Bir açılış konuşması sı yapan Eskişehir Türk ocağı Başkanı Prof. Dr. Nedim ÜNAL konuşmasında, “yarın 12 Mart 1971 in yıldönümü. Bu tarihten 3 gün önce 9 Mart 1971 hadiselerinde dışarıdan birlilerinin güdümünde olan, silahlı kuvvetlerin içindeki bir kısım kimseler darbe yapmak istiyorlardı. O zaman milletin başındaki kahraman Fuat DOĞUKAYA idi ve ona bağlı olarak çalışan Milli İstihbarat görevlisi ve aynı zamanda İstanbul üniversitesi iktisat fakültesi mezunu Doç. Dr. Mahir KAYNAK idi.

                12 Mart aynı zamanda İstiklal Marşımızın kabul günü. Mehmet Akif İstiklal Marşımızı Tacettin dergahında duvarlara kazıyarak yazmış. Hem marşımızın duvara yazılması hem de içeriği, bu milletin o zamanlarda ne kadar büyük zorluklar içerisinde kaldığını, yok oluşun eşiğinden döndüğünü ap açık gösteriyor. Cenab-ı Allah bu aziz milleti bayraksız ve vatansız bırakmasın. Bir daha bu millete istiklal marşı yazmak zorunda bırakmasın.

                Bu gün ayrıca feraset sahibi, millet için yaşayan nadir kişilerden biri olan büyük insan Galip ERDEM büyüğümüzün ölüm yıldönümü. Galip ERDEM üslup, tarz, bakış açısı ve milliyetçi görüşü ile bir seminer ve araştırma konusu olmalı, dikkatle ve titizlikle incelenmeli ve model olarak genç nesillere sunulmalıdır. Böylece ölümünden sonra Galip ERDEM’in gerektiği gibi anlaşılır, okunur hayat tarzı örnek alınmalı. Kendisini rahmetle anıyoruz. Durağı cennet olsun..

                Evet şimdi muzaffer bey kardeşimden Çanakkale’yi dinleyeceğiz.

                Osmanlı Arşivleri Uzmanı ve yazar Muzaffer ALBAYRAK konuşmasında, “öncelikle hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Eskişehir Türk Ocağının baş döndürücü faaliyetlerini takdire şayan olarak görüyorum. Eskişehir gibi bir yerde bu çalışmalarımı sürdürmek ve anlatabilmek beni çok memnu ediyor. Ben Çanakkale konusunda 10 senedir araştırmalar yapıyor ve emek veriyorum. Bunu yaparken de aklınızdaki sorulara cevap vermek istiyorum.

                Çanakkale 1. Dünya savaşındaki Türk cephelerinden bir tanesi. Almanya’nın bir takım yardım vaatleri üzerine Almanya ile ittifak ederek 1. Dünya savaşına girdik. Almanya 2 cephede savaşa girdiğinden dolayı onlarında bizden bir takım talepleri vardı. Batıda İngiliz ve Fransız ortodoksuna karşı, doğuda da Rusya’ya karşı bir savaş yürütüyordu. Almanların Pris’i ele geçirme planı suya düşünce bizden, Mısır’daki Süveyş kanalında İngilizlere karşı ve Kafkaslarda da Ruslara karşı taarruzlarla onları meşgul etmemizi istediler. Müttefik olarak Osmanlı, Süveyş kanalında İngilizlere karşı  bir kanal seferi ve Kafkaslara da Ruslara karşı meşhur Sarıkamış seferini düzenledi. Önce Sarıkamış harekatı oldu. Osmanlı birlikler Rusları çok fazla sıkıştırınca ve Ruslar çok zor durumda kalınca 2 ocak 1975 te Rus İmparatoru Türkleri batıda meşgul edebilmek için, müttefiki olan İngiltere ve Fransa’dan yardım istedi. Bunu üzerine 28 ocakta İngiltere Çanakkale boğazının donanma vasıtası ile zorlanmasını ve Çanakkale’nin geçilerek İstanbul’un alınmasıyla Osmanlının saf dışı bırakılmasını, bu sayede Rusya’ya yardım ulaştırmayı ve Almanya’yı da mağlup etmeyi planladı. Yani Çanakkale geçilirse savaş kazanılacaktı. Hem o an için hesapta olmayan, Osmanlının elinde bulunan bir çok yeni toprak İngiltere’nin eline geçecekti. İngiltere’nin bu büyük kazancına, çok zorda olmasına rağmen Ruslar razı olmadılar. İstanbul’u bize verirseniz razı oluruz yoksa Trüklerle bir anlaşma yaparak savaştan çekiliriz dediler. İngilizler Rusların bu teklifini kabul etti. Çanakkale geçilince İstanbul Ruslara bırakılacaktı.

