Kitap, Bilgi ve Kültür | Prof. Dr. MUSTAFA ÖZBALCI

          Okuyup öğrenmek ve yeni bilgiler edinmek, hayatın tuzu biberidir. Kitap okuma alışkanlığı kazanamamış olanlar, yani okumayanlar ve yeni bilgiler edinme peşinde koşmayanlar, cahil kimselerdir. Hep cahil kalmaya da mahkûmdurlar. Onlar hayattan ve yaşamaktan hakkıyla zevk alamazlar; iyi, güzel ve doğru olana ulaşmakta zorlanırlar. Biz, “Oku” ilâhî hitabıyla, okuyup öğrenmeyi emreden bir dinin mensuplarıyız. Kendimizi, çevremizi ve dünyada olup bitenleri ancak okuyup öğrenerek tanıyabiliriz. Bunun bir başka yolu ve alternatifi de yoktur. Türkmen kocası Yunus, “Okumak kendin bilmektir” diyor. Okuyup yeni bilgiler edinme alışkanlığı kazanamamış olan kimseler, kendilerini tanıyamazlar, dünyaya insan olarak gelişlerindeki hikmeti idrâk edemezler ve neden “eşref-i mahlûkat” (yaratılmışların en şereflisi) ve “zübde-i âlem”(evrenin, âlemin özü)olarak yaratıldıklarını da kavrayamazlar. Eskiler aşkın ilmin yarısı olduğuna inanır, diğer yarısının da okumak olduğunu kabul ederlermiş. Büyük kültür ve medeniyetleri de, ancak böyle bir idrâktan yola çıkan milletler yaratabilirler. Atalarımız tarihin her döneminde bunu bir ölçüde başarmışlardır. Ama bugün biz, maalesef o aşka yabancı olan, kitabı ve okumayı sevmeyen nesiller yetiştirdik, yetiştirmeye de devam ediyoruz. Eğer gerekli tedbirleri alıp bu gafletten tez zamanda kurtulamazsak, geleceğe güvenle bakmamız mümkün değildir. Zira cahil, bilgi ve kültür yoksunu insanlarla hiçbir hedefe varılamaz. 

        Günümüzde sözüm ona pek çok aydının başlıca çıkmazlarından birisi de okumamaktır. Medya ve magazin kültürü ile yaşamak onlara yetiyor ve her nedense okumaya pek ihtiyaç duymuyorlar. Çevremizde maalesef kendi ihtisas alanı ile ilgili neşriyatı bile doğru dürüst takip etmeyen, ama ilim adamı olarak geçinenler bile vardır. Eğer dikkatle gözlemlerseniz onları görmeniz ve tanımanız mümkündür. Kitap okumaya vakit ayıramadıklarını, ama kitap okumadan da işleri yürütebildiklerini söyleyen bu tür kimseler bir makama gelmeyi, bir rütbe ya da unvan sahibi olmayı, “münevver” (aydın) olmak için yeterli sanıyorlar. Oysa insanı “aydın”, yani “münevver” yapan bunlar değil, okuyup öğrendikleri, bilgi ve kültür zenginliği, insanları tanımada, onlarla olumlu ve yapıcı ilişkiler kurmada gösterdiği başarıdır, üretmede ve önüne çıkan engelleri aşmada gösterdiği performanstır. Kendisine verilen görevleri hakkıyla yapabilmesidir. Sahip olduğu güç ve yetkileri çevresine faydalı olacak şekilde kullanabilmesidir. Ruh ve madde arasında bir denge kurmuş, saygı değer bir kişilik kazanmış, sevmeyi, acımayı, yardımlaşmayı, paylaşmayı ve merhametli davranmayı alışkanlık hâline getirmiş olmasıdır.

         Bütün bunlar, bir bilgi birikiminin, sağlam ve zengin bir kültürel altyapının insana kazandırabileceği üstün meziyetler ve değerlerdir. Bunların kazanılmasında kitabın ve okuyup öğrenmenin payı asla inkâr edilemez. Bilginin ve kültürün yolu kitaplardan ve kütüphanelerden geçer. Aklın ilacı kitaptır. O itibarla, aydın olmak iddiası taşıyan herkes, devamlı ve düzenli bir şekilde okumalı, hayata ve yaşamaya dair yeni bilgiler öğrenmelidir. Mutlu olmanın, hatasız ve kusursuz bir insan olmanın bir gereği de budur.