Sizlerle bugün çok farklı bir kültür insanı ile birlikte olacağız.Hz.Mevlana ve Moğol istilası üzerinde çok polemik yapılan bir meseledir.Bizler bugün Ali Bektaş’ın Konya’dan, Mevlana’dan getirdikleriyle, gönülden getirdikleriyle bu konuyu konuşacağız’’ diyerek sözü konuşmacı olarak katılan araştırmacı yazar Ali Bektaş’a bıraktı.

Konuşmaya başlayan Yazar Ali Bektaş özetle şunları söyledi;

HANGİ MEVLANA SORUSU ETRAFINDA DEDİKODUYA DALMIŞ İNSAN YIĞINI KENDİLERİNCE ONA BİR AD KOYMAYA BİR SINIR ÇİZMEYE ÇALIŞIYORLAR

Nedense bir dönemde vuku bulmuş büyük siyasi ve sosyal olayların içine, o dönemin büyük adamları dahil edilmek istenir. Onların da muhakkak olan bitende payı, hatta sorumluluğu vardır diye kabul edilir. İslam Ortaçağı’nın sonunu getiren Moğol kalkışımı ile Hazret-i Mevlana arasında da böyle bir bağlam kuruluyor son yüz yıldır. Mevlana’yı okuyanlar, onu sadece ilmi, edebi, tasavvufi görüşleriyle değil, siyasi ve sosyal yanlarıyla da okumak istiyorlar. Bu istek, tarihin imkansızlığının tartışıldığı sosyal bilimler açısından yeni problemleri ve zorlukları beraberinde getiriyor. Hangi Mevlana sorusu etrafında dedikoduya dalmış insanlar yığını kendilerince ona bir ad koymaya bir sınır çizmeye çalışıyorlar. Moğol kalkışımına “şeriatçıların” beklediği gibi isyan etmeyen! Mevlana olsa olsa ajan olabilir yahut böyle İsyan etmediğine göre olsa olsa hümanist olabilir. Kimsenin aklına başka bir şey gelmiyor. Veya akla gelen başka şeyden karşımıza çıkan Mevlana portresi diğerlerinden daha kaypak daha mürai olabilir.

Oysa şu sözlerin sahibi olan bir arif başka bir şeyden bahsediyor olabilir:
“Gerçi dışarıdaki hasmı mağlup ettik ama, içimizdeki düşman ondan daha fenadır.
Onun öldürülmesini aklın, idrâkin yapacağı bir iş sanma. Nefis aslanı tavşanın maskarası olmaz.

Nefis cehennemdir. Cehennem ise bir ejderhadır. Ona deryalar dökülse sönmez.
Yedi deryayı içse bu yine onun hararetine tesir etmez.
Taşlar ve taş yürekli kafirler, ağlayarak ve mahcup cehenneme giderler.
Bu kadar gıda onu doyurup sakinleştirmez. Cenabı Hak seslenir:
“Doydun mu? Söyle!” “Hayır”, der. Doymak yok ve iştiha baki.

Bu kadar insan ve cinleri lokma gibi yutmuşken midesi “daha var mı?”diye coşar.
Tanrı lâmekan’dan onun üzerine ayağını koyunca o dem ateş dolu cehennem sakinleşir.

Nefis, kötüdür. Çünkü o cehennemin bir parçasıdır. Küllün tabiatı cüzlerde de caridir.
Ancak Hakkın ayağı onu teskin eder. O’ndan başkasının bu yayı çekmesini mümkün sanma.

Yaya doğru ok lazımdır. Eğri ok şüphesiz yol almaz.
Ok gibi doğru ol da, yay seni menziline ulaştırsın.
Zira küçük cihadı tamamladık, büyük cihad için gayret et.
Biz şimdi küçük cihaddan döndük. Peygamberin büyük cihad dediği şeyi bil.
Kafdağını iğne ile yerinden ayırmak için kuvvet ile yardım Haktandır, gerisi lâf.
Safları dağıtanı aslan sanma, asıl nefsini ezebilen aslandır.”
Mesnevi 1430. beyit.birinci cilt.

MEVLANA’DA HAKİKİ BİR İNKILAB VAR

Allah’ın durduğu bir ‘yer’ varsa orda duruyor.. ‘Ben kulumun zannına göreyim’ kabulüne göre bakılırsa öyle.. ‘İslami’ anlayışlar kendi açılarından henüz Mevlana’yı bir yerde durdurmuş/ bulundurmuş değiller bana göre.. Çünkü, hem afaki hem enfüsi, sokak kavgası kifayetsizliğinde bir ihtilal arıyorlar, oysa Mevlana’da bu pek belirgin değildir.. Gerçi zorlasalar onu da bulmak zor değil.. Mevlana’da hakiki bir ınkılab var.. İçten dışa, dıştan içe sürekli birbirini sorgulayan, provake eden, yerine göre iten ve çeken bir ınkılab… Tabi Hazret’i bütünüyle okumadıkça bunu anlamak zor…

Mevlana’nın günümüzdeki dar anlayışlara kurban edilmesini önlemek için neler yapılabilir?

İnanın hem çalıştığım kurumda, hem başka yerlerde buna sıkça rastlıyorum.. Gerçi kurban edebilmiş değiller.. Hazret’e ‘yeni dinlerin peygamberi’ yaklaşımını esas edinen küresel çapta bir tezgah 1973 yılından beri iş başında.. Unesco’nun vs.’nin Hazret’i büyük projelere eklemlemek gayretini her yerde görmek mümkün.. Fi hi ma fih’te de buna benzer bir projeyle geliyorlar.. Diyorlar ki; Sadrettin’in ashabından bir grup, Hristiyanlar’a dediler ki İsa Allah’ın oğludur, biz de öyle düşünüyoruz. Sen ne dersin? Haşa diyor; Yahudiler’den köşe bucak kaçan bir adam nasıl Allah’ın oğlu olur.

Mesela Mesnevi’de; beraber yolculuk ederken ellerine para geçen ve bir handa konaklarında ortak parayla bir tepsi helva alıp en güzel rüyayı kim görürse sabah uyandıklarında helvayı en güzel rüyayı görenin yemesine dair; Müslüman, Yahudi ve Hristiyan bahisleşmesinde, helvayı Müslüman’a yedirir. Böyle daha yüzlerce örnek getirmek mümkün O’ndan. Mesela ‘ben Ahmed’in yolundan daha iyi bir yol, yürüyüşünden daha iyi bir yürüyüş görmedim.’ der… Şimdi gerçekten sevenler oturup ciddi ciddi Hazret’i okumalılar.. Başka yolu yok. Bu kirlilikle baş etmek imkanımız yok. Bir de tabi işin asıl hikmeti şurda: Allah bu kitapla bir kısmını sapıtır, bir kısmına hidayet eder.’’ dedi.

Sayın Bektaş’ın konuşmasından sonra sohbete soru cevaplar ve çay ikramı ile devam edildi. Farklı düşüncelerin ve bakış açılarının konuşulduğu sohbette, zihinlerde farklı şekillerde tasavvur edilen Mevlana’nın bir kalıba dökülemeyeceği vurgulandı. Samimi bir havada gerçekleşen sohbet sonrası diğer hafta yapılacak Perşembe sohbetinde buluşmak temennisiyle program son buldu.