                Çanakkale savaşları iki kademeli bir savaştır. Deniz savaşları 19 Şubat 1915 te başlar ve 18 Mart 1915 te sona erer. 18 Marttan 25 Nisana Kadar arada bir boşluk var. O boşluk, deniz yolu ile Çanakkale’yi geçemeyeceğini anlayan İngiliz ve müttefiklerinin, boğaza kara harekatı yapmak için Asya’dan, Hindistan’dan, Afrika’dan Getirilen  askerlerin eğitim ve hazırlanması için geçen süredir. Bu süre bize hayati bir ay kazandırdı. Bu bir aylık sürede biz 5. Ordu isminde yeni bir ordu kurduk. 25 nisan günü beklenen çıkartma gerçekleşti ve 6 Ağustosa kadar çok çetin bir muharebe meydana geldi. Bizim ordumuzu hor ve hakir gördüler. Onlara bu fikri verende balkan faciasıydı. Bu baklan faciasında Kırıkkale’den İstanbul Çatalca’ya Kadar çekilmek zorunda kaldık. Türk Ordusunun Balkanlar’da aldığı mağlubiyet onları cesaretlendirmişti.  Çanakkale’de kötü kaderimizi değiştirdik. Çünkü son zamanda Çanakkale’den önce yenilgiler çoktu ve kazanımlarımız yoktu. Çanakkale zaferi askerimize çok büyük bir özgüven verdi.

 25 nisanda yapılan çıkarmalardan birisi de Ertuğrul koyunda idi. Hakim bir tepeyi elinde bulunduran 67 kişilik bir bölük Osmanlı askeri çıkartmaya başlayan Fransız ve sömürge birliklerine, binlerle zayiat verdirmiştir. Yine Anafartalar ve arı burnuna yapılan çıkartmalarla çok çetin bir muharebe oluyor. Hatta bu tarihlerde muharebe iyice hızlanıyor diyebiliriz. Bu bölgelerin bir çok yerindeki muharebeler göğüs göğse süngü muharebesi şeklinde oluyor.   

Yine Conk Bayırı muharebeleri Çanakkale’nin en kanlı muharebelerinden oluyor. Çünkü Conk bayırı mevki itibariyle hem ege denizine hem de boğaza hakimdi. Yani İngilizler conk bayırına kuracakları büyük top bataryaları ile boğazın güvenliği kendi açılarından sağlamakla hem ege denizine hem boğaza hakim olacaklardı. Hem de Eceabat’a giden yolu kontrol altında tutacaklardı. O yüzden conk bayırı mevkiine İngilizler bir çıkartma yaptılar. 27. Alayın 2. Taburunun 4. Bölüğünün kahraman Türk Askerleri, subay ve yedek subayları ve bölük komutanı Yüzbaşı Faik Bey son askerine kadar savaşmış ve şehit düşmüşlerdir. Yani 4. Bölük kendini feda etmiştir. Hemen 26. Alay ve 57. Alay bölgeye gönderilmiş ve savaş sonuna kadar da bölgede kalmıştır.

27. alay komutanı şefik bey saat 8.00 de bölgeye geldiğinde çalıların üzerinde beyaz çamaşırlar görmüş. Merak edip sormuş ne olduklarını. Aldığı cevap çok önemli. Asker süngü taarruzuna başlamadan önce Allah’ın huzuruna temiz çıkalım diye çamaşırlarını değiştirip öyle hücuma çıkarmış. İşte böyle bir asker Türk Askeri.

57. Alay Mustafa Kemal’in başında olduğu alaydır. Anafartalar’da bulunmuştur. Çanakkale’de hiç bahsedilmeyen savaşlardan biride yer altı savaşlarıdır. Çanakkale hava savaşları, deniz savaşları, kara savaşları gibi birde yer altı savaşları olmuştur. Bu yer altındaki mücadeleleri için Osmanlı madencileri askere almış ve Çanakkale’ye sevk etmiştir. Burada amaç 10-14 metre yer altında düşman siperlerine tüneller kazmak ve dinamit ile düşman askerlerini havaya uçurarak açılan gedikten düşman siperlerine girerek beklide düşmanın ön siperlerinin tamamını ele geçirmekti.

Çanakkale’de siperlerimizi düşman siperlerine 8 metreye kadar yaklaştırdık. Bunu sebebi ise, denizde büyük topları olan gemileri ile İngilizler ve müttefikleri bizim siperlerimizi top yağmuruna tutuyor. Askerlerimiz şehit oluyordu. Fakat bu top ateşinden kurtulmak için top menzilinin dışına çıkacak şekilde geri çekilmemiz söz konusu olmazdı. Çünkü geri çekildiğimiz an bizim boşalttığımız siperler düşman askerleri girebilir ve bize karşı rahat bir ilerleme sağlayabilirdi. Ve böylece mevzi ve toprak kaybetmiş olurduk.  İşte düşmanı kendi ateşi ile vurmak için kendi mevzilerimizi düşmen mevzilerine olabildiğince yaklaştırdık ve düşman topçusu bizi vurmak için yaptığı topçu ateşi ile kendi askerlerini de vuruyordu. Bu hareketimizle düşmanların uzun menzilli toplarını etkisiz hale getirdik ve bize karşı pek etkili olamadı. Yani düşman kara hücumuyla ilerleme yapmak zorunda kaldı. Biz de süngü taarruzunda ve göğüs göğse muharebede çok başarılıydık.” Dedi.