KIZILAY TOPARLANMALI | Nuri GÜRGÜR

Deprem felaketine maruz kalanların kurtarılması konusunda yaşanan sorunların, özellikle en kritik ilk iki gün boyunca çok yerin adeta kaderine terkedilmiş olmasının, sonraki günlerde çok fazla göze çarpan yetki kargaşası ve koordinasyonsuzluğun sorumluları tartışılırken doğal olarak iki kurum AFAD ve Kızılay ön plana çıkıyor. Kızılay’ın deprem felaketzedelerinin en acil ihtiyaçlarından birinin çadır olduğunu bilmesine, en büyük üreticinin kendisi olmasına rağmen elindekilerini bir özel yardım grubuna parayla satması büyük tepki topladı. Bu davranışı son yıllarda iktidarın yan kuruluşu anlamına gelen ve tepkilere yol açan bazı kararıyla birlikte kurumun yüz elli yıllık itibarını çok sarstı. Varlığıyla yokluğunu neredeyse fark edilemez hale getiren pasifliği, yöneticileri açısından fazla önem taşımasa da Kızılay bu görünümü hak etmiyor, ona milletimizin her zaman ihtiyacı vardır.

Kızılay “Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti” adıyla 1868 yılında kuruldu. 93 Osmanlı-Rus Harbi sırasında “Hilali Ahmer Cemiyeti” adını aldı. 1923’te adı “Türkiye Hilali Ahmer Cemiyeti” oldu. 1935’te “Türkiye Kızılay Cemiyeti” ve 1947’de “Türkiye Kızılay Derneği” adını aldı. Statüsünde tüzel kişiliğe sahip özel hukuk hükümlerine tabi “kâr amacı gütmeyen”, yardım ve hizmetlerini karşılıksız yapan, kamu yararına çalışan bir gönüllü hizmet kuruluşu olarak tanımlanmaktadır. Kızılay amblemi Devletlerarası Hukuk’un hükümleri gereğince savaş zamanında Silahlı Kuvvetlerin sağlık gönüllüleri ile hükümetlerin belirlediği kişi ve kuruluşlar için “koruyucu ve belirleyici işaret” olarak kabul edilmiştir; bunu başka hiçbir kişi ve kuruluş kullanamaz. Kızılay uluslararası Kızılay-Kızılhaç topluluğunun ilkelerini paylaşan uluslararası özelliğe sahip bir kuruluştur. Kızılay teşkilatı Genel Müdürlük ve şubelerden oluşur, bütün kademelerdeki görevler fahridir. Son dönemlerde teşkilatın başındaki kişiden başlayarak, alt kademelere kadar birçok ismin çeşitli adlar altında, ilkelerine aykırı olarak ek görevler görüntüsü altında maaş aldıklarına, yakınlarına imkânlar sağladıklarına ilişkin haberler kuruluşun imajına büyük zarar veriyor. Bu konuda yapılan açıklamalar maalesef inandırıcı olmuyor.

Kızılay kuruluşundan itibaren gerek savaş dönemlerinde sağlık hizmetleri alanında gerekse deprem, sel, orman yangınları, salgın hastalıklar gibi toplumsal afetlerde ayrım yapmaksızın ihtiyacı olan herkese çok yararlı hizmetler sunmuş, halkımızın sevgi ve güvenini, desteğini kazanmıştır. Bu güveni sarsmaya kimsenin hakkı yoktur. Kızılay şimdiye kadar gücünü halkımızın kalbinde kazandığı büyük sevgi ve itibardan almıştır; liyakatsiz ve niteliksiz kişilerin siyasi imkânları kullanarak yönetime gelmelerine fırsat verilirse, her zaman ihtiyacımız bulunan Kızılay gibi milli kuruluşa yazık edilir.

Kızılay’ın son dönemlerde kurduğu şirketler üzerinden yaptığı ticari girişimler, uluslararası alandaki çatı kuruluşu LERC içerisinde ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çevrelerinde eleştiriliyor. Bunların organizasyonun kâr amacı gütmeme ilkesine aykırı olduğu, bu haliyle Kızılay’ın “karşılıksız yardım yapan kuruluş” statüsünden çıkarılması gerektiği ifade edilmektedir. Kızılay’ın gerek içeride yaşadığı sorunlar, gerekse bağlı olduğu uluslararası organizasyondaki konumu dolaysıyla bir an önce derlenip toparlanması, yeniden tarihi özelliğini koruyan, karşılıksız hizmet veren, halkın güvendiği bir kuruluş haline gelmesi gerekiyor.

Kurduğu ticari şirketlerin kazanımlarının Kızılay’a aktarılması tarzında başka bir yapı altında faaliyetlerini sürdürmeleri zor değildir ve gecikmeden gerekenler yapılmalıdır. Fakat esas sorun içeriden kaynaklanıyor. Nepotizm denilen yakınlarını kayırma olayının epey zamandır kurumda etkili olduğu görülüyor. En önemli kurum ve kuruluşların yönetimlerinde sadakat faktörünün yanı sıra sıhri yakınlıklar öne çıkabiliyor. Bu durum doğal olarak kurumların işlevini yapmasını, verimli çalışmasını engelliyor. Kızılay’ın toparlanabilmesi için evvela yönetim kademelerinde bu eğilimin terkedilmesi liyakatin, bilgi ve becerinin esas alındığı köklü düzenlemeler yapılması gerekiyor. İkincisi AFAD bağlamında yetki ve sorumluluklarının net olarak belirlenmeli, işlevini nasıl yerine getireceği yasa ve yönetmeliklerle açığa çıkarılmalıdır. Kızılay’ın bugünkü yetki belirsizliği, yönetim karmaşası giderilerek bu tarihi kurumumuz yeniden ayağa kaldırılmalıdır.