Bunda, Türk solunun etnik ayrılıkçı hareketi, ‘sol içinde izah edilebilecek bir milli mesele’ olarak görmesinin payı büyük olduğu gibi, gayriinsani terör eylemleri karşısında, geleneksel sol çevrelerde mevcut olan, şiddet eylemcisini “devrimci” diye anlayan çarpık zihniyetin rolünü de görmek gerekir.

Etnik hareketlerin, sol bir nitelik taşıması dünyanın neresinde olursa olsun asla mümkün değildir. Bilindiği gibi, etnik hareketler, bir kültürün ya da bir topluluğun nihai olarak bağımsızlık hedefini güden, her etnik kimlikten bir milli devlet kurmak isteyen hareketlerdir. Bu hedefe ulaşmak için ister şiddet yöntemi kullanılsın isterse diğer yöntemler benimsensin, etnik hareketlerin solla hiçbir bağlantısı olamaz. Teorik olarak bakıldığı zaman, solun etnik kimliklerin üzerinde, farklı bir toplumsal özneye dayandığı görülür.

Sol olmak veya olmamak

Sınıflaşma sürecinde bulunan toplumlarda, ‘sol algısının’ bütünüyle bir karmaşa içinde olduğunu gösteren en iyi örneklerden biri Türkiye’dir. Türk toplumunun, sınıfsal farklılaşmaları üreten toplumsal ve ekonomik değişimi geç yaşaması, sanayi devrimini tamamlamamış olması, Türkiye’deki elitist-bürokratik kültürel yapıdan, siyasal farklılaşmaların bir parçası olarak, kendisini ‘sol’ diye tanımlayan grupların ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Dolayısıyla, zaten solla teorik ve pratik bir bağlantısı olmayan ‘sol siyaset’in, savrulmalar yaşaması ya da tökezlemesi, birçok konuda olduğu gibi, etnik mesele karşısında da anlaşılabilecek bir durumdur. İzah edilemeyecek olan ise bu ‘sol anlayış’ın, Türkiye’deki etnik terörün, şiddetin her türünü acımasız ve vicdansızca kullanması karşısında, “ezilen halk” vs. gibi mazeretler üreten bir edebiyatla meseleye yaklaşımıdır.

Buradaki sorun hâlâ kendini ‘sol’ diye tanımlayanların, (PKK-BDP ilişkisinin bu kadar rezilce ortaya döküldüğü bir ortamda) ya meseleyi görmezden gelerek, tebessüm ederek geçiştirme çabası içinde olmalarında ya da düpedüz bu gayriinsani ve gayriahlaki durumu, yüzleri kızarmadan savunmaya çalışmalarında toplanmaktadır.
Türk sol düşüncesindeki bu tutarsızlıklar, büyük ölçüde demokrasi kültürünün az gelişmişliğiyle izah edilebilir. Demokrasinin, toplumsal çoğulculuğun bir yansıması veya bu temelde işleyebilecek bir sistem olmasıyla, solun çoğulculuğa karşı tavrı arasında bir ilişki kurulabilir.

Ahlaki tavır

Ayrıca sosyalizan düşüncelerin, totaliteryan zihniyet dünyası üzerinden, anti demokratik bir anlayış yarattığı da söylenebilir. Burada asla kabul edilmeyecek olan şey, bütünüyle bu anlayışların etno-faşizan cinayet örgütüyle kurduğu yol arkadaşlığıdır. Bu durumu, ‘sol strateji’ ya da ‘taktik’ kavramlarıyla izah etmek ise ayrı bir ahlaksızlıktır.

Kategorik olarak bakıldığı zaman, Türkiye’deki sol grupların önemli bir kısmının, terör örgütünün eylemlerine sempatiyle baktığını, bunun yanı sıra onunla işbirliği yapanların hiç de küçümsenmeyecek bir kesimi oluşturduğu görülür.

Sol düşünce içerisinde, kendi ahlak ve erdemiyle bir cinayet örgütüne karşı, gerekli insani tavrı alanların varlığını da inkâr etmemek gerekir. Hatta sayıları az da olsa kendilerini bu taifeden ayıran, ahlaki tutumlarını medeni cesaretleriyle birleştirenlerin mevcudiyeti oldukça önemlidir ve saygıdeğerdir.

Türkiye solunun etnik terörü, onun işlediği cinayetleri eleştiren tavrı, Türk kamuoyunda geniş bir yankı yapacak düzeye çıktığı zaman, PKK gibi etno-faşizan, ırkçı anlayışın iç yüzünün deşifre edilmesi, sol kamuoyunda mahkûm edilmesi, kandan beslenen bu yapının çökertilmesine katkı yapacaktır.