Ama bir Allah’ın kulu çıkıp da “68 ruhu Türkiye’ye şunu, şunu, şunu kazandırdı” diyemiyor; zira ortada kazanılan hiçbir şey yok, sadece “lâf” var!

68 ruhu, yerli hiçbir fikrî sistemi olmayan ithal malı bir sloganlar ve gereksiz çatışmalar yumağıdır. Yaşları 25 civarında olan bazı gençlerin silâhlı devrim hayallerine dalıp “özgürlük” diye üniversiteleri işgal etmeleri, eylem üstüne eylem yapmaları ve fabrikaları taşlamalarıdır. Dolmabahçe Rıhtımı’nda avanak avanak dolaşıp etrafa bakınan birkaç Amerikalı askeri denize atmak, hakiki bir meydan muharebesi kazanmışcasına “Altıncı Filo’yu püskürtme” diye yâdedilir ve bütün bunlar Amerikan protest müziğini yahut o müziğin yerli taklitlerini dinleyerek yapılmıştır.

DARBELERE DAVETİYE
Sınırlarını hâlâ bilemedikleri özgürlük hayallerine dalan, Fransa’daki ve Amerika’daki yaşıtlarına özenen ama üzerlerindeki kışkırtmaları farkedemeyen bir grup genç, 19. yüzyıl Avrupası’ndaki anarşistlerle nihilistlerin kendilerinin ve düşüncelerinin yokolmasıyla neticelenen hatalarının aynını yaptı: Teröre girdiler. Dışarıdaki yaşıtlarının ne istedikleri ve ne yaptıkları farkedilmedi ama banka soymak, adam kaçırmak yahut askerle çatışmak özgürlük ve “devrim” zannedildi. Neticede 12 Mart’a davetiye çıkartıldı, Türkiye’de 1960 sonrasındaki gerçek çok partili hayatın donanımlı ilk nesli heba oldu ve gençler maalesef çatışmalarda yahut darağaçlarında can verdikleriyle kaldılar.

12 Eylül bile, 1960’ların sonunda yaşananların devamıydı…

Şimdi, ciddî şekilde düşünmek ve öğrenmek yerine boş hayranlık krizlerine girme kolaylığını seçmiş olanlar 68 olaylarını “romantizm” zannediyor, bu işleri yapanların da “romantik kuşak” olduğunu düşünüyorlar.

Che Guevara öyle karizmatik ve güleryüzlü değil de suratsız ve şekilsiz bir adam olsaydı bu “romantizm” kavramının yerine acaba ne koyacaklardı, hep merak ederim.

TÜSİAD’IN DEVRİMCİLERİ
O kuşağın önde gelen romantiklerinin bir de şimdiki hallerine bakın…

Gençlik senelerini boşa geçirdiklerini bu kadar sene sonra bile farkedemeyenleri, etraflarını çeviren birkaç hayranın verdiği ilhamla ermiş tavırlarına bürünüp hâlâ o ruhun hayaliyle yaşıyor. “Galiba biraz hata etmişiz” diyenleri oturup kitap yazıyor ve kendi geçmişleriyle dalga geçiyor. Vaktiyle “mülkiyet hırsızlıktır” hayaline o hayalin mucidi Proudhon‘dan daha sıkı sarılan ama sonradan işadamlığına soyunanları ise, servetleriyle sarmaş dolaş haldeler. İçlerinde TÜSİAD’a üye olup bundan 40 sene önce veryansın ettikleri sermayenin geleceğine yön vermeye çalışacak kadar tutarlı olanları bile var!

Ama bazıları için mücadele hâlâ devam ediyor:

Gençlik senelerindeki hayallerinin yıkılmasını ve en güzel yıllarının heder olmasını bir türlü unutamadılar ve kendilerinden hesap soran devletle yıllar sonra, şimdi hesaplaşmaya çalışıyorlar. “Milyonlarca Ermeni’yi, yüzbinlerce Kürt’ü öldürdük” iddialarının yahut nasıl ceberrut bir devlet olduğumuz yolundaki propagandaların ve böyle bütün karalamaların arkasında onlar var, hattâ darbe çığırtkanlığı yapanların arasında yeralmaktan bile çekinmiyorlar.

68 ruhu işte budur, o ruhtan artakalanlar da şimdi bu noktadadırlar…