Ocağımızın 29 yıldır geleneksel hale getirmiş olduğu Ramazan Konferansları’nın dödüncüsünde “Batının Hz. Muhammed Gerçeği İle Yüzleşme Girişimleri” konusuyla Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Seyfettin Erşahin bizlerle oldu. Sayın Erşahin konuşmasında özetle şunları söyledi; Batı’nın Hz. Muhammed ile Yüzleşme Girişimleri Batı, askerî ve dinî bakımdan Hıristiyanlığa rakip bir din olarak gördüğü İslamiyet ile karşılaşınca şaşırdı. İslamiyet, ilahi dinler geleneğindeki peygamberleri kabul ve tasdik ediyordu. Aşağı yukarı Hıristiyanlıktaki ahlaki öğretileri içeriyordu. Dahası, Hz. İsa ve annesi Hz. Meryem’e üstün bir yer verirken İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu inancını ve çarmıha gerildiği iddiasını şiddetle reddediyordu. Hıristiyanlar ve özellikle Avrupa, bunların tamamen yanlış olduğunu, şeytan veya şeytani varlıklar tarafından Hıristiyanlığı tahrif etmek ve müntesiplerini dalalete düşürmek için uydurulduğunu düşünüyordu. Kilise İslam’ın itirazlarına karşı kendisini savunmanın en iyi yolu olarak, Hıristiyanların peygamberlik anlayışından oldukça farklı olan Hz. Muhammed’in peygamberliğine ve kişiliğine saldırmayı seçti. Bugün Batı’nın bazı mahfilleri medeniyetler çatışmasından bahsedip kendince hayal ettiği Doğu/İslamiyet ile Batı arasında çıkacak savaşa hazırlanmakta. Bu tehditkâr anlaşmazlığın temelinde ne yattığının belirlenmesi önem kazanmaktadır. Kanaatimizce temelde büyük oranda “Hz. Muhammed Allah’ın nebisi/elçisi midir?” konusu yatmaktadır. Bu konu Hz. Muhammed’in peygamberliğini ilan ettiği günden beri devam etmektedir. Batı’daki çoğu kilise adamı, sıradan halk ve Şarkiyatçı Hz. Muhammed’in Allah tarafından ilahi davetle gönderilmiş bir nebi/elçi olduğunu inkâr etmekteler. Onun bir yandan mesajını reddederken diğer yandan kişiliğine yönelik olarak sara, akıl hastalığı, cinsel sapkınlık gibi isnat ve iftiralarda bulunmaktalar. Aslında Batı, büyük ölçüde Müslümanlarınkine benzeyen Yahudi geleneğindeki peygamberleri kabul ediyordu. Onların itirazı Hz. Muhammed’edir. Elbette Batı bu yaklaşımını dinî taassubu yanında siyasi, ekonomik ve kültürel çıkarları ile de beslemektedir. Batı’nın Hz. Muhammed’e bakışı, kendi kimlik inşası ve algısı ile iç içe gelişmiştir. Yüzyılları kapsayan bu süreçte Hz. Muhammed, yalancı peygamberden kahraman peygambere kadar uzanan olumlu veya olumsuz bir dizi değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Batı medeniyeti, başından beri Atina ile Kudüs’ün yani dünyevi/seküler Yunan-Roma kültürü ile dinin/kilisenin belirleyip beslediği dünya görüşlerine sahip olagelmiştir. Bu iki kaynak bir yandan Ortaçağ dogmatizmini doğururken diğer yandan Rönesans ve Aydınlanma örneğinde gördüğümüz seküler/din dışı veya din karşıtı oluşumlara zemin hazırlamıştır. Hz. Muhammed’i Ana Kaynaklarından Tanımaya Yönelik Adımlar: Rakibi daha iyi tanımak adına Avrupa’da ilk adımı atanların başında Peter the Venerable (ö. 1156) gelmektedir. O, Hz. Muhammed’i ve İslam’ı ana kaynaklarından öğrenmenin gereğine inanarak Robert Ketton adlı İngilizce Kur’an’ı 1143’te Latinceye çevirtmiştir. İslam kaynaklarına yönelme eğilimini, Orta