Ortak kimliğe sahip millet fertleri arasında da ister istemez bir duygu ve kader birliği meydana gelir. Aynı duyguları ve kaderi paylaşan insanların birbirlerine sevgi bağı ile bağlanmaları, bunun sonucu olarak da ferdî arzular dışında bağlı oldukları milletle ilgili bir takım arzular taşımaları da son derece tabii bir psikolojik ve sosyolojik vakıa olarak karşımıza çıkar. Milliyetçilik düşmanlarının anlamadığı birinci nokta işte bu tabii vakıadır. Millet ve milliyetçilik tabii olduğu için de milletin varlığını devam ettirmek, millete bağlılık ve onu yüceltme arzusu olan milliyetçiliğin de çeşitli durumlara göre şu veya bu şekilde tezahür etmesi değişmez ve kaçınılmaz bir gerçektir.
-Milliyetçilik düşmanlarının anlayamadığı ikinci nokta, toplumların farklı zamanlarda ve farklı biçimlerde geliştiği gerçeğidir. Başka bir ifade ile toplumlar aynı zamanlarda aynı şablonlar içinde gelişmez. Konumuz açısından bunun en tipik örneği, Batı toplumları ile Asya toplumları arasındaki farklılıktır. Avrupa’da milliyetçiliğin doğuşu Fransız İhtilali’ne bağlanır. Bu genellikle doğrudur. Özellikle Alman ve İtalyan birliklerinin doğuşu, Balkan milletleri arasında milliyetçiliğin ortaya çıkışı Fransız İhtilali’ni takip eden 19. yüzyıldadır. Amerikan millet ve milliyetçiliği de 1776’daki bağımsızlık hareketiyle çıkmıştır. Ancak bütün bunlar Batı toplumları için geçerlidir. Asya’da mesela Arap milleti ve milliyetçiliği Emeviler’den beri mevcuttur. Fars milliyetçiliği de çok eskidir. Fars milliyetçiliğinin ana kaynağı Şehname, binli yılların başında yazılmıştır. Çinliler, miladın ilk yüzyıllarındaki yazılı tarihlerinde hep, komşulara karşı Çin üstünlüğünün ve hâkimiyetinin nasıl muhafaza edileceği üzerinde dururlar. Türklerin ilk yazılı eseri olan 8. yüzyıldaki Köktürk anıtları da âdeta modern bir milliyetçilik beyannamesidir.
Yüzyıllarca ayrı ayrı prenslikler ve devletçikler hâlinde yaşayan Almanlar ve İtalyanlar ancak 19. asrın ikinci yarısında birliklerini kurmuşlardır. ABD, 1860’lardaki Kuzey-Güney Savaşı’ndan önce Kuzey-Doğu’daki 13 devletin birliğinden oluşuyordu. Savaştan sonra Güney’deki devletlerin de katılmasıyla bugünkü ABD doğdu. Bu sebepledir ki çoğunlukla “eyalet” diye çevrilen kelime İngilizcede “state”tir ve bu kelime aslında “devlet” demektir. Yani ABD de onlarca devletin birleşmesiyle ancak 19. yüzyılda birliğini tamamlamıştır. Anadolu ve Balkanlar’da yayılmış Osmanlı Türk Devleti ise daha 16. asrın başında Anadolu-Balkan Türk Birliği’ni tamamlamış bulunuyordu. Yani doğusu, güneydoğusu ve batısıyla Anadolu’da en az 500 yıldır devam eden ortak bir devlet ve tarih birliği vardır. Bu birlik içinde hâkim soy ve dil Türk idi. Soy ve dilce farklı olan Müslüman topluluklar hiçbir zaman % 10’u geçmemişlerdir ve onlar da ortak tarih, devlet, vatan, kültür ve din dolayısıyla kendilerini Türk’ten ayrı görmemişlerdir.
-Küreselci akımlar dolayısıyla milliyetçiliğin bittiğini zannedenler büyük bir aldanış içindedir. “Yeni dünya düzeni, demokrasi, Büyük Ortadoğu Projesi” gibi yeni kavramlara başvuran ABD’nin bu kavramlarının arkasında, aslında Amerikan egemenliğini devam ettirmek ve daha geniş alanlara yaymak düşüncesinin, yani Amerikan milliyetçiliğinin bulunduğunu kim inkâr edebilir?
-Putin’in çeşitli ittifak arayışlarında ve genel olarak uyguladığı politikalarda eski Sovyet egemenlik alanlarını yeniden kazanma çabası, yani Rus milliyetçiliği yok mudur?
Son günlerde Japonya ile Çin arasında gerginleşen ilişkiler milliyetçilikten başka neyle açıklanabilir?
-Avrupa Birliği de millî devletlerin ortadan kaldırılmasını sağlayamamış ve bu bölgede içten içe süren rekabet hiç bitmemiştir. Rekabet özellikle İngiltere-Fransa-Almanya arasında sürmektedir ve bu üç devlet arasındaki rekabetin, uzun yüzyıllara dayanan bir geçmişi olduğunu az çok tarihle ilgilenen herkes bilir. Bütün ekonomik zorluklara rağmen Batı Almanya’nın Doğu Almanya ile birleşmesi milliyetçilik değildir de nedir?
Bir takım ham hayaller uğruna milliyetçilik düşmanlığı yapanlar, tarihi ve bugünkü dünyayı iyi okumalıdırlar.