Her kitabın bir yazılış, basılış hikâyesi vardır ve bu, eşyanın tabiatındandır. Ancak, bazı kitapların okuyucuyla buluşmadan önce yaşadığı serencam, çok sıradışı ve bahse değer olabiliyor. Rahmetli Altan Deliorman’ın, vefatından sonra yayımlanan “Atsız” isimli kitabı, bu son kategoriye giriyor.
2007 yılının Nisan ayı içerisinde, Türk Dil Kurumu, yazılı müracaatla Altan Deliorman’dan, Hüseyin Nihal Atsız hakkında bir kitap hazırlamasını istemişti. Kurumun, “Türkçeye Hizmet Edenler” dizisinde yayımlamayı düşündüğü eser için, yazarına tanıdığı süre, üç ay gibi oldukça kısa bir zaman dilimi idi. Ehline malum sürüyle endişe ve sebeplere rağmen, Altan Deliorman, o senenin temmuzunda, yâni tanınan vakitte, çalışmasını tamamlayıp TDK’ya teslim etmişti.
Bu satırların aciz ve kemter sahibi de zamana karşı yürütülen bu mesai koşuşturmacasının içinde hasbelkader bulunduğundan, ortaya çıkan kalem meyvasının, ne menem bir yorgunluğun bedeli olduğuna, bedeni ve zihniyle zabıt tutmuştu. İstanbul’dan Ankara’ya, hatta Almanya’ya uzanan arşiv tarama ve materyal bulma gayretleri, arka arkaya, maraton mesafeli yürüyüşlerle gerçekleşiyor; toplananlar, en seri şekilde eserin bünyesine yerleştiriliyordu. Sözü edilen üç ay, uyku ve istirahatin tatile çıkarıldığı müstesna bir dönem olmuştu.
Vaktinde teslim edilmesine ve TDK’nın kendi prosedürü icabı hazırlanan inceleme raporunda “çok mükemmel” kaydının düşülmesine karşılık, eser, Kurum tarafından bir türlü yayımlanmadı. Altan Deliorman, üç ayda hazırladığı kitabının basılmasını, tam dört buçuk sene bekledi. Bu arada, yazılı ve şifahi yollarla, gecikmenin sebeplerini öğrenmeye çalıştı; en ufak bir bilgi ve gerekçe bildirilmedi. Bu durum, zaten yığınla sağlık problemi yaşayan Altan Deliorman’ı, ziyadesiyle üzdü, ona ilâve rahatsızlıklar yaşattı. Sonunda, bu, fevkalade hâle, verdiği nihai kararla çözüm buldu. “Atsız”ın, TDK’ca bastırılması fikrinden vazgeçerek bir başka yayınevi ile anlaştı. Şimdi elimizde olan kitap, böylesine zorlu virajları olan bir yoldan geçerek basıldı. Ne var ki, müellifi bunu göremedi.
1905-1975 yılları arasına sığan bir ömrü; Türk fikir, ilim ve edebiyat hayatlarına esaslı damgalar vurarak; vatan ve millet sevgisi uğruna mert polemiklere girerek; kalabalık bir Türkçü mağdurlar grubunun tabiî üyesi sıfatıyla mahkûmiyetler alarak dolu dolu yaşayan Hüseyin Nihal Atsız, ölümünden sonra da hakkında en çok söz edilen isimlerdendir. Eserlerini okumadan ve birtakım peşin hükümlerle Atsız’dan bahseden bazı talihsiz kalemler, onu hacimsiz bir-iki paragrafa hapsetmeyi marifet bilseler de; Atsız’ın fikir, ilim ve san’at mirası, gün geçtikçe daha da büyümektedir.
Nihal Atsız, hepsi ayni cüssede olmak üzere; edebî, fikrî ve akademik hamûleleri zihnine, dimağına yerleştirmiş, “kendisine benzeyen” nadir insanlardandı. Çok usta bir teşkilatçı olmanın yanı sıra, yayın faaliyetleri ile – bilhassa dergi neşrinde yılmaz bir azmin taşıyıcısı idi. Eğitim tarihimizin unutulmaz hocaları arasına da meslekî hasletleri, pedagojik kabiliyetleri nümâyân olarak girmişti.
Türk Dil Kurumu, Hüseyin Nihal Atsız hakkında bir kitap hazırlama işini, çok büyük bir isabetle Altan Deliorman’a vermişti. Çünkü, Nihal Atsız’ı, onunla müşterek hâtıralar yaşayarak yakından tanıyan çok az kalem sahibi içinde, ilk akla gelen Altan Deliorman’dı.
Haydarpaşa Lisesi’nde başlayan “hoca-talebe” tanışıklığı, ilerleyen gün ve yıllarda daha sıkı, daha sıcak merhalelere atlayacak ve Atsız’ın en önde gelen hayrü’l-haleflerinden biri Altan Deliorman olacaktı. Nihal Atsız’ın Haydarpaşa Lisesinden alınıp Süleymaniye Kütüphanesi memurluğuna tayini, Altan Deliorman’ın hocasına dair alâkasını azaltacağı yerde arttırmış, ikilinin gönülleri arası İstanbul’daki mevcut kütüphanelere Ankara’daki Milli Kütüphane taraması da ilave edilip bir hayli malzeme toplandı. Atsız’ın Almanya’da yaşayan oğlu Yağmur Bey’den de çok çok özel aile fotoğrafları gelince, bu husustaki endişeler asgari seviyeye indi.
“Atsız”ın en uzun ve teferruatlı bölümü, eserin başında yer alan “Hayatı” başlıklı kısımdır. Hiçbir kaynakta bulunmayan yekta paragraflarla süslenmiş bu Atsız biyografisinin bir numaralı mehazı, Altan Deliorman’ın, birçoğuna kendi hayat akışında bizzat katıldığı sahnelerdir. Kitabın sipariş formatı yüzünden üslûba aksettirilemeyen bu ortak yaşayış hislenmeleri, dikkatli okuyucunun gözünden kaçmayacak sıcaklıkta ve yakınlıkta, satır aralarına sinmiştir.
3 Mayıs 1944 Türkçülük Davası’nın anlatıldığı sayfalara, Orhan Şâik Gökyay ve Zeki Velidi Togan başta olmak üzere, pek çok tanınmış isim, Atsız’ın kader arkadaşları olarak girerler. Altan Deliorman’ın, bahsi geçen bu isimlerle de müşterek hatıra yekûnu, hayli zengindir.
“Ötüken, Orhun, Orkun” gibi bizzat Atsız’ın yayımladığı dergilerle, çoğunda Deliorman’ın idare ve yazı kadrosunda bulunduğu yığınla mevkûte, zaman tayfında sayfalara aktarılırken, Atsız’la Deliorman’ı hep yan yana görürüz. Tanığım Atsız’daki anlatış tarzını terk etmiş olsa da Atsız’ı anlatan kalemin Altan Deliorman’a ait olduğunu, daha ilk nefeste anlarız.
1975 yılının 10 Aralık gününe rastlayan Atsız’ın ebedî âleme irtihâli, “en hissî anlatılış şeklini bu kitapta bulmuştur” dersek, mübalağa ve hata yapmamış oluruz. Reşide Sançar, Muzaffer Eriş, Refet Körüklü ve Kâniye Hanım’ın şahitliğinde, Altan Deliorman’ın kalem darbelerine teslim edilen o satırları okumak için, bir takat takviyesine ihtiyaç duyuluyor.
“Atsız”da ikinci bölüm, büyük ‘Türkçü’nün görüşlerine ayrılmıştır. Bu, pek mühim kısmın başında, onu etkileyen şahsiyetler anlatılıyor. Atsız’a istikamet verenler arasında; Ziya Gökalp. Dr. Rıza Nur ile Zeki Velidi Togan öne çıkıyor. Ziya Gökalp’ın uzaktan takib ettiği yazı ve fikirleri; Rıza Nur ile Togan’ın hayatına derin izlerle giren şahsi yakınlıkları, Atsız’ın görüşlerinin teşekkülünde mühim roller oynamıştır. Bu üç simadan Dr. Rıza Nur, Atsız’ı manevî evlat edinecek derecede onu benimsemiş ve kalbi bağlarla ona yönelmiştir. Kitabın bu bölümünü okuyanlar, aynı zamanda Türk fikir hayatının temel taşlarından olan üç önemli ismi, Deliorman’ın çarpıcı tespitleriyle ve Atsız merkezli tahlillerle tanımış olacaklardır.
Atsız’ın görüşlerine ayrılan kısmın müteakip paragrafları, “Karakter Yapısı”, “Düşünce Yapısı”, “Atsız ve Din” başlıkları altında toplanıyor. İnandığı fikir ve yoldan asla dönmeyecek bir karaktere sâhip ola Atsız’ın, milletine bağlılığı ile soyuna duyduğu aşk, onun düşünce yapısının temel harcı olmuştur. Altan Deliorman, nicesine şahit olduğu Atsız tavırlarını, özlü biçimde sıraya koyup, hocasının Türk milleti ve tarihi önündeki asil duruşunu gösteriyor.
Atsız’ın, en çok güftü güya malzeme taşıyan tarafı, ne hikmetse, “din” etrafında teşekkül ettirilmeye çalışılmıştır. Hatta, bu konuda lâfına endaze tutturamayan bir kısım kasit ehli, onu İslâma muhalif gösterme gayretkeşliğine bile düşmüştür. Bütün bunların, ne kadar hak ve hakikat dışı olduğunu anlamak için, Altan Deliorman’ın bu kitabındaki “Atsız ve Din” başlıklı satırlar okunmalıdır.
Türk düşünce âleminin, bütün milliyetçi kıpırdanışları kucak açmasıyla tanıdığı ve “Fethi Ağabey” hitabındaki samimiyete iltica ettiği Fethi Gemuhluoğlu’nun, Atsız’ın İslâmın neresinde olduğunu gösteren şu anekdotu, pek manidardır: 1975 yılı Kurban Bayramı’nın ilk günü, Kadıköy Osmanağa Câmii’nde kılınan Atsız’ın cenaze namazı esnasında, İmam Efendi’nin “Er kişi niyetine!” sedası duyulunca, ön safda bulunan Fethi Gemuhluoğlu, naraya benzer bir kükreyişle: “Hoca, hoca! Bu musalla taşı, şimdiye kadar böyle bir er görmemiştir!” demişti.
“Atsız”daki son bölüm, müellif Atsız’ı anlatan son derece seviyeli ve doktora çalışması değerinde sayfalardan teşekkül ediyor. Önce, Atsız’ın edebî şahsiyetini inceleyen Altan Deliorman, ne kadar dikkatli bir edebiyat araştırıcısı olduğunu, satır satır isbat ediyor. Atsız’ın romanları; tarihî, mizahi-satirik ve sembolik olmak üzere üç başlık altında ele alınıyor. Tarihî romanları?, geniş özetleriyle tahlil eden Altan Deliorman, en çok sembolik roman kategorisinde gördüğü “Ruh Adam” üzerinde duruyor.
Günümüz anlatış tekniklerinden “flash-back” uygulamasına sık sık müracaat eden Atsız, bu romanında, 2200 yıl öncesinin Türk insanıyla 20. yüzyıl İstanbul’undaki şahsiyetler arasında benzerlikler, bağlar kurar. Atsız’ın kendisi dâhil, aile fertleri ve yakın çevresi, müstear isimlerle “Ruh Adam”da yer alırlar. Altan Deliorman, romanın gerçek şahıslarını yakından tanımaktadır ve onların hayat hikâyeleri hakkında bir hayli malumata sâhiptir. Bunlara arasında, “Yek” adıyla “Ruh Adam’a giren Osman Reşer’in, çok özel bir yeri vardır ve Altan Bey, onun gizliliklerini açığa çıkarır. “Cezmi Oğuz’un, gerçek hayattaki Dr. Cezmi Türk oluşu gibi, romanın baş kahramanı “Selim Pusat”ın bizzat Atsız, “Ayşe Hanım’ın Bedriye Atsız olduğu, bilinen diğer “Ruh Adam” hakikatleridir.
Atsız’ın mizahi-satirik romanları “Dalkavuklar Gecesi” ve “Z Vitamini” olmak üzere iki eserden ibarettir. Altan Deliorman, bu iki romanın da geniş özetlerini vererek, okuyucuyu asıllarını okumaya dâvet eder.
Atsız, nesirleri kadar, şiirleriyle de şöhret yapmış bir edebî şahsiyettir. “Yolların Sonu” isimli kitapta toplanan Atsız şiirlerini, muhtelif tema gruplarına ayıran Altan Deliorman, bir-iki şiir örneğini de sayfalarına taşıyor.
Daha sonra, Atsız’ın hatırat ve edebiyat tarihi* üzerindeki çalışmalarını anlatan Altan Deliorman, “Atsız’ın Türkçeciliği” başlığı altında, onun Türkçeye hâkimiyetini ve bu husustaki san’at kabiliyetini, misalleriyle gösteriyor.
“Atsız ve Kültür” kısmında, büyük gayret ehlinin kültür hamûlesi, Altan Deliorman’ın ince dikkatiyle takdim ediliyor.
Nihal Atsız, edebiyat tarihi kadar, Türk tarihi vadisinde de çalışmış ve eserler vermiştir. Kitabın son kısmında, “Tarihçiliği” başlığıyla, tarihçi Atsız incelenmiştir . “Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar” adıyla 1935 yılında yayınlanan eserinin ışığında, Atsız’ın Türk tarihi hakkında geliştirdiği düşünce sistemini anlatan Altan Deliorman, bu hayli farklı düşünceyi, mukayeseli bir biçimde ele alıyor.
“Atsız”, Altan Deliorman’ın baskısını göremediği bir eseridir. Lakin, çıktığı son yolculuğun onu ulaştırdığı durakta, hocası ile buluştuğuna ve bu kitabı karşılıklı okuyarak kritiğini yaptıklarına inanmamız için, ikisinin müşterek geçmişinden çıkarılan bol delile sâhibiz. Her ikisinin de ruhu şad olsun…
 
TURGUT GÜLER
 
Altan Deliorman, Atsız, Hayatı-Görüşleri-Eserleri, Berikan Yayınevi, Ankara, 2013
 
1 Diğer ikisi İbrahim Kafesoğlu ve Kemâl llicak
2 Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor, Deli Kurt.
3 Türkçülüğe karşı Haçlı Seferleri ve Çektiklerimiz.
4 Divan-ı Türki-i Basit, Gramer ve Lügati- XVI. Asır Şairlerinden Edirneli Nizâmi’nin Eseri ve Bu Eserin Türk Dili ve Kültürü Bakımından Ehemmiyeti- Türk Edebiyatı Tarihi, En Eski Çağlardan Başlayarak Büyük Selçukluların sonuna kadar.