Güvenlik güçlerimizin  yurt içinde ve Irak’ın kuzeyinde PKK terör örgütüne yönelik operasyonları devam ediyor. PKK’nın Irak’ın kuzeyinde Kandil’in uzantısı dağlık alandaki başlıca barınak yerlerinin hedef alındığı bu operasyonlarda yüzlerce terörist etkisiz hale getirildi, tahkim ettikleri mağaralar, silah ve mühimmat depoları, yığınak yerleri yıkıldı; istihbaratın belirlediği elebaşı konumundaki çok sayıdaki isim nokta operasyonlarıyla etkisiz kılındı. Böylelikle PKK, her yıl bu aylarda kuzey Irak üzerinden düzenlediği saldırıları yapamaz hale getirildi. Ancak terör örgütü bu bölgelerde yediği  darbeler üzerine eylemlerini Suriye’nin kuzeyindeki yerleşim yerlerine, Barış Pınarı ve Zeytin Dalı Harekat bölgelerine kaydırmaya çalışıyor. Son aylarda bölgedeki askeri birliklerimize ve Suriye Milli Ordusu’na  çok sayıda saldırı girişimi oldu.

Türkiye en yetkili ağızlardan doğrudan milli güvenliğimize yönelik bu saldırılara gerekli cevabı vermekte kararlı olduğunu defalarca açıkladı. ABD ve Rusya’yı PKK’nın Suriye’deki kolu olan SDG, PYD ve YPG’yi yardım ve desteklerini kesmeleri için uyardı. En son İsveç ve Finlandiya’nın NATO ‘ya üyelik başvurularını veto etmesi güvenlik konusundaki hassasiyetinin göstergesidir. NATO Genel Sekreteri  Stoltenberg Türkiye’nin taleplerine kulak verilmesi gerektiğini söyleyerek “Hiç kimse terör saldırılarından Türkiye kadar zarar görmedi“  dedi.

Genel Sekreter’in bu olumlu yaklaşımına karşı ABD ve Rusya’dan yapılan açıklamalar,   Suriye’nin kuzeyinde YPG’nin etkili olduğu bölgelerden askeri birliklerimize ve ülkemize yöneltilen saldırıları önemsemediklerini ve güvenlik güçlerimizin bu unsurları etkisiz kılmak amacıyla yapmaya hazırlandığı yeni bir harekata karşı olduklarını gösteriyor. ABD Dışişleri Bakanı  Blınken  “Suriye içinde IŞID’e karşı savaşı partnerlerimiz yoluyla etkili şekilde sürdürüyoruz. IŞID’ı tıkadığımız kutuda tutmak için gösterilen çabaları tehlikeye atacak hiçbir şey istemiyoruz“ diyerek terör örgütünü stratejik ortak olarak gördüklerini bir kere daha açıkladı. Rusya Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise  Ankara’nın Suriye’deki mevcut durumu daha da kötüleştirecek eylemlerden kaçınmasını umdukları ifade edildi;  sınıra Şam yönetimi askerlerinin yerleştirilmesi önerildi.

Türkiye Suriye üzerinden gelen terör tehditlerini önlemek amacıyla 2016 yılında Fırat Kalkanı , 2018’de Zeytin Dalı ve 2019’da Barış Pınarı adlarıyla üç büyük harekat düzenledi. Barış Pınar Harekatı’na başlamadan önce hem ABD hem de Rusya ile görüşülmüş PKK /YPG unsurlarını sınırımızdan 30 -32 km. güneye çekecekleri husunda mutabık kalınmıştı. Ancak sözlerinde durmadılar. Güvenlik güçlerimizin 460 km. uzunluğunda bir hattı kontrolüne almaya yönelik girişimini engelleyerek harekatın 160 km ile sınırlı tutulmasını sağladılar; terör unsurlarının bölgede kalmasına göz yumdular.

Türkiye Tel Rıfat ve Münbiç’in stratejik önemini bildiğinden ilk operasyondan itibaren buraları hedef almıştı. Ancak ABD ve Rusya bu mıntıkalara kendi askerlerini yerleştirerek güvenlik güçlerimize set oluşturdu. Şimdi de yapılması planlanan operasyonun öncelikli hedefinin bu yerler olduğunu bildiklerinden İŞID ve bölge istikrarını öne sürerek harekatı yaptırmamak istiyorlar. Diğer yandan Şam rejimi ve destekçisi İran da egemenlik haklarını öne sürerek harekata karşı çıkıyorlar. Türkiye bu iki mıntıkayı  PKK/YPG unsurlarından arındırıp kontrolüne  alabilirse hem ekonomik hem de sosyal açıdan  çok önemli stratejik bir başarı. sağlamış olacaktır.

Tel Rıfat Türkiye sınırına 18 km uzaklıkta; bölgenin su kaynaklarının yüzde 60’ı burada. Türkiye’nin bu iki mıntıkada güvenliği sağlaması durumunda  terör örgütünün baskısından kurtulmak için buralardan kaçmak zorunda kalan Arapların ve Türkmenlerin topraklarına dönmelerinin kapıları açılmış olacaktır. Ayrıca Fırat’ın doğusundaki Barış Pınarı harekatıyla kontrolümüze geçen alanla Afrin arasında  coğrafi ve sosyo/ekonomik bağlantı kurulunca terör örgütünün  bu bölgedeki eylemlerinin önü önemli ölçüde tıkanacaktır.

Ankara ‘dan en  üst düzeyden yapılan açıklamalarda bu harekatın hazırlıklarının tamamlandığı ve her an başlayabileceği ifade ediliyor . ABD ve Rusya’ya rağmen  bölgedeki stratejik dengeleri lehimize değiştirebilecek bu çapta bir harekatı yapıp  başarmak elbette kolay olmayacaktır . Türkiye’nin halen içinde bulunduğu ekonomik şartlar, enflasyonun 1994’deki krizi bile aşan yüksek seyri, fiyat artışları , döviz sıkıntıları ortadadır. Ayrıca Yunanistan’ın tarihi geleneğine uyarak Batı’lı ülkeleri sürekli şekilde aleyhimize kışkırtması, sırtını ABD ve AB’ne dayayarak Ege’de olup bittiler tezgahlaması her an patlamaya hazır  ciddi bir sorundur. ABD’nin, Rusya’nın AB’nin tavırları ortadadır . Türkiye’nin bu çok taraflı  yoğun dış sorunlar ve terör tehditlerine karşı  “iç cephe”yi sağlam tutması gerekiyor. İç siyasetteki gerginliklerin normal boyutunu aşarak  toplumsal kutuplaşmaya dönüşmesi dışarıya karşı hareket kabiliyetimizi büyük ölçüde kısıtlar.  Yakın siyasi tarihimizde  husumetlere neden olan siyasi kutuplaşmaların nelere mal olduğunu, Balkanlar’daki  600 yıl boyunca vatanlaştırılan topraklarımızı nasıl kaybettiğimizi unutmayalım. Genel seçimlerin yaklaşmakta oluşu siyasi basiretsizliğe, sağ duyu eksikliğine yol açmamalıdır. Milli çıkarlarımızı mevcut ağır  ekonomik ve politik şartlara rağmen  koruyabilmemiz için şahsi ve siyasi öfkeleri, duyguları bir kenara bırakarak aklımızı kullanmaya, milli  nitelikteki  dış politikayı ortak çıkarımız  olarak benimsemeye , her zamandan daha fazla ihtiyacımız var.