Nuri Gürgür
İsrail 13 Haziran gecesi İran’a düzenlediği saldırı ile üç yıl önce Gazze, Filistin ve Lübnan’da başlattığı savaşı doğuya, “ahtapotun beyni” olarak nitelendirdiği İran topraklarına kaydırmış oldu. İsrail yetkilileri saldırıların devam edeceğini açıklıyorlar. İran‘dan da benzer duyumlar alınıyor. Tablo, bu savaşın taraflarından birinin “yeter artık” deyinceye kadar süreceğini gösteriyor.
İsrail aslında uzun zamandan beri İran’a saldırmakta kararlıydı. Ancak bunu ABD ile yapmak istiyordu ama Washington henüz zamanı değil diyerek erteliyordu. İsrail’in 3 Ekim 2023’te Hamas’ı hedef alan görünümüyle İran’ın güdümündeki güçleri ezip Gazze, Filistin ve Lübnan’da kontrolü eline alması, İran’ın Suriye‘yi terk etmek zorunda kalması Tel Aviv’in bölgesel hedeflerine ulaşması, Tahran’ın tamamen yalnızlaşması anlamına geliyordu. ABD artık zamanın geldiğini düşünerek Netanyahu’ya yeşil ışık yaktı. Bunu yaparken diğer yandan Tahran ile nükleer anlaşma görüşmelerinin altıncısının hazırlığı görünümüyle İran’ı rehavete yönlendirmiş oluyordu.
İran’ın “hazırlıksız yakalandık, oyalandık” tarzındaki açıklamaları ciddiyetten yoksun mazeret üretme çabalarıdır. İsrail’in her an geniş çaplı saldırı yapabileceği açıkça görülüyordu. Bunun ilk denemeleri son üç yılda defalarca yapılmıştı. Hamas lideri Haniya’nın yanı sıra hedef konumundaki nükleer bilim uzmanları ve bir çok komutanlar Tahran’da öldürüldü.
13 Haziran’da başlatılan saldırının ilk iki gününde olanlar her şeyi açıkça ortaya koyuyor. Bu savaşın klasik konvansiyonel savaşla alâkası yok. İsrail günümüz şartlarına uygun tarzda geniş çaplı, çok yönlü, bilim ve teknolojinin tüm imkânlarından yararlanarak saldırıya hazırlanmış. İstihbarat örgütleri Mossad başrolde; operasyonun ayrıntılarına kadar hazırlayıcısı ve yürütücüsü, ABD istihbaratından, uydularından en geniş şekilde yararlanıyor.
Saldırı aylarca süren hazırlığın ardından başlatılıyor, saldırılan hedefler ve şahıslar özenle belirlenmiş; İran’ın hava savunma sistemi çalıştırılmıyor, Gn. Kr.Bşk., Özel Kv. Komutanı dahil askeri beyin takımını oluşturan komutanlar, 9 kadar nükleer bilim uzmanı ilk aşamada öldürülüyor. İsrail bir yandan iki yüz kadar F-35, F-15 ve F-16 savaş uçağıyla Tahran ve çok sayıda kentte belirlenen hedefleri vururken diğer yandan Tahran’da önceden konumlandırılan İHA’lar nokta atışlarıyla hedeflerini vuruyorlar.
İran ilk şok dalgasının altında ezilmedi. Yüzlerce kamikaze dron ve füzelerle karşı taarruzu başlattı. İsrail’in Demir Kubbe sistemi kısmen delindi. Üç gece boyunca süren karşılıklı hipersonik füzelerin kullanıldığı çatışmalarda çok sayıda İsrail kentinde ciddi hasarlar oluştu, ölenler ve yaralananlar oldu. Güç dengesi İsrail lehinde görünse bile İran teslim olmayacaktır. Ekonomik sıkıntılar artacak olsa da rejim karşıtları Netanyahu’nun kışkırtmalarıyla yönetime en azından bu savaş ortamında başkaldırmazlar. Ayrıca Tahran henüz Hürmüz Boğazı kartını kullanmadı.
Süreç 90’ların başındaki BOP döneminden bu tarafa İsrail ve Tevrat mümini siyasal dinci müfrit kesimin lehine işliyor. İlk dönemde icraatçı ABD idi. Önce Saddam’ı devirerek Irak’ı böldüler, kıpırdayamaz hale getirdiler. Libya’da Kaddafi öldürüldü, ülke bölündü. Mısır’da Mursi-İhvan bertaraf edilerek söz dinleyen Sisi lider yapıldı. İbrahim anlaşmasıyla Körfez ülkeleri Washington’a bağımlı hale getirildi. İkinci bölümde esas aktör İsrail sahneye çıktı. Gazze harabeye çevrilirken Hamas ezildi. Hizbullah lideri yerin yedi kat altında öldürülürken örgütü dağılıp, bitti. Suriye ‘de Esat yıkılırken en kazançlı taraf İsrail oldu. Dürziler, Kürtler ve Nusayriler artık onların güdümüne girdiler. Bölgede İsrail’in diş geçiremediği iki ülke Türkiye ve İran kaldı.
İran’ın Şii Hilali rüyası Esat ile birlikte yere çakılmıştı. Şimdi kendi coğrafyasında felçli hale getirilmek isteniyor. İsrail’in meselesi Şiilik veya Sünnilik değil; nükleer teknolojide, silah yapımında rakip istemiyor. Nükleer güç konumuyla ve küresel siyonizmin desteğiyle bölgenin efendisi olmayı hedefliyor. Tevrat’ı referans gösteriyor. Tahran rejiminin otokratik yapısından kaynaklanan sorunlar ayrı bir mesele. Bunlara hukuk ve adalet adına karşı çıkabiliriz ama her şeyden önce bu haydut devletin, İsrail’in durdurulması gerekiyor. Haydutluğu pervasızca sürdürebildiği sürece bölgemizde barışın huzur ve istikrarın oluşması mümkün değildir.
