Nuri GÜRGÜR

Güney Afrika Cumhuriyeti‘nin Birleşmiş Milletler Örgütü’nün en yüksek yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı “UAD“na 29 Aralık 2023‘te İsrail’in 1948 tarihli BM Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi‘ni ihlal ettiği, cezalandırılması gerektiği ve durumun aciliyeti sebebiyle ihtiyati tedbir alınması isteğiyle Lahey’de açtığı davaya ilişkin “ara  karar” 26 Ocak‘ta açıklandı; kararda İsrail’in davanın düşürülmesi talebi reddedilerek İsrail’in saldırılarına maruz kalan  Gazzelilerin sözleşmenin 2.Maddesindeki “korunan grup” tanımını karşıladığı, Gazze’deki “felaket” boyutuna  varan insani durumun “acil tehlike“ olduğu belirtildi; İsrail’in Soykırımı engellemek için etkili önlemler almasına, bunlara ilişkin UAD’na bir ay içerisinde rapor vermesi istendi; soykırım yapıldığı anlamına  gelen önemli bulgular ve görüntüler bulunduğundan davanın esastan görüşülmesine ( 15/2 oyla ) hükmedildi.

UAD’nın bu kararı son derece önemlidir. Gerçi davada esas kararın verilmesi süreci uzayabilir; ama bu durum İsrail’in savaş ve insanlık suçlusu konumunda olduğu gerçeğini gölgelemez. Netanyahu ve aynı zihniyetteki Tel Aviv yönetimi yaptıkları insanlık ve ahlak dışı zulümlerin hicabını duymayacak derecede vicdandan yoksun olduklarından, UAD’nın kararının derin bir pişkinlik içerisinde lehlerine olduğunu söylemeye başladılar. Kararda ateşkes istenmeyişini başarı diye yorumluyorlar. Oysa kelime olarak telaffuz edilmemiş olsa da İsrail’den soykırım olarak nitelendirilecek eylemlerden kaçınması, bu yönde önlemler alıp bir ay zarfında buna ilişkin rapor vermesinin aynı anlama geldiği ortadadır. Kaldı ki davanın esastan görüşülecek olması bile uluslararası hukuk açısından ağır bir darbedir, İsrail artık soykırım suçlusu olarak sanık sandalyesindedir. Davanın nihai kararı ne olursa olsun nesiller boyunca bu zilletin altından kalkamayacaktır.

Güney Afrika Cumhuriyeti’ni UAD’nda temsil eden hukukçular heyeti son derecede başarılıydılar; çok iyi hazırlanmışlardı. Taleplerini hukuki esaslara, konuya ilişkin içtihatlara, belge ve olgulara dayanarak ortaya koydular. Böylelikle ara kararın gecikmeden çıkmasını sağladılar. UAD kararında Güney Afrika Cumhuriyeti temsilcilerinin iddialarının “makul seviyede“ ispatlandığını belirtirken esas hakkındaki görüşme kararını buna dayandırdı.

Ancak İsrail’i yöneten başta Netanyahu olmak üzere fanatik Yahudi ırkçısı yöneticiler her şeye rağmen hedeflerinden vazgeçmek niyetinde görünmüyorlar. Yıllardır kendilerine yöneltilen her eleştiriyi “anti seminist saldırı” diye savuşturma kolaycılığını bu konuda da kullanmaya çalışıyorlar. Maliye Bakanı daha da ileri gitti;  “Hamas’ın İsrail halkına soykırım yapmak istediğini, bunun engellenmesi için UAD’nın Filistinlileri Gazze’den sürüp çıkarmak yönünde karar almasını“ önerecek kadar komik istekler öne sürdü.  Tel Aviv’de mevcut siyasi iktidar sürerken UAD kararlarının uygulanması beklenemez. UAD’nın zaten kararlarının uygulayabilecek bir gücü bulunmuyor. Bunu son olarak Rusya- Ukrayna savaşı hakkındaki kararının Rusya tarafından dikkate alınmaması vesilesiyle gördük. İsrail’in bu derece saldırgan olmasında doğal olarak ABD ‘den aldığı sınırsız yardımların payı çok büyük. Washington UAD ‘nın bu kararı üzerine tutumunu değiştirir mi, Yahudi lobisinin güdümünden çıkar mı? Biden ve Blinken gibi kendilerini Yahudilerle özdeşleştirmekten kaçınmayan yöneticiler olduğu sürece Amerikan politikasında ciddi bir değişim mümkün görünmüyor. Bu arada İsrail’in 75 yıldır sürüp gelen, son dönemde zirveye tırmanan Filistin’e yönelik politikasında, Türkiye’nin dışındaki Müslüman ülkelerin utanç verici tavrının etkisini de belirtmek gerekiyor. 28.01.2024