Çağ Hıristiyan Avrupa düşüncesinin önemli simalarından Raymond Lull (1235-1316) da sürdürmüştür. Elbette Batı’nın Hz. Muhammed değerlendirmelerinde Osmanlı’nın Avrupa’daki ilerlemesi de etkili olmuş, bu çerçevede Hz. Muhammed’e düşman sıfatı tekrar verilmiştir. b) Rönesans ve Sonrası Batı, Rönesans ve Aydınlanma ile Hıristiyanlık taassubundan kurtulmuş bunun neticesinde diğer dinlere daha makul ölçülerde bakmaya başlamıştır. Nitekim 17. yüzyıldan itibaren Batı’da Hz. Muhammed, kısmen asli kaynaklara dayanarak daha ilmî ölçülerde ve ön yargıdan uzak ele almıştır. Batı’nın Hz. Muhammed’e bakışını iki kısımda toplamak mümkündür: 1. Dinî Bakış/İndirgemeci Bakış: Hz. Muhammed’i inkâr ile yola çıkan dinî/indirgemeci bakış en fazla diyalog bağlamında “Hıristiyanlaştırılmış Muhammed”i kabul etme noktasına gelebilmiştir. Bu eğilim, konuları Hıristiyan dünya görüşü içinde ele aldığı için İslam’ı algılamada yeterli olamamaktadır. 2. Dünyevi Bakış/Olgusal Bakış: Bu eğilim de en fazla olgusal bakışa ulaşabilmiştir. Meselelere, vahyin veya dinin niteliğini dikkate almadan, akıl yoluyla, kimi zaman maddeci anlayışla yaklaştığından din gibi manevi ve aşkın bir kurumu anlamada ve yorumlamada beklenen başarıyı gösterememiştir. Avrupa’da İslam ile ilgilenenlerin bir kısmı ilim ahlakı ile araştırmalar yaparken önemli bir kısmı dinî, siyasi veya ideolojik ön yargı ile hareket etmişlerdir. Avrupalı Şarkiyatçılar, memba, metot ve muhteva yönlerinden, İslam düşüncesi, sanatı ve kültürüne önemli açılımlar getirmişler ancak azımsanmayacak bir kısmı da İslam medeniyetine taraflı yaklaşmaktan kendilerini alamamışlardır. Diyaloğun Hz. Muhammed’i Diyalog bağlamında Hz. Muhammed’in yeniden değerlendirilmesi ihtiyacı ortaya çıktı. Müslümanlar diyaloğun olabilmesi için peygamberlerinin kabul edilmesini istediler. Uzun bir tartışma sürecinden sonra Batılı bazı bilim adamları, düşünürler, ilahiyatçılar ve ruhaniler Hz. Muhammed’in “peygamberliğini” kabul edebileceklerini/ettiklerini söylediler. Ancak biraz derine inince bu kabulün Müslümanların anladığı ve iman ettiği nübüvvet ve Hz. Muhammed olmadığı ortaya çıktı. Zira bu süreçte Hz. Muhammed âdeta Hıristiyanlaştırılıyor, başka bir ifade ile Hıristiyanların nübüvvet anlayışı çerçevesinde kabul ediliyordu. Diyalogculara göre Hz. Muhammed, tıpkı İsa Mesih’in geleceğini müjdeleyen önceki peygamberler (Ahd-i Atik peygamberleri) gibi, İsa Mesih’in yeryüzüne dönüşünü müjdeleyen ve ona tabi olan bir peygamber olabilirdi. Dünyevi Bakış/Olgusal Bakış Batı’da sadece olumsuz Muhammed algısı olmamıştır. Yukarıda değindiğimiz gibi, Aydınlanma döneminde Hıristiyan dünya görüşü göreceli hâle getirildiğinde, kısmen dengeli ve tarafsız Muhammed algısına raslamaktayız. Bu yaklaşımda esas olarak Hz. Muhammed sosyal reformcu/kanun koyucu olarak ele alınmaktadır. İngiliz romantik Oryantalist Thomas Carlyle’ın da olgusal yakşanaşlardan olduğu söylenir. Ancak o da, Hz. Muhammed’i “kahraman” ilan etmekle birlikte İslama, Müslümanlara ve Hz. Muhammed’e Batı’nın gözlüğü ile bakıp değerlendrimektedir. Batı’nın bütün bu serüveni de İslam dünyasını Hz. Muhammed (sas)i anlama konusunda etkilemiştir.