Askerden gelen bilgiler ve değerlendirmeler son derece ilginç. Şimdi o geceye dönelim ve tuzağın nasıl işlediğini anlatalım…
Uludere’de 34 kişinin hayatına mal olan o vahim hata yaşanana kadar, kaçakçılık faaliyetleri rutine bağlanmıştı. Kaçakçılığın da güvenlik güçleri tarafından bilinen kendine has kuralları vardı.
Kaçak mallar, PKK’nın denetimindeki Haftanin Kampı’ndan yüklenir ve çıkışlar büyük gruplar halinde yapılırdı. Bölgedeki güvenlik kuvvetleri de bunların “kaçakçı” olduğunu bilirdi.
Kaçakçılar, önce toplu halde hareket ederler, 16-17 kilometrelik yolu birlikte alırlardı. Sınıra 1-1,5 kilometre kala da 3-4 gruba ayrılırlardı. En batıdaki Ortasu’dan başlamak üzere, doğuya doğru Yemişli ve Yekmal köyleri ile Habur 2 Mezrası’ndan Türkiye’ye giriş yaparlardı.
Örgüt bir anda taktik değiştirdi…
O gece kaçak mal yüklü katırları Haftanin’den parça parça çıkarttı. Yetmedi, her katırın arasına 10-15 metre mesafe konuldu. Askeri tabirle “seyrekleştirme” yapıldı. Katırların arasına “zamanca mesafe” yerleştirildi.
Yine yetmedi, o gece farklı bir uygulamaya gidildi. Sayıları 6 ile 8 arasında değişen PKK’lılar da “kaçakçı” kafilelerine bir süre eşlik etti.
Askeri yetkililere bakılırsa bu bir tuzaktı!
Örgüt, o bölgede sürekli olarak Heronların uçtuğunu biliyordu. İşte bu yüzden PKK militanları Heronların sesini duyana kadar kafilelerin yanından ayrılmadılar. Ne zaman ki Heronlar tarafından görüntü alındığından emin oldular; o zaman kafileleri terk ettiler. Haftanin’e geri döndüler.
Bir başka ifade ile önce kendilerini gösterip, sonra geri çekildiler.
Tabii bu arada aynı görüntüler, ABD’nin insansız hava araçları tarafından da tespit edildi.
Bu görüntüler, Batman ve Van’daki asayiş komutanlıklarında ayrı ayrı değerlendirmeye alındı. Üzerlerinde analizler yapıldı.
1) Görüntülerde her zamankinden farklı bir olağanüstülük vardı. Katırlar, “kaçakçı” değil, terörist taktiği ile yol alıyordu.
2) İçlerinde örgüt elemanları da bulunuyordu.
3) Heronların tespit ettiği görüntüler, ABD’lilerden gelen bilgilerle de örtüşüyordu.
Olaydan birkaç saat önce elde edilen “anlık görüntülerden” ve bir süredir gelen “yanıltıcı istihbaratlardan” yola çıkılarak, “bunlar terörist gruplar” kararına varıldı… “Vur” emri verildi. Uçaklar, Türkiye sınırına yakın bir bölgede grup üzerine bomba yağdırdı.
Sonuçta 34 kişi hayatını kaybetti.
Tuzak amacına ulaştı!

* * *
Bazı askeri yetkililerle görüştüm. “O analizleri yapanların suçu yok” dediler:
– Onlar, önlerine gelen ilk görüntülere göre karar verdiler. “Ama” diyerek, uzun süredir dillendirilen, ancak kamuoyu ile paylaşılmayan bir kuşkunun gerçek olduğunu söylediler:
– Maalesef bu olayda Devlet örgüt tarafından tuzağa düşürülmüştür!
Uludere Olayı’nda askerden gelen bilgiler bunlar. “Şimdi orada neler oluyor?” sorusuna gelince…
Uludere’de 34 kişinin hayatını kaybetmesine rağmen, kaçakçılık faaliyeti aynen devam ediyor. Belli çevreler, “sınır ticareti” diyerek olaya meşruiyet kazandırmaya çalışıyor. Uludere tecrübesinin ardından alabildiğine çekingenleşen güvenlik güçleri de bu kaçakçılık faaliyeti ile mücadele edemiyor.
Rahatsızlık verici gerçekler bu kadarla sınırlı değil…
Sadece o bölgede bu iş için kullanılan 5.000’e yakın katır var.
Yaşları 18’in altında olan çocuklar yine sınırı geçiyorlar. Yine katırları yükleyip Türkiye’ye geri dönüyorlar.
Terör örgütü ise, katırların yüklenmesi sırasında propaganda faaliyetini sürdürüyor. O çocukları “örgüt sempatizanı” yapıyor.
PKK’nın kullandığı dille yakında “militan” yani “savaşçı” olacaklar. Ardından da “dirijan” yani “örgüt yöneticisi” sıfatını kazanacaklar.
Bölgede bu gerçekler yaşanırken, Uludere Olayı ise, alabildiğine istismar ediliyor!..