Hac ve ticaret gibi çeşitli vesilelerle yolları İstanbul’a düşen Rusya Müslümanlarının mutlaka ziyaret edip fikir teatisinde bulundukları Ahmet Midhat Efendi, İstanbul’da okuyan Rusyalı gençlerin de manevi babası gibiydi; onları koruyup kollar, eğitimlerini tamamladıktan sonra Rusya’ya dönüp kendi halklarına hizmet etmeleri şartıyla maddi ve manevi yardımlarda bulunurdu. Beykoz’daki çiftliğinin ve yalısının kapıları onlara her zaman açıktı. Bunlardan biri olan Kazanlı Fatih Kerimî, Rusya’ya döndükten sonra, üstadının tavsiyelerine uyarak Orenburg’da Vakit adında etkili bir gazete çıkarmıştır. 

Kazan Tatar edebiyatının kurucularından sayılan Fatih Kerimî, Balkan Harbi patlak verdiğinde, yani bundan tam yüz yıl önce, gazetesi adına gelişmeleri takip etmek üzere İstanbul’a gelmişti. 16 Aralık 1912 sabahı, Sabah gazetesini okurken dördüncü sayfada “Ziya’-ı azîm” başlığını taşıyan kısacık haberi okuyunca beyninden vurulmuşa döndüğünü yazdıklarından biliyoruz. 1890’larda, Mülkiye’deki talebeliği sırasında onlarca eserini okuduğu, tanıştıktan sonra yakın ilgisini ve yardımlarını gördüğü Ahmed Midhat Efendi ölmüştü. İyi ama, nasıl olur da, Osmanlı kültür ve edebiyatına o kadar hizmet etmiş ve bütün ömrünce bıkıp usanmadan yazmış büyük bir yazarın ölüm haberi dördüncü sayfada yedi sekiz satırlık bir haberle geçiştirilirdi?

ÖLÜMÜNÜN ARDINDAKİ SESSİZLİK

Kerimî, gazetesine gönderdiği uzun mektupta, Ahmed Midhat Efendi’nin ölümünün ardından yaşanan tuhaf sessizliği ve cenaze törenini, Rusya’da iki yıl kadar önce Profesör Murmusof’un ölümünün ardından bütün Rusya’ya yayılan büyük matem havası, muhteşem cenaze merasimi ve gazetelerde bir hafta boyunca çarşaf çarşaf yayımlanan yazılarla karşılaştırdıktan sonra şöyle diyordu: “Doğrusunu söylemek gerekirse Türkler sağlığında onun kıymetini bilmedikleri gibi cenazesini de adamakıllı defnedemediler. Binlerce teessüf!”

Kerimî’nin mektubunu okuyan Rusya Müslümanları çok üzülmüş ve Ahmet Midhat Efendi’nin cenazesinin sıradan birinin cenazesi gibi kaldırılmasına tepki göstermişlerdir. “Hâce-i Evvel” hakkında ilk kapsamlı biyografiyi yazan Kazanlı büyük âlim Rızaeddin Fahreddin de, bu vefasızlığı ağır bir dille eleştirmişti.

Balkan Harbi felaketi yaşanırken hocalarından olduğu Darüşşafaka’da, 28 Aralık 1912 tarihinde kalp krizi geçirerek vefat eden Ahmet Midhat Efendi’nin cenazesi -belki de harp telaşı yüzünden yeterince duyurulamadığı için- talebeleri ve yakınları tarafından mütevazı bir cenaze töreniyle kaldırılmıştı. Hâlbuki Fatih Kerimî’nin haklı olarak belirttiği gibi, bütün ömrünü, halkın bilgi ve kültür seviyesine yükseltmek için sürekli yazmış, gazeteciliğinin, roman ve hikâye yazarlığının yanı sıra, tarihten felsefeye, fizikten kimyaya, müzikten tiyatroya kadar hemen her konuda binlerce makale ve kitap yazmış, tercümeler yapmış, Darüşşafaka ve Darülfünun’da hocalık etmiş, Matbaa-i Âmire Müdürlüğü ve Hey’et-i Sıhhiye Reisliği gibi bürokratik görevler üstlenmiş, çiftçilik ve ticaretle ilgilenmiş, akıl almaz derecede azim, irade ve enerji sahibi bir adam olan Ahmed Midhat Efendi’nin vefatı bütün gazetelerin birinci sayfalarında manşetten duyurulmalı, hakkında günlerce yayın yapılmalı, ihtifaller düzenlenmeliydi.

