ÖRNEK HÜKÜMDARLAR
Osmanlı Devleti’nin büyüyüp bir cihan devleti haline gelmesinde de padişahların vizyonlarının büyük rolü vardır. İkinci Osmanlı Padişahı Orhan Gazi, Bursa, İzmit, İznik gibi yerlerden müteşekkil küçük bir beyliğin başındayken kendisini “ufukların efendisi” şeklinde ifade etmesi bu durumu çok açık gösterir.
Halil İnalcık hocamız İstanbul’un fethi sayesinde İkinci Mehmed’in kendisini cihanşümul bir imparatorluğun temsilcisi olarak gördüğünü, mutlak ve hudutsuz bir iktidar kazandığını söyler. Bu durum merkeziyetçi devletin kurulabilmesini ve devamlı fütuhat faaliyetlerinde bulunulabilmesini sağladı. Fatih’in cihanşümul hakimiyet fikrinin temelleri geniş bir yelpazeden oluşuyordu: Türk-Moğol hükümdarlık geleneği, İslâmî hilafet telakkisi ve Roma imparatorluk fikri. Fatih Sultan Mehmed döneminde kapıkulları ile Türkler arasında bir denge kurularak, devlet yönetiminde tek söz sahibinin padişah olması sağlanmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun mutlak padişah otoritesine dayanan bir devlet olması, hükümdarın iktidarını ülkedeki beylerin sınırlayamaması Avrupa’ya karşı üstünlük kurmamızı sağladı.
Avrupa’da asırlarca hükümdar otoritesini sağlamak için mücadele verildi. Kralların ve imparatorların unvanları çoğu zaman kâğıt üzerindeydi. Avrupalı aydınlar, bu yüzden Osmanlı idare tarzı örnek olarak gösterdiler. 16. yüzyılda Avrupa’da mutlakiyetçiliğin teorisyenlerinden Jean Bodin (1520-1596) ve benzeri düşünürler Osmanlı İmparatorluğu’nun ideal bir siyasi sistemin örneği olduğunu söylediler. Jean Bodin, krala Fransa’yı Osmanlı İmparatorluğu gibi yönetmesini tavsiye etmişti.
MAREŞAL HÜKÜMDARLAR
Osmanlı padişahları imparatorluğun kuruluşundan itibaren ordulara komuta ederek, büyük zaferlere imza attılar. Padişahların 15’i, ordularının başında sefere çıkmış, bunlardan da 10’u meydan muharebelerinde orduya komuta etmişlerdir. İlber Ortaylı hocamızın dediği gibi Osmanlı hanedanı kadar mareşal çıkaran başka bir hanedan da yoktur.
ŞAH İSMAİL
Türk tarihinin en önemli figürlerinden biri olmasına rağmen İran Safevi Türk devletinin kurucusu Şah İsmail hakkında Türkçe kitap çok azdır. Tufan Gündüz’ün orijinal kaynaklara dayanarak kaleme aldığı ve Yeditepe yayınları arasından çıkan “Son Kızılbaş Şah İsmail” isimli eser ülkemizdeki bu boşluğu doldurdu.
16. yüzyılın başlarında İran’da kurulan yeni devlet, tarihin akışını değiştirdi. Devletin kurucuları olan Kızılbaş Türkmenler aynı zamanda onun kurbanıydılar da. Şahın emirlerine kayıtsız-şartsız itaat ettiler. Bir yanda Şah’ın otoritesini kurmak, diğer yanda ülkenin sınırlarını korumak ve devleti ayakta tutmak için canlarını verdiler. Bazen onlar şaha hakim oldular, bazen de şah onlara.
Safevî Devleti, bir inanç hareketinin devletleşmesi, biçim değiştirmesi, farklılaşmasıydı. Dinin siyasallaşması, devletin dinin hizmetine alınması, dinin devletin dayanağı haline gelmesiydi. Kızılbaşlık İran’da Şiîliğin yayılmasıyla birlikte bir değişim geçirdi.
Türk tarihinin en önemli isimlerinden biri olmasına rağmen sadece Osmanlı penceresinden baktığımız için layıkıyla değerlendiremediğimiz Şah İsmail ile ilgili büyük emek mahsulü bu kitabı kaleme alan Türkiye’nin en önemli tarihçilerinden Doç. Dr. Tufan Gündüz’ü tebrik ediyor, bu kitabı da herkese tavsiye ediyorum.
http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/124517-avrupali-aydinlar-osmanli-padisahlarini-ornek-hukumdar-olarak-gostermisti-makalesi.aspx