Eskişehir Türk Ocağı Gençlik Kolları ve ESOGÜ TÖMER tarafından hazırlanan ‘’Türk Dünyası’nda Nevruz Bayramı’’ adlı bilgi şöleni Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Konferans Salonunda gerçekleştirildi. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr Özkul Çobanoğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı bilgi şöleninin açılış konuşmalarını Eskişehir Türk Ocağı Gençlik Kolları Başkanı Eyüp Ersegün Kahraman ve TÖMER Başkan Yardımcısı Yrd .Doç. Dr.Adem Koç birlikte gerçekleştirdi. Program açılış konuşmalarının ardından , Prof. Dr.Özkul Çobanoğlu’nun konuşması ile devam etti. Sayın Çobanoğlu konuşmasında şunlara değindi: Bayramlar, kökenlerini grup hayatından alan kollektif bir olgu olarak takvime bağlı günlerde topluluk tarafından paylaşılan ve grup kimliğinin dışa vurulduğu çok amaçlı yahut çok işlevlive karmaşık yapılara sahip davranış kalıplarını içeren kültürel formlardır.Türk kültüründe de “Yengi Kün, Yenigün, Ergenekün Ulustın Ulığ Küni” gibi adların yanı sıra mahalli söyleyişlerle “Nawrez, Navrez, Nawroz, Neüruz, Nervüz, Nooruz, Navrız, Novrûz, Noruz, Noyruz” şeklinde adlandırılan Nevruz bayramı da bunlardan birisidir. Yüzyıllardan beri Türkiye’nin dört bir köşesinde kutlanılan Nevruz Bayramı, Başkurtistan’da Tataristan’da , Karaçay Malkarlar’da Kırım’da,Özbekistan’da , Makedonya’da,Doğu Türkistan’da, Çuvaşistan’da, kısaca Adriyatik’ten Çin Denizine varıncaya dek Türk Dünyasının dört bir yanında kutlanmaktadır. Peki Nevruz’u Türk Dünyasında ve komşu kültürlerde bu denli önemli ve yaygın kılan özellikler nelerdir ve bir Türk Halk bilimci olarak bunları nasıl izah edebiliriz ? Öncelikle Nevruz Bayramı’nın takvime bağlı olduğu 21 Mart tarihininin Kuzey Yarı kürede iklim ve ona dayalı olarak gelişen kültürel genel özelliklerine kısaca değinmekte fayda vardır. Günle gecenin birbirine eşit olduğu ve Kış mevsiminin bitip Bahar mevsiminin başladığı 21 Mart, gerek hayvancılıkla ve gerekse çiftçilikle uğraşan topluluklar için hayatın dönüm noktası olan önemli bir gündür Bozkır hayatı yaşayan ve hayvancılıkla uğraşan toplumlar için iklim ve coğrafya özelliklerine dayalı olarak Kış’ın zorlu olduğu yörelerde ağıllarda, dam altında beslenen küçük ve büyükbaş hayvanların dışarıya salınma zamanını belirlerken, kış mevsiminin daha mutedil olduğu yörelerde yaşayıp “yaylak ve kışlak” sistemine göre kışın geçirildiği “kışlak”tan baharın ve yazın geçirileceği “yaylak”a, yaylalara göçün başlangıcını belirlemektedir. Dahası, göreceli olarak kışın daha damutedil olduğu yerlerde “döl dökme” yahut yavrulama döneminin başlangıcını işaretlemektedir. Toprağa yerleşik olarak yaşayan ve ziraatle uğraşan topluluklarda ise yine iklim ve cografyaya bağlı olmakla birlikte Kuzey yarım kürede bir yandan toprağın “tav tutup” ekime, dikime elverişli hale gelmesi,ağaçların meyveye durduğu ve öte yandan da Güz’ün ekilen ekinlerin karların kalkmağa başlamasıyla hallerinin ve dolayısıyla toplumun yiyecek açısından