Bildiğim kadarıyla, Midhat Efendi hakkında ilk ihtifal, doğumunun 100. yılı dolayısıyla Basın Birliği tarafından 1944 yılında düzenlenmiş, bu ihtifalde yapılan konuşmalar ve basında çıkan yazılar da on yıl kadar sonra merhum Hakkı Tarık Us tarafından Bir Jübilenin İntibaları: Ahmed Midhat’ı Anıyoruz (1955) adıyla kitaplaştırılmıştı. Hakkı Tarık Us’un Ahmed Midhat Efendi ile Şair Fıtnat Hanım (1948) adlı bir kitabının daha bulunduğunu hatırlatmak isterim. 2007 yılında da Beykoz Belediyesi tarafından bir sempozyum düzenlenmiş, sunulan bildiriler Ahmet Midhat Efendi Kitabı (2007) adıyla kitaplaştırılmıştı.

Ahmet Midhat Efendi hakkında hiç şüphesiz en önemli çalışma Prof. Dr. Orhan Okay tarafından yapılmıştır. Hocamızın Dergâh Yayınları tarafından kısa bir süre önce yeni baskısı yapılan Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Midhat Efendi adlı eseri son derece önemlidir. Prof. Dr. Nükhet Esen ve Prof. Dr. Fazıl Gökçek’in önemli çalışmalarını da kaydetmeden geçmek istemem. Fazıl Bey’in İletişim’den çıkan Osmanlı Kapısında Büyümek: Ahmet Mithat Efendi’nin Hikâye ve Romanlarında Gayrimüslim Osmanlılar (2006) ve Dergâh’tan çıkan Küllerinden Doğan Anka-Ahmet Mithat Efendi Üzerine Yazılar (2012) adlı kitaplarını meraklı okuyucularıma tavsiye ederim.

VEFATININ YÜZÜNCÜ YILI

Tavsiye etmek istediğim iki eser daha var: Ahmet Midhat Efendi tarafından Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım’a yazılan 245 adet mektup, F. Samime İnceoğlu ve Zeynep Berktaş tarafından büyük dikkat ve özenle hazırlanarak geçen yıl yayımlandı: Fazıl ve Feylosof Kızım – Fatma Aliye’ye Mektuplar (Klasik Yayınları, 2011). Fazıl Arslan da “Hace-i Evvel”in müzik yazılarını toplayınca 400 sayfalık bir kitap doğmuş. Sadece müzik tarihçilerinin değil, modernleşme tarihimizle ilgilenen herkesin çok işine yarayacağını tahmin ettiğim bu kitap, Yayınevi adında bir yayınevi tarafından neşredildi. İsmi şöyle: Başmuharririn Musikişinaslığı-Ahmet Mithat ve Müzik (2009).

Büyük yazarı vefatının 100. yılında rahmetle anıyorum. Bu yazı, umarım birilerinin onu hatırlamasına vesile olur.

Not; Ahmet Midhat Efendi’nin romanlarının bir kısmı Nejat Birinci, Kâzım Yetiş, Fatih Andı, Nuri Sağlam ve Ali Şükrü Çoruk tarafından Latin harflerine aktarılmış ve Türk Dil Kurumu tarafından kötü kötü kapaklar içinde yayımlanmıştı. Letâif-i Rivâyât’ı ise Fazıl Gökçek ve Sabahattin Çağın tarafından yayına hazırlandı, Çağrı Yayınları tarafından 2001 yılında yayımlandı. b.*********@za***.tr