış konuşması Ocak Başkanımız Prof. Dr. Nedim Ünal tarafından yapıldı.Daha sonra konuşmasına başlayan Bulduk konuşmasında özetle şunları söyledi;

TÜRK TARİHİNDE ETNİSİTE MESELESİ

Bir milletin yaşayışında, kültüründe ve sosyal, siyasal yapılanmasında coğrafyanın belirleyici bir rolü bulunmaktadır. Dolayısıyla coğrafyadan ilham alınan sosyal hayat tarzı, bir topluluğu diğerlerinden ayırmada etken bir unsurdur. Yaylak ve kışlak hayatının vazgeçilmez unsuru olan “konar-göçer”lik, Türklere has bir yaşayış biçimidir ve Türk konar-göçerliğinde, yer ve su “ıduk” yani mukaddes addedilir; bu inanış, güçlü bir vatan anlayışını ifade eder. Orta Asya’ya egemen olan sosyal ve siyasi kültür bozkırdır ve bozkırın egemenlik anlayışı, bu kültürün temsilcisi Türkleri hep ön plana çıkarmıştır. Bu nedenle Orta Asyanın siyasi coğrafya adı Türkistan olmuştur. Tıpkı Anadolu’nun Türkiye olması gibi. Bu coğrafyalarda olanlar veya buraya gelenler, en azından dil ve kültür bakımından Türkleşmişlerdir. Belki bu nedenledir ki, Türk devlet ve millet anlayışında ırktan ziyade dil ve kültür tanımlayıcı bir unsur olarak öne çıkmış; sosyal yaşayış ve algılar bir topluluğun hangi etnisiteye mensup olduğunu belirlemiştir.

Türk budunu/milleti siyasi bir birlik içerisinde yaşayan hür, müstakil bir ve beraber olan boyları kucaklayan geniş ve gelişmiş bir kavramdır. Dolayısıyla coğrafya, yaşayış ve kültür Türklerin hayata bakışlarında ve inanç dünyasında daha pragmatik ve sade bir anlayışın yerleşmesine neden olmuştur. Bu nedenle Türk kültürü etkileşime, ve daha önemlisi gelişime açık, fakat baskın bir kültürdür. Menşei itibariyle bir Türk ırkı vardır. Her ne kadar Türk adının bir ırki nitelemeden çok bütünleştirici bir üst kimlik olarak tebarüz ettiğini tarihi delillerle de ortaya koyuyorsak da, bu anlayış son zamanlarda sıkça ve kasıtlı olarak dile getirilen “aslında Türk yoktur” mealli safsatalara payanda yapılmamalıdır. Ancak, kapsayıcı ve gelişmeye açık olmayan kapalı ve ilkel “etnisite” mensubiyetinin,  değil aidiyet duygusunu taşımak, Türk olgusu ve gerçeğini kabul etmesini ummak da safdillik olur.’’dedi.Program soru cevap ve çay ikramı ile son buldu.