“TÜRKLER’DE PEYGAMBER SEVGİSİ”

37 senedir Ramazan’ın her pazarında devam eden ve artık bir Ramazan geleneği haline gelen “RAMAZAN KONFERANSLARININ” bu sene üçüncüsüne 9 Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Abdülkadir PALABIYIK Hocamızın ilgi ve merakla takip edilen “Türkler’ de Peygamber Sevgisi” konulu konuşmasında özetle:

“İslâm, her şeyden önce Allah’lı, Peygamber’li ve Kitap’lı bir dindir. Müslüman milletlerin dünya görüşlerinin şekillenmesinde de bu temel unsurlar etkili olmuştur. Bu anlayışlar; ahlâk, örf, âdet, gelenek gibi toplumsal; edebiyat ve sanat gibi kültürel gelişmelere yön vermiştir.

İslâm’ın Allah inancı soyuttur. O, mücessem bir varlık gibi telakki edilip ikonlaştırılamaz. Allah vardır, birdir, her şeyi yaratmıştır, doğrulmamıştır ve doğurmamıştır. Hiçbir şey O’na benzemez, Ebedî ve Ezelîdir. Beş duyu organıyla algılanamaz… O’na ancak inanılır.

Diğer taraftan İslâm’ın peygamberi vardır. O, kendisiyle peygamberlik halkasının tamamlandığı son peygamberdir. Tanrı veya yarı Tanrı değil, bizim gibi bir insandır.. Annesi ve babası vardır. Bizler gibi yer, içer, çarsı pazarda gezer, evlenir çocukları olur. Yorulmak, üzülmek, neşelenmek gibi bütün insânî vasıfları taşır. Nihâyet her canlı gibi O’nun da hayatının sonu vardır ve vakti zamanı gelince Hakk’a yürümüştür.

İslâm ümmetinin peygamber sevgisi Resûlullah aralarından ayrıldıktan sonra büyük bir özlemle devam etmiştir. Aynı zamanda bu özleme bir de merak eklenmiştir. Saadet asrına yetişemeyen Peygamber âşıkları, bu özlem ve meraklarını gidermek için, Resûlullah’ı gören bahtiyarlara O’nun muhtelif yönleri ile ilgili sorular yöneltmişlerdir. O zamandan itibâren de, artık peygambersiz geçecek günleri peygamberli kılabilmek amacıyla, Hz. Peygamber’in çeşitli yönlerini isleyen kitaplar yazılmaya başlamıştır.

O’na âit uygulamalar nesilden nesile aktarılarak yaşatılmaya çalışılmıştır. Bundan sonra toplum hayatına artık adına “sünnet” denen Peygamber kaynaklı uygulamalar yön verir olmuştur.

Müslüman olduktan sonra Türkler de bu faaliyetlerin içerisinde yer almışlardır. Onlar da, göremedikleri fakat engin ve derin bir sevgiyle bağlandıkları peygamberlerini hayatlarına ışık tutan bir rehber olarak içselleştirme çabası içerisine girmişlerdir. Her milletin duygu dünyası ve sevgi göstergeleri farklı olduğundan Türkler de kendi duygu dünyalarındaki peygamber askını farklı yönleriyle ortaya koymaya gayret göstermişlerdir.

Türkler, İslâm’ı Peygamber’in ashâbını gören bir kısım Tabiûn ve Etba-ı Tabiîn’den ve kitaplar vasıtasıyla öğrenmişlerdir. Bu süreç, zaman dilimi olarak Emeviler ve Abbasiler dönemine rastlar. Burada söz konusu edilen topluluk halinde İslâmlaşmadır.

Münferit ihtidâ hareketleri daha öncelere dayanır. İslâm’la müşerref olan Türkler bir kısım eski âdetlerini terk ettikleri gibi diğer bir kısmını da davam ettire gelmişlerdir. Bunların yanında yeni dinlerine uygun bir takım yeni davranış tarzları da geliştirmişlerdir. Bugün dâhi canlılığını koruyup devam etmekte olan, bu gelenek ve anlayışlarda en önemli ve belirleyici unsur, Kur’ân, Hz. Peygamber ve Hz. Ali üçlüsü olmuştur.  Anadolu coğrafyasında şekillenen İslâm anlayışının terkîbinde, adı konmuş veya konmamış bir “Allah-Muhammed-Ali” Kur’an-Hadis-Hz. Ali’nin sözleri mayası sezilmektedir.” Dedi.

Soru ve cevaplardan sonra Eskişehir Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal’ın teşekkür konuşması ve şükran beratı takdimini takiben Eskişehir Mevlevihane’si Tasavvuf Musıkîsi İcra heyeti tarafından konser icra edildi.https://www.youtube.com/watch?v=NEGaPCv4LgI&ab_channel=ESK%C4%B0%C5%9EEH%C4%B0RT%C3%9CRKOCA%C4%9EI