muhtemel akibetlerinin görülüp anlaşılır olduğu dönemin de başlangıcıdır. Ancak kanaatimizce Nevruz’un Türk dünyasındaki kutl anılış nedenleri içinde yer almaya başlayan en sonuncusu, binlerce yıldan beri birbirinden ayrı olan Özbek, Tatar, Kazak, Azeri, Türkmen ve diğer kardeşlerin birleşme ve yeniden buluşma günü oluşudur. Bu olayın ehemniyetini Dursun Yıldırım’ın (1988: 67) ifadesiyle söyleyecek olursak “…tarih, Türklerin önüne, son bir kez daha, Köktürk çağı fırsatı koymuştur.” Eğer bilimden, kaliteden ve üretimden taviz vermeden yaşamağa ve yaşatmağa devam edersek, Bilge Kağanlayın “Törüyütutubirmemize” engel ne ? “Muassır medeniyet seviyesine” erişip,geçivermemize engel ne ? Türk Dünyasının esaret altında geçen karanlık ve zulüm dolu gecesinin sökmüş bulunan kutlu şafağında sözlerimin başından beri sıraladığım yapısal, işlevsel ve tarihî nedenlerin hiçbirisi dahi olmasaydı;Ulu Önderin “Ne mutlu” deyip övdüğü biz Türkler, atalarımızın binlerce yıl önce Demir Dağı eriterek esaretten kurtulup, hürriyetlerine kavuşmalarının şerefine bayram olarak kabul edip kutladıkları 21 Mart Nevruz Bayramı gibi bir günü, yüz milyonlara varan Türk kardeşimizin Demirperde’yi parçalayarak hürriyetlerine ve kardeşin kardeşe kavuşma gününün bayramı olarak kutlamalıydık, kutlayacaktık, kutluyoruz. Bu anlamda, Nevruz’unuz kutlu, ömrünüz bereketli olsun. Türk Ergenekon Bayramı olması ve Demirdağı eritip Ergenekon’dan çıkan Türklerin kutladığı “Hürriyet Günü” oluşu,Demirperde’nin parçalanmasıyla Adriyatik’ten Çin Denizine dek esaret altında yaşayan dünya Türkleri için İkinci bir Ergenekon anlamı taşımaktadır. Bu ulusal boyutuyla Nevruz, TÜRK HÜRRİYET ve KARDEŞLİK BAYRAMI’dır. Bu anlamı sembolize eden simge olarak binlerce yıllık devlet idarecilerinin örste demir dövme geleneği devam ettirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Yukarıda bir kısmını sıraladığımız, bu bir güne yüklenen onlarcaanlam bizi şaşırtmamalı “acaba hangisi doğru” yanlışlığınadüşürmemelidir. Çünkü gelenek ve halk kültürünün doğası gereği hepsidoğrudur. En kestirme yoldan ifade etmek gerekirse, halkbilimi, halk kültürü veya folklor adıyla bilinen kültür unsurlarının bir folklorcunun veciz ifadesiyle, bazen binlerce yıllık şişelerde sunulan binlerce yıllık içki iken, bazen de binlerce yıllık içkinin yeni şişelerde veya binlerce yıllık eski şişelerde sunulan yeni içki olduğu unutulmamalıdır. Dahası, bu anlam çokluğu veya Nevruz’da meydana gelen anlam birikmesi yahut katmanlaşması kanaatimizce onun geniş toplum katmanlarınca benimsenip özümsenmesinde ve binlerce yıllık bir süreçte süreklilik kazanmasında en önemli rolü oynamış son derece mühim bir özelliğidir. Bayram bir milletin, taşıdığı değerler manzumesi ve anlamı üzerinde ittifak ettiği bir gün olmak durumundadır. Tıpkı, Kazak Türklerinin Nevruz için kullandığı “Ulıstın uluğ küni” yani “ulusunulu/büyük günü” ifadesinde olduğu gibi…. Buna göre ister ayini/dini bir ritüele dayansın isterse dindışı/seküler bir ritüele dayansın takvime bağlı bir kültür veya folklor hadisesi olarak ulusal bir bayram bir toplumu derleyip toparlayıcı olmak durumundadır. Bayramların bu özelliklerini gözeterek Nevruz Bayramı kutlamalarına işlevsel ve yapısal özelliklerini bozmadan pragmatik yaklaşmak zorundayız. Bu nedenle, Türk kültüründe yer alan ve bir kısmını yukarıda sıraladığımız anlam ve işlevlerinin yanısıra Nevruz’a tarih boyunca yapıldığı gibi yeni anlamlar ve işlevler kazandırılmalıdır. Bu yeni anlamlar ve işlevler neler olabilir sorusundan hareketle şunlar söylenebilir. Nevruz’un bu yapısal ve işlevsel özelliğinden istifade ederek günümüzde resmi törenlerle yenilenen kutlamaların daha geniş toplum katmanlarınca benimsenmesi için yeni anlamlar teklif edilebilir. Yani bin yıllık şişede yeni içki olarak verilecek yeni toplumsal mesajlar şunlar olabilir: Nevruz Türk kültüründe küslerin barıştığı bir gün olarak bilinir ve kutlanır. Bundan hareketle içte ve dışta ırkçılıktan çok çeken bir millet olarak biz Türklerin, Dünya insanlığına IRKÇILIKLA MÜCADELE GÜNÜ olarak Nevruzu önermemiz ve kutlamamız mümkündür. Irkçı hoyratlıkları hortlatan, “Yeni Dünya Düzeni” dayatmasına, yaradılanı yaratandan ötürü kutsayan, yetmiş iki milleti bir sayan bir kültürün çocukları olarak verebileceğimiz en güzel cevaplardan birisinin bu olduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde binlerce yıldan beri bütün kültürlerde CİNSİYET AYIRIMCILIĞI sürüp gitmektedir. İnsanın tercih hakkı bulunmadığı kişilik ve kimlik unsurlarının başında gelen kadın veya erkek olmayadayanarak KADINLARIN AŞAĞILANMASI VE İKİNCİ DERECEDEBİR YARATIK MUAMELESİ GÖRMESİNE SON VERİLEREK, tıpkı gece ve gündüzün eşitlendiği gibi kadın ve erkek olmanın insan olmakta eşitlendiği bilincinin yeşertileceği, cinsiyet farkının tahakküm hakkını getirmediği bir dünya, İnsanın önce insan sonra da insan olarak kabullenildiği bir dünya için Nevruzu aynı zamanda CİNSİYET AYIRIMCILIĞI İLE MÜCADELE GÜNÜ olarak da kutlamamız ve evrensel olarak kutlanılmasını önermemiz mümkündür . Erozyon nedeniyle her yıl Kıbrıs Adası büyüklüğünde toprağı denize giden, kaybolan ve böyle giderse çok yakın bir gelecekte çölleşecek olan yurdumuzu düşünerek, Anadolu Türkleri olarak Nevruz’a yüklememiz gereken bir yeni anlam ve işlev de, AĞAÇ DİKME ve EROZYONLA MÜCADELE İÇİN AYAĞA KALKMA GÜNÜ OLMALIDIR. Sonuç olarak, başta Türk Hürriyet ve Kardeşlik Bayramı olmak üzere, geleneksel anlamlarının yanısıra bu üç yeni anlamıyla Nevruz Bayramı darmadağınık bir halde olan Türk aydınlarını etrafında toplayabilir. Yeni bir toplumsal mutabakatın meydana gelmesinde ve oluşumu her geçen gün hızlanan yeni kültürel terkibimizin şekillenmesinde katolizör rolü oynayabilir. Şölenin sonunda Prof.Dr.Özkul Çobanoğlu’na hediyeleri Eskişehir Türk Ocağı Gençlik Kolları Başkanı Eyüp Ersegün Kahraman tarafından takdim edildi. Daha sonra programa katılanlar hep birlikte demir dövme ve ateşten atlama etkinliği gerçekleştirildi.