EDEB – Turgut GÜLER

Edebiyât, “edeb”in ilmidir. Dolayısıyla da “edîb”, edebli insandır. “Edeb”i olmayanın âdâbı olur mu?. Türk kültür hayâtının içine düşürüldüğü gayyâ kuyusunda, hangi edebiyâtdan bahsedilebilir? Ne kadar edebsiz varsa, hepsi kalem sâhibi…

BİR KÖY KÖPEĞİ

Güneşin akşam ışığı altında ilerledikçe, uzanan yalnız şu: ağaçsızlık!.. Zahire taşıyan eşekler, kağnılar sıra teşkil etmekte. Benekli koyun sürüleri, tiftik keçileri, otomobilin dev gibi ilerleyişinden, homurtusundan dehşete düşüyor, öteye beriye…

GÖZYAŞI

Gözleri eski şekerlenmiş şuruplar kadar donuk, cansız, katı, suyu çekilmiş… Dibe çökmüş bir tasa, kay­gı tortusu. Bu kadar kuru, kabuğa benzeyen göze hiç rastlama­mıştı. Belli ki bu kadın akşam rakısı…

ÜLKÜCÜNÜN ÇİLESİ

Ülkücü, dünya nimetlerinden yana nasibsizdir. Gö­zü yoktur ki, nasibi olsun. Bir lokma, bir hırka o’na yeter. Paraya karşı o kadar müstağnidir ki, halkın hayretine sebep olur. Herkesin istediğini istemez, ne…

AYRIK OTU İLE ÇINAR

Çayır önce şaşırdı. Bu davetsiz misafiri hiç tanımıyordu. «Adın nedir?» diye sordu, «sana kim derler?» Öteki, biraz daha ezilip büzüldü, merhamet dilenen bir sesle: «Bana, ayrık otu, derler. Kimseye